Kiminle muhabbet etsek iki tatlı cümleden sonra hemen sitem dolu cümleler. Siyasette, ekonomide, eğitimde dahası mı? Özellikle ahlakta. Bu kadar ömür geçirdik, böyle bir şey yok gibi.
Konularla ilgili olduğumuz için merak edip araştırıyoruz, gençlik gerçekten bu kadar kötü mü? Konuya yoğunlaşırken karşımıza apayrı bir tablo çıkıyor. Hiç düşünmediğimiz, basite aldığımız, yok yok yapmazlar dediğimiz çocuklar, çocuklarımız…
Nerden anlıyoruz?
Geçen gün bir velimle konuşuyoruz velim: Çocuğum bana baba: “Okulda arkadaşlarımız birbirine çok affedersiniz kısaltma harflerle küfür ediyor.’’ Dedi. Çok şaşırdım. Aklıma şu örnek geldi: Bir rahatsızlık duymadan gidip sağlık taramasından geçmeyiz fakat basit bir hastalığımızda hastaneye neyimiz var diye değil kısa zamanlı nasıl iyi olabilirin hesabını yapabiliyoruz.
Bizler böyle bir hesap yaparken bir taraftan çekilen röntgenleri, tahlil edilmesi gereken kanımızın sonuçlarını hiç düşünmeyiz. Neyse ki sonuçlar belli olur. Doktor sizin böyle bir hastalığınız var biliyorsunuz inşallah dediğinde hemen şaşırıp nasıl olur doktor bey diyebiliyoruz. Belki günlerce uyuyamayıp travmalar geçirebiliyoruz.
Sağlığımızın kontrolünü yapmayıp şaşırmak neyse toplumun faydasına çalışmayıp şaşırmak da odur. Niye şaşırıyoruz ki zaten bu anlamda ciddi anlamda toplumsal bazda bir çalışmamız yok. Biz niye şaşırıyoruz? Gerçekten bu işe emek veren, gönül veren insanlar subhanallah desin; şaşırma onların hakkı. Ne emek sarf etmişiz ki şaşkınlığa oynuyoruz.
En güzel sermayenin ahlak olduğunu bildiğimiz halde bir türlü içselleştirip örnek olma yolunda hassasiyet göstermeyiz. Var olan hassasiyetlerimizi duyarsızlaştırıp inkârı seçersek gün gelir, realitelerle karşımıza çıktığında kaçırdığımız sermayenin kıymetini o zaman daha iyi anlamış oluruz. Madem toplumda bir kirlilik var, o zaman kaynağa inmek lazım.
Nasıl ki bir şehirde suyun tadı bozulup içilmediğinde kaynağa gidilip bakılıyorsa ya da gerektiğinde kilometrelerce borular döşenip ek kaynak yapılıyorsa o da yetmediğinde barajlar için milyar dolarlar harcanıyorsa ahlaki bozulmalar içinde bu projeler hayata geçirilmeli. Elektriği, doğal gazı, suyu düşündüğümüz gibi gençlerimizi, çocuklarımızı düşünmemiz gerekir. Hatta ahlak üreten aileler desteklenerek her türlü teşvikleri yapılmalı.
Su, hava, ateş, para, pul, iş kaybedildiğinde bulunabilir fakat ahlak kaybolduğunda bulunması çok zordur. Bu konuda şöyle anlatılır: Su, ateş, ahlak bir arada otururlar. Birbirimiz kaybedersek nasıl bulabiliriz. Su, söze başlar, beni bulmanız çok rahattır. Bir şırıltı duyarsanız ben oralara yakın bir yerdeyim demektir. Ateş de söz alır, beni bulmak da çok kolay bir yerde duman görürseniz ben oralara yakın bir yerdeyim. Söz ahlaka gelir, ahlak, sakın beni kaybetmeyin kaybetseniz bir daha bulamazsınız.
Ahlakın ne kadar kıymetli olduğunu bazı insanlar daha iyi anlamalı ki “abi kaç çocuğun var” diye sorulduğunda beş çocuğu varsa dört der. Abi sanki böyle bir çocuğun daha yok mu denildiğinde ‘’Öyle bir çocuğum yok.’’ der. Neden diye sorulduğunda “o bizden biri değil. O, bizde mevcut olan ahlakı taşımıyor. Onun ahlakını kaybetmesi bizi kaybetmesi, bizim de onu kaybettiğimiz anlamına gelir.”
Selam ve dua…