İslam’da Aile ve Çocuk Eğitimi
Bütün alemlerin terbiye edicisi olan Rabbimize sonsuz hamdler olsun. Rabbimizin kendilerini terbiye ettiği Resul-i Zişan’a, pak ehl-i beytine, ashabına ve yevm-i mahşere dek onların yolundan giden tüm Mü’minlere selam olsun.
Geçen sayımızda çocuklarımızın istenmeyen davranış ve tavırlarından bahisle bunların tedavi yollarına değinmeye çalışmıştık. Bu sayımızda da bu konumuza devam etmekle beraber çocuğumuzda olmasını dilediğimiz güzel özellikleri onlara nasıl kazandırabileceğimize inşallah değinmeye çalışacağız.
Nasıl Bir Çocuk?
Çocuklarımıza bakış açımız onları yetiştirmemiz konusunda bizi kanaat sahibi yapar. Biz çocuğumuzu ne olarak görmek istiyorsak ona karşı davranışımız da öyle olacaktır. Örneğin, çocuğunun büyüdüğünde doktor olmasını isteyen baba, bu amacına ulaşabilmek için çocuğunu iyi bir okula, dershaneye gönderir veya ona özel bir öğretmen tutar. Sürekli çocuğa bu arzusunu söylemleri ile hatırlatır. Diğer meslek dalları ile ilgili durum da bunun gibidir. İşte çocuğunun Allah’a iyi bir kul, insanlara ve de Müslümanlara faydalı bir evlat olmasını isteyen anne-babalar da sürekli bu amaçları için hizmet etmelidirler. Şüphesiz ki çocuğun doktor veya başka bir meslek sahibi olması konusunda söyleyeceklerimiz de önemlidir. Ama her şeyden önemlisi çocuğumuzun Rabbimizin istediği gibi bir yaşantıya sahip olup olmadığına bakmaktır. İşte bu noktada hem dünyada çocuğumuzu getirmek istediğimiz konum hem de Rabbine yaklaşma konusunda göstereceğimiz tavrın önemi çok büyüktür. Çocuğu doktor olsun diye sürekli onu o kariyerdeki insanların yanına götürmek, alim olsun diye çocuğu daima ilim meclislerine, alimlerin sohbetlerine götürmek temel olarak iyi bir niyet olsa da kötü bir netice verdiğini müşahade etmekteyiz. Burada sorun çocuğun çocukluğunu yaşayacak ortamdan ziyade sıkıntı duyacağı bir ortama alınması ve sarfetmesi gereken enerjiyi sarfetmeyip bilinç altına almasıdır. Böyle bir çocuk fırsatını bulduğu ilk anda zincirlerini kıracak ve bu kez de o an bulunduğu yaşından seviyesiz davranışlar sergilemeye başlayacaktır.
Çocuklarda, harcamaları gereken aşırı bir enerji vardır. Eğer bu enerjiyi boşaltabilecekleri kadar oyun oynamaya fırsat bulamazlarsa evde çok haşarı ve kırıcı olurlar. O halde bize düşen gerektiğinde çocuğumuzun bu aktivitesine işlerlik kazandırabilecek davranışlarına bizzat öncülük etmektir. Burada yanlış bir anlayışa değinmeden geçemeyeceğim. Toplumumuzun bazı kesimlerinde çocuklarla oynamak hafiflik olarak algılanmaktadır. Bu yanlış bir anlayıştır. Lakin biricik önderimiz Sevgili Peygamberimiz (sav)’in torunları Hasan ve Hüseyin ile müteaddid kereler oynadığı şeklinde birçok rivayetler gelmiştir. Örneğin, torunları namaz esnasında boynuna çıkmış, sırf çocukların oyun neşesi bozulmasın diye secdesini uzatmış, torunları sırtına çıkınca binicilerin ne güzel biniciler olduğunu buyurmuş, yine torunları güreş tutarken o da bir taraf olmuş ve teşvik etmiştir. Dolayısıyla çocuklarımızla oynamak ayıplanmaktan öte teşvik edilecek bir davranıştır. Yine toplumumuzun bazı kesimlerinde itidal olanı yakalayamama durumundan kaynaklanan bazı sorunlar da vardır. Şüphesiz haya Mü’min’de olması gereken en önemli özelliklerdendir. Ancak bunun da bir ölçüsü olmalıdır. İslami ahlakın da verdiği bir güzellik olarak anne veya babalarımızın yanında çocuklarımıza fazla önem vermeyiz, onların yanında çocuklarımızı kucağımıza alıp da pek sevmeyiz. Yukarıda da değindiğim gibi bu bir edebe mebni olarak yapıldığından güzel bir davranış olarak algılanabilir. Ancak bunda da bir ölçü olmalıdır. Babasının işten eve geldiğini gören çocuk büyük bir şevkle babasına doğru koşarken babasının ona bu özelliğinden dolayı aldırmayıp onu bir köşeye itmesi alaka göstermemesinin çocuk üzerindeki tesirini iyi düşünmek lazım gelir.
İlgiye Muhtaç Bir Çocuk
Bir diğer husus da yoğun meşguliyetlerimizden dolayı çocuklarımıza yeterince zaman ayıramadığımızdan dolayı çocuklarımızda meydana gelen yeni arayışlar, kimi zaman çok büyük yaralara yol açar. Aile reislerinin tüm çabaları şüphesiz mesuliyetinin gereğini yerine getirmeye yöneliktir. Ancak unutulmamalıdır ki çocuğun ihtiyaçları sadece yiyip, içmekten ibaret değildir. Onun için anne-baba mutlaka günlerinin belli bir vaktini çocukları ile ilgilenmeye ayırmalıdırlar. Özellikle büyük şehirlerde tanık oluyoruz ki çocuklar çoğu zaman babalarının eve girip çıktıklarına bile şahit olamıyorlar. Eve geç gelmeler, sabah erken çıkmalar… Bu durumda çok büyük bir boşluk yaşamaktadır. Bu boşluğu da bir şekilde doldurmaktadır. Kötü arkadaşlar edinmek bir sonuç olduğu gibi çocuğun içine kapanması da istenmeyen bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Belli bir vakit ayrılmalı diyoruz. Bu sürede çocuğunuzun davranışlarını gözetleyebilecek, ondan arkadaşları konusunda bilgi alabilecek ve de olabilecek olumsuz durumları erken teşhis ve tedavi yoluna gidebileceksiniz. Özellikle vurguluyorum, çocuklarımızla yeterince diyaloğ geliştirelim ve onları iyi tanıyıp onlara vermemiz gereken eğitimi vermeye çalışalım.
Fedakâr Bir Çocuk!
Özellikle batı toplumlarında ferdiyetçilik ön plandadır. Öyle ki toplumdaki tüm bağlar koparılmış herkes kendi telaşına düşmüş birbirinden kopuk halkalar halinde sağa sola savrulmaktadırlar. Hemen yanıbaşında gelişen olaya sadece seyirci kalır, “Bana ne” mantığına vurur da geçer. Sosyal ilişkileri ve dayanışma noktaları zayıf olan bir toplumun kendini ayakta tutması mümkün değildir. Nitekim batı toplumlarında görülen de bu değil midir? Oysa İslam’ın toplumsal öğretileri insanın fıtratına mutabık sosyal yoğunlukludur. Yarım hurma ile de olsa yapılacak yardımın makbuliyeti, yerden kaldırılan bir taşın topluma vereceği faydanın önemi, komşusu aç iken tok yatanın dışlandığı öğretilerle dolu bir sistem… O halde çocuğumuza bu öğretiler verilmelidir. Çocuğumuzun elindeki ekmeğini, cebindeki parasını, hafızasındaki ilmini paylaşmasını ona öğretmemiz, toplumumuzu düşmesi muhtemel derin çukurlardan kurtarmamız anlamına gelir. Ancak şunu unutmamalıyız ki çocuğumuz söylenenden ziyade yapılanları bilinç altına yerleştirir. Bizler çocuğumuzun bu fedekarlık güzel vasıflarını kazanmasını istiyorsak önce bizler çocuğumuzun yanında bu vasfı sergilemeliyiz. Yolda yürüdüğünde çocuğun acıma hissini geliştirmek için ayakkabısı yırtık bir çocuğu gösterip üzüntümüzü dile getirmemiz, elbisesi yırtık bir çocuğa acıdığımızı hissettirmemiz, bir yetim çocuğuna sevgi ile yaklaşıp başını okşadığımızı göstermemiz mutlaka çocuğumuzda ulvi duygular geliştirecektir. Hatta gerektiğinde çocuğumuzun eliyle bir muhtaca yardım etmesini sağlamamız çocukta ‘verebilme’ duygusunu geliştirebilecektir. Çocuğumuzun çocuk olduğunu da unutmadan, onu baskı altına almadan zaruri ihtiyacı dışındaki bir elbisesini muhtaç olan komşunun çocuğuna vermesi gerektiğini, yemek yaptığında, “Acaba komşumuzun yiyecek bir şeyleri var mı?” diye çocuğun yanında sesli düşünmek bile çocukta olumlu etkiler bırakacaktır.
Güven Dolu Bir Çocuk!
Çocuğumuz zaman zaman hatalar yapar. Ancak bu hataların bir başka hatayla giderilmesi yanlıştır. Çocuğa uygun bir dille yaptığı hatasını hatırlatmalı ve bununla beraber doğrusunun ne olduğunu da söylemek tercih edilen yoldur. Allah Resulünün (asv) üstünü kirleten torununa kızan annesine verdiği cevap manidardır: “Dikkat et! Necaseti su giderir, ancak çocuğun kırılan kalbini ne tamir edebilir.” Bundan da anlaşılıyor ki öyle çocuğun yaptığı her hatada çocuğa kızmak onu azarlamak çocukta bir yara açmaktadır. Bir başka yanlış da çocuğun yaptığı hata karşısında özür dilemeye zorlanması olayıdır. Çocuklarımıza baskı ile özür diletmeye çalışmayalım; pısırık ve silik olurlar.Görünüşte kibar söz dinleyen uslu çocuktur, ama gerçekte içine kapanık cesaretini kaybetmiş, kendisini bulamamış geleceğe güvenle bakamayan; anne babasının gölgesinde yaşayan bir çocuk olurlar. Ancak çocuğumuzun yaptığı her hatayı da görmezlikten geleceğiz şeklindeki anlayış da yanlıştır. Evet çocuğumuz mütevazi olmalı, gerektiğinde özür dilemesini de bilmelidir. Ama hatasını özümseyerek kendiliğinden özür dilemesini sağlamak eğitim adına gereklidir. Böyle bir çocuk doğru bildiklerini de gerektiğinde sorgulayabilecek ve yanlış yapabileceğinin ihtimalini gözardı etmeyecek. Dolayısıyla hem kendini erişilemez psikolojisinden kurtaracak hem de sürekli eziklik hissi ile yaşamaktan kurtulacak olgun bir kişiliğe sahip olabilecektir.
Düşünebilen Bir Çocuk
Çocuklarımızda belli yaş kategorilerinde kendilerini ispatlama gayretleri vardır. Bu fıtridir. Dolayısıyla da olgunlukla karşılamak lazımdır. Aile içinde gelişen olayları yakından takip eder. Bu da onun merak özelliğinden kaynaklanır. O halde bu iki özelliği köreltmek veya bilemek gibi bir durumla karşı karşıyayız. Çocuğumuz duyduğu bir meselede görüşünü ileri sürdüğünde ‘sus sen çocuksun, büyüklerin varken sana konuşmak düşmez’, “Bu çocuk aklınla sen mi bana yol göstereceksin!” gibi söylemler doğru değildir. Bırakın çocuk düşüncelerini söylesin. Ancak düşünmenin de bir usulünün olduğunu çocuğunuza kavratın. Çocuğunuz düşüncesini söyledikten sonra onun düşüncesinin sebep ve sonucunu tartışın. Düşünürken esas alınacak olan ölçülerin Allah ve Resulünün öğretileri olması gerektiğini örneklerle açıklayın. Örneğin, çocuğunuz okula gitmekten veya Kur’an dersi almaktan mı sıkılıyor! Onu oturtun karşınıza ve onunla bu sorunu nasıl halledebileceğinizi konuşun, ona düşünme ve düşündüklerini açıklama fırsatını verin. Şüphesiz düşüncelerinin çocukça olabileceğini de unutmayın ve de yadırgamayın. Mantığını ona sorgulatın. Çocuk konuşurken dinlenildiği zaman:
-Konuşma yeteneği, kelime haznesi gelişir; kendini rahatlıkla ifade eder.
-Çocuk derdini ve sorununu davranışla (saldırganlık, ağlama, huysuzluk) göstermek yerine sözle ifade ederek rahatlar.
-Anlaşıldığını hisseden çocuk kendini daha huzurlu ve güvenli hissettiği gibi, sorunlarını konuşarak halleder.
-Çocukla anne-baba arasında bir yakınlık doğar, çocuk onlara danışır, diyalog doğar.
-Söyledikleri dinlenen çocuk da, anne-babasını dinlemeye başlar.
Unutmayalım ki çocuğumuzun her söylediğimiz karşısında sessiz kalması, görüşünü beyan etmemesi bizi tastik ediyor anlamına gelmez. O an utancından veya çekingenliğinden size cevap vermiyor olabilir, ancak günü geldiğinde bu düşünce ortaya dökülecektir. Düşündüklerini usulünce dile getirmesini bilen bir çocuk büyüdüğünde de mutlaka yetiştiği minval üzere olur. Haksızlıklara karşı hakkı haykırır, doğruları söylemekten çekinmeyecek şekilde karakter sahibi olur.
Sevgi Dolu Bir Çocuk
Çocuğun aile ortamında gördüğü sevgiyi çevresine yansıttığına şahit oluyoruz. Anne babasının kendisine yeterince sevgi göstermemesi halinde çocuğun da çevresine sevgisiz kaldığına, acımasızlaştığına hepimiz şahid oluyoruz. Örneğin anne-baba şefkatinden mahrum büyüyen ve çeşitli yerlerde barınmak zorunda kalan çocukların acımasızlığına hepimiz şahidiz. Ancak anne babasının çocuğa sevgi vermesi yeterli değildir. Birbirini sevmeyen anne babanın çocuklarına vereceği sevgi çok da anlamlı değildir. Çocuğun yanında itici-dışlayıcı atışmalar, kavgalar çocukta huzursuzluk yaratır, bu durumun benliğine kazınmasına yol açar. Öyleyse her ne suretle olursa olsun, anne-babalar çocuğun yanında tartışmamalı ve de kavga etmemelidirler. Varsa bir sorunları bunu çocuklarından ayrı konuşmalıdırlar. Bununla beraber ölçüyü kaçırmamak suretiyle de çocuklarının yanında birbirlerine sevgi gösterilerinde de bulunabilmelidirler. Ancak her hususta olduğu gibi bunda da itidali yakalamak zorundayız. Çocuğa gösterilen aşırı ilgi çocukta şımarıklığa sebebiyet vermektedir. Her istediğini yerine getirme, bir dediğini iki yapmama çocuğun ileriki yaşamında zorluklarla karşılaşmasına sebebiyet vermektedir. Çocukta, “Her istediğimi elde edebiliyorum,” düşüncesini geliştirecek davranışlarımızı gözden geçirmemiz gerekmektedir. Uzmanlar çocuğun belli bir program halinde isteklerine kavuşabileceğinin ahlakını kazandırabilmenin yolunun henüz çocuk süt emdiği dönemde çocuğa kazandırılması gerektiğini belirtmektedirler. Çocuk her ağladığında kendisine süt veriliyorsa bu, çocukta bir müddet sonra, ağladığımda istediğimi elde edebiliyorum” zihniyetini geliştirir ki bu yanlıştır.
Anne-babanın birbirlerine olan sevgilerini çocuklarının yanında zaman zaman izhar etmeleri çocukta anne-babasına olan güven duygusunu geliştirir. Anne babasının olgunluklarını kendisine örnek alır ve onların sözlerini dinlemeyi övünç sayar. Sürekli kavga eden bir anne-babanın çocuklarının yanında güvenleri kalmaz. Çünkü çocuk kavgaya şahit olduğunda birinin haksızlığına hükmedecektir. Bu da çocukta güven duygusunu zedeleyecektir. Bununla birlikte çocuk sürekli mahzun, sıkıntılı olacaktır.
Çocukta sevgi ve şefkat duygularını geliştirmek için ona dünyanın dört bir yanında haksızlığa uğrayan Müslümanların mazlumiyetinden, çektikleri sıkıntılardan bahsetmek; çocuğu çevresine karşı duyarlı ve Müslümanlara karşı sevgi dolu bir hale getirecektir.
Programlı Bir Çocuk
Çocuklarımızın, verdiğimiz eğitimden istifade edebilmelerinin yolu konsatrasyondur. Bunun yolu da yapılacakların önceden programlanmasıdır. Çocuğunuzun belli saatlerde yatıp kalkması, kahvaltı yapması, Kur’an ve diğer kitapların okunması mutlaka program çerçevesinde olmalıdır. Programlı çocuk yaptığı işten zevk alır, çünkü o işi yapmadan önce konsantre olmuştur. Ancak çocuğumuza program yaparken mutlaka onun da görüşlerine yer vermeli bu işi zevkle yapmasına yardımcı olmalıyız.
Son söz olarak; çocuklarımız bize Rabbimiz tarafından verilen birer emanettirler. Emanete nasıl riayet edileceğini de yine O bize öğretmiştir. Allah (cc) bizi emanete riayet eden kullarından eylesin (amin velhamdulillahi rabbil alemin).
İnzar Dergisi