Aslında bugün farklı bir iki konuyu işlemeyi düşünüyordum. Siyasi, dış politikayla ilgili konuları… İran İslam Cumhuriyeti'nin, Siyonist israil çetesiyle gün geçtikçe yakınlaşan savaş ihtimali ve Suriye'nin Golan bölgesinde Gazze ve Lübnan'dan sonra açılması kuvvetle muhtemel olan israil karşıtı cephenin varlığı üzerinde değerlendirmelerde bulunacaktım. Yine emperyalizm karşıtı Venezuela hükümetini devirmeye çalışan büyük şeytan Amerika'nın Demokrasi ve Demokratik güçleri destekleme masalıyla bu ülkenin petrolüne ve diğer zenginlik kaynaklarına nasıl doymaz bir hırsla gözlerini diktiği konusunda bazı tespitlerde bulunmaya çalışacaktım.
Ama bu yazıyı kaleme aldığım dün sabah yaşadığım şehirde karşılaştığım bir olay fikrimi değiştirdi. Sabah işe geliyordum. Şehrin en işlek caddesinde, büyük bir AVM'nin önünde bir grup genç bir spor takımının formalarını giyinmiş, ellerinde bir davul, koro halinde tüm güçleriyle bağırıyordu. Bağırma değil, en iğrenç küfürleri savuruyorlardı. Biz falan takımız, bizi desteklemeyenin anasını şöyle şöyle yaparız diyorlardı.
O yakınlarda bir otobüs durağı vardı, yine gelip giden bir sürü insan olaya şahit oluyordu. Utanarak söylemek zorundayım, bırakın tepki vermeyi, insanların çoğunun dudaklarında tebessüm, gözlerinde ilgi vardı. Ben dayanamadım, öfkeyle gençlerin üzerine yürüdüm. “Utanmıyor musunuz? Bakın durakta bir sürü bayan var, gelip geçen insanlar var. Ben sözünü ettiğiniz takımı desteklemiyorum. Bu küfürleriniz bana da geliyor.” dedim.
Ne derseler beğenirsiniz; “Herkes böyle yapıyor. Bize mi günah?” Gençler tepkime, öfkeme anlam verememişlerdi. Zaten önemsemediler de… Ben arkamı döner dönmez daha yüksek bir sesle iğrenç küfürlerine devam ettiler.
Ahlak konusu gündemime girdiği zaman her şey benim için anlamsızlaşıyor. Siyasi meseleler, dış politika konuları… Çünkü ahlak olmayınca hiç bir şey olmaz. Ahlak giderse her şey gider. Toplumlardaki, ülkelerdeki felaketlerin, musibetlerin, zulümlerin, işgallerin, fitnelerin, güçsüzlüğün ve daha birçok şeyin kaynağı o toplum ve ülkelerdeki ahlaki yozlaşma, ahlaki çürüme, ahlaki duyarsızlıktır.
Ahlak gidince her şey sıradanlaşır. İnsanlar bencil, duyarsız, ilgisiz varlıklar haline gelir. Allah'ın yerine (haşşa) ‘ben' geçer. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı hâkim olur. Toplumdaki adaletsizlikler, eşitsizlikler, zulümler kimsenin umurunda olmaz.
İşte böyle bir toplum her türlü felakete ve musibete hazır olmalı. En kötü iktidarlara, korkunç zulüm düzenlerine, diktatörlüklere hazır olmalı…
Üzülerek belirtmek isterim ki toplum olarak böyle korkutucu bir sürecin içinde bulunmaktayız. Benim anlattığım olay sadece küçük bir örnek. Ne yazık ki her türlü ahlaksızlığa, kötülüğe, çirkinliğe, yozlaşmaya gün geçtikçe daha duyarsız hale geliyoruz. Ahlaksız bir nesil yetişiyor. Ahlaksız bir gençlik yetişiyor. Hiçbir değeri umursamayan, hayâsız, zina ve uyuşturucu bataklığı içinde yüzen, anne babaya, aile fertlerine saygısız, sorumluluk duygusundan yoksun, ülkenin geleceği konusunda hiçbir kaygısı olmayan bir gençlik gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Ve en acısı toplum olarak, devlet olarak bu durum karşısında büyük bir vurdumduymazlık içindeyiz. Söz ve tavırlarımızla adeta onları bu konuda daha da cesaretlendiriyor, teşvik ediyoruz.
Yarın yönetim kademeleri bu gençlerin eline geçecek, o zaman nasıl bir yönetim, nasıl bir gelecek bizi bekliyor, hiç düşündük mü? Hiç düşündünüz mü?