Hayatımızı düzene sokan etkenlerden biri eğitimdir. Eğitim, insanın ufkunu açtığı gibi zihni formatlar; zihni toparlayıp işlev sağlar. “Eskiden çok kitap okurduk, zihnimiz gayet berraktı; neden bugün yeterince okumuyoruz?'' Bu sorunu irdeleyip araştırdığımızda eskiden çok zor şartlarda hazır bulunurluğumuzun olmasına rağmen bugün daha iyi imkanlara sahip olmamıza rağmen hazır bulunurluğumuzun olmamasına bağlıyorum.
Nedir hazır bulunurluk?
İnsanın fiziksel ve zihinsel olarak hazır halde olmasıdır. Zihinler bulanık, değerler bir kenara itildiğinde kalple zihin arasındaki bağ kopar. Bir zayıflama olunca da biri tek başına yükü kaldıramaz. Yük fazla olunca da tahribata neden olur. Bu yüzden olmalı ki bugünkü hastalıklar, psikolojik travmalar bunun en güzel örneğidir.
Hazır bulunurluğu, eğitim gören bireyler açısından değerlendirdiğimizde de böyledir. Yıllardır tartışılır: “Bu çocuklar niye böyle, nasıl böyle oldular?'' Bunun nedenlerine baktığımızda da bir hazır bulunurluktan yoksunluk söz konusu. Öğrenci evde değerle ilgili eğitim görmediği için hazır bulunurluğu da olmuyor. Hazır bulunurluk sadece defterle, kitapla, silgiyle, kalemle olmuyor. Veli zannediyor ki defteri, kitabı aldım, harçlığı verdim tamamdır.
Modern ve Çağdaş eğitim bu konuda her ne kadar görüş beyan etse de içini dolduramıyor. Bu kavramın içi doldurulamadığı için de başka bir sorunla kapatılmaya çalışılıyor. Çocuklar evden değer almayıp okula geldiğinde nerede susması gerektiğini, nerede konuşmaları gerektiğini bilmedikleri için içine kapanıklık ya da hiperaktiflik sorunu ortaya çıkıyor. Bu soruna bağlı olarak eğitim veren arkadaşlarımızın sınıf hakimiyeti sorgulanmaya başlanılıyor.
Öğretmen, bütün gayretine rağmen bu tür cümleleri duyduğunda moral motivasyonu kalmıyor. Moral motivasyonu olmayan öğretmenin hedefleri küçülmeye başlıyor. Topluma, bireylere olan inancını kaybediyor. İnançsızlık ve değersizlikle başlayan bu süreç yeni değersizlikleri, inançsızlıkları ortaya çıkarmaya başlıyor.
Güncellersek öğretmen, tüm benliğiyle öğrencisini zirveye taşımak istiyor. Öğrencinin her türlü sorunuyla ilgilenen, onun düzelmesi noktasında gayret gösteren öğretmen, öğrencisinin olumsuz durumunu gördüğünde veliyle görüşüp aksaklıkları dile getirmeye çalışıyor. Bu iyi niyeti gören ebeveynler öğretmene yardımcı olduğunda öğrenci hemen kendini düzeltiveriyor.
Bu yaklaşımı göstermeyip benim çocuğum okul saatleri dışında sigara içebilir, kahveye takılabilir; kız arkadaşıyla dolaşabilir diyen velinin çocuğu nasıl düzelecek ya da böylesi bir davranış ve anlayışla düzelebilir mi? Tartışılır.
Ailesini dinlemeyen, öğretmenini dinlemeyen, arkadaşlarına saygı göstermeyen, büyük küçük bilmeyen; toplumda argolu konuşan bir öğrenciyi, bir ebeveyn nasıl görmemezlikten gelebilir. Yok gençtirler, psikolojileri çabuk bozuluyor, yemek yemiyor, bir haftadır konuşmuyor anlayışıyla sorunlar çözülmez. Böyle bir yöntem, tedavi etmez sorunu büyütür.
Öncelikle çocuklarımıza kendi kültürümüzü, değerlerimizi, inanç sistemimizi anlatacağız. Kendi hayatımızdan örnekler vererek biz buyuz diyebileceğiz. Yaptığın davranışın toplumumuzdaki, ailemizdeki yeri budur. Böyle davranarak hem kendine hem bize zarar veriyorsun, neden yanlış yaptığını mantıklı bir şekilde, güzel bir dille anlatacağız.
Eğer bizi dinlemiyorsa dinleyebilmenin yollarını arayacağız. Hep ödül hep ödül nereye kadar Gerektiğinde usule uygun cezalar verebilmeliyiz. Yüksek sesle konuşuyorsa sesini kısacağız. Büyüklere saygısı yoksa oturmasını kalkmasını öğreteceğiz. Eğer biz onlara askerlik yaptırmazsak inanın ki onlar bize askerlik yaptırır. Haberiniz ola.
Selam ve dua ile...