Balbay’ın tahliyesi üzerine yazma düşüncesindeydim. Bu düşünceyle de ögle namazı için gazete binasının mescidine indim. Namaz sonrası M. Göktaş Hoca’nın sohbetini dinlerken, nasihatin kalbe huzur, hayata istikamet olduğunu ve bu yönüyle tüm insanların ihtiyacı olduğunu hissettim. Burdan yola çıkarak farklı bir konuda yazmaya karar verdim.
Allah Teala; “Andolsun! İnsanoğlunu/insanı değerli kıldık” diyor Ayet-i Kerimede. Kerem sahibi, şerefli, değerli yaratılan insan, malesef genel itibari ile değerini koruyamadı. İnsanlık tarihi içinde belki de insanın ve insani değerlerin en değersizleştiği asrı yaşıyoruz.
İnsanların bir yarısı aç, bir yarısı zulüm altında. Dünyanın bu hali, insanın ve insani değerlerin yitirilmesinin sonucudur. İnsanın değerini yitirdiği bir dünyada, insani değerler de ayaklar altında sürünüyor.
Genel olarak yaşadığımız dünya, özel olarak da yaşadığımız ülke, çokça sorunları olan bir dünya ve ülke. Çok ağır sosyal, iktisadi, idari sorunlar yaşanıyor. Bu sorunlar ne dünyada ne de ülkede huzur bırakmadı.
Huzuru kaçıran her sorun büyüktür elbet ama, bana bu ülkenin en büyük sorunu nedir diye sorarsanız; “Kürt sorunu, dini haklar sorunu, ekonomik sorun, dersaneler sorunu vs vs” hiçbirini demem.
Bana göre bu ülkenin, dünyanın ve insanlığın en büyük sorunu “AHLAK SORUNU”dur. Yaşanılan diğer bütün sorunların sebebi ahlak sorunudur.
Siyaset, ticaret, medya, eğitim, cemaat, toplum, akraba, komşu... kısacası insan, ahlakını kaybedince, insanın olduğu her alan ile ilgili sorunlar büyüyor. Bugünkü sorunların hepsi, ahlakını kaybetmiş bir siyaset, medya, cemaat, ticaret ... eğitimin sonucudur.
En büyük sorunumuz ahlak sorunu ve en büyük eksikliğimiz de “NASİHAT EKSİKLİĞİ”dir. Nasihatçileri olmayan ve nasihate kulak vermeyen bir toplumun siyaseti de medyası da ticareti de kısacası her şeyi, ahlakını kaybeder ve bozulur. Peygamberlerin amacı yüce bir ahlak oluşturmaktı ve bunu oluşturmak için kullandıkları en etkili araç nasihat idi.
Bilmekten daha etkili bir araçtır nasihat.
“Nasihatte, bilmekte olmayan bir etki vardır.” diyor Hz. Ali (ra). İnsanın çok iyi bildiği bir şey, kendi kalbine etki etmeyen kuru bir bilgi iken, aynı şeyin birinin diliyle nasihat olması, kalpte hemen tesire dönüşüyor.
Ne kadar bilen biri olursa olsun her insan nasihate muhtaçtır. Nasihat, ahlaksızlık da dahil bütün manevi hastalıkların tedavi yoludur. Nasihatçiler de bir toplumun manevi doktorlarıdır. Toplumumuz çok ağır manevi hastalıklar yaşıyor. Malesef bu hastalıkların tedavisini gerçekleştirecek olan manevi doktorlar da çok yetersiz. Bu yüzden toplumun manen beli kırılıyor ve ahlak da gittikçe irtifa kaybediyor. Yani musibet çok büyük.
Ahlaki, dini musibet yaşıyoruz. Resulullah (sav) bu musibetin tehlikesine binaen “Allahım! Musibetimi dinimde kılma!” diye yakarıyor. Zira dinde, ahlakta yaşanan musibet; dünyada da ahirette de felakettir. Bugün bu felaketlerin içinde insan ve insani değerler can çekişiyor. İnsan ve insani değerleri diriltmek istiyorsak “AHLAK”tan başlamalıyız. Bunun için de önce siyaset, idare ve medya ahlaka dönmeli.
Sırrı Sakık’ın, PKK’nin sivillere yönelik bombalı eyleminde oğlunu kaybeden Oya Eronat’a mecliste “Sen sus, acısının keyfini süren kadın” demesi bile anlatmak istediğim ahlak sorununu açıklamaya yeter. Oya Hanımın bazı tavırları eleştirilebilir ama bu, evlat acısı yaşayan bir anneye söylenecek söz değildir. Hele bu sözü söyleyen de yakın zamanda evlat acısı yaşamış baba ise ve hele bu baba o kadının çocuğunu öldüren bombayı bırakan zihniyete mensup ise... Acıların keyfini sürenler sorgulanacaksa, bence bu konuda en son konuşacak olan BDP, MHP başta olmak üzre, ölümlerine sebep oldukları halkın evlatlarının acısı üzerine siyaset yapanlardır.
Peygamberler, ahlak ve nasihat diyoruz ama bazı kalpler peygamber nasihatiyle bile dirilmedi. Hz. İsa nefesi ile ölüleri diriltti ancak bazı ölü kalpleri diriltemedi.
Nasihatle kalpleri dirilen ve ahlak üzre yaşayanlardan olmak duası ile...