Tüm ömrünü İslam davasına feda etmesinden dolayı tanımayanlar tarafından dahi "Dava Adamı" olarak anılan Fesih Güler Hoca'nın ağabeyi ve kardeşi, kendisinin aile içerisinde en çok sevilen sima olmakla beraber küçüğünden büyüğüne kadar aile içerisinde örnek teşkil eden bir şahsiyete sahip olduğunu söyledi.
Kardeşler arasında kendisiyle en çok zaman geçirme fırsatı bulan ağabeyi Nuri Güler, kardeşinin aile içerisinde en çok sevilen fert olduğun belirterek, "Fesih Hoca 1971 doğumlu olup 4 erkek kardeşten 3'üncüsüydü. Kardeşim Fesih 4 yaşındayken Karabudak (Sipyag) köyünden Çınar ilçe merkezine taşındık. Diğer kardeşler olarak belki bazı zamanlar birbirimizin kalbini kırmış olabiliriz fakat o aramızda en halim-selim olanımızdı ve en çok sevilenimizdi." dedi.
Genel olarak ailenin İslami yapısına vurgu yapan Ağabey Güler, "Bizler aile olarak İslami davadan uzak değildik. 1980 öncesinde de aile olarak Çınar'da İslami mücadele ile tanınıyorduk. Ama İslami mücadeleyle birebir tanışmamız 1988 yıllarıydı. O dönemlerde kitaplar alıyor kardeşlerimize de veriyorduk. Fesih o zamanlarda lise öğrencisiydi." ifadelerini kullandı.
"İslami mücadelede kendisinden beklediğimizin üstünde bir performans sergiledi"
Fesih Hoca'nın üniversite yıllarındaki mücadele ruhunu aktaran Ağabey Güler, "İslam davasıyla tanıştıktan sonra çok kararlı bir şekilde mücadelenin içine girdi. Liseyi bitirip Diyarbakır'da üniversite öğrencisi olduğu dönemlerde bile Çınar'a geldiğinde eve uğramadan eski mahalle camisine gidip öğrencileriyle ilgileniyordu. Tüm öğün yemeklerini dahi orada yiyordu. Hatta o dönemlerdeki öğrencileri şimdi zaman zaman 'Bizler Fesih Hoca'nın menemeni ile büyüdük' esprilerini yapıyorlar. Yani İslami mücadelede kendisinden beklediğimizin üstünde bir performans sergiledi." şeklinde konuştu.
1990'lı yıllarda Müslümanlara yönelik yapılan baskı sürecine de değinen Ağabey Güler, "Üniversite dönemlerinde olayların başlamasıyla Müslümanlara yönelik yoğun saldırılardan dolayı Çınar'a gelmemeye başladı. Hatta kendisine yönelik silahlı saldırıda bulunulmuş, saldırıda arkadaşı kendini ona siper etmiş ve gazi olmuştu. O dönemlerde Sertip, Murat ve Abdulcelil gibi birçok arkadaşı şehid edilmişti. Kendisi aileden uzak kalmak zorunda kaldığı o süreçte Diyarbakır'da öğrenci evinde kalıyordu." diye belirtti.
"İslami çalışmalarına daha yoğun zaman ayırabilmek için öğretmenlikten istifa etti"
Ağabey Güler, "Hem cezaevi hem de mücadele sürecinde kardeşler içerisinde onunla en çok vakit geçiren benim. Lise dönemlerinde davayla tanıştıktan sonra hayatı İslami mücadelenin bir parçası olduğuna, başka bir hayat tarzı olmadığına ben yakinen şahidim. Ondan yaşça büyük olmama rağmen bizden daha olgun hareket ediyordu. Nitekim onunla beraber üniversite okuyan arkadaşları dahi taziyede bulunduklarında onun fedakarlığına, ahlakına ve ihlasına şahit olduklarını dile getirmişlerdir. Belki onun o özelliğinden dolayı Allah-u Teâlâ davanın yükünü onun omuzlarına yüklemişti." dedi.
O dönemlerde FETÖ kumpasları ile Müslümanların türlü işkencelerden geçirilerek zindanlara atıldığını hatırlatan Ağabey Güler, şunları söyledi:
Kardeşim üniversiteyi tamamladıktan sonra 1996 yılında Dicle ilçesinde öğretmen oldu. Tayini Diyarbakır'a çıktıktan sonra İslami çalışmalarına daha yoğun zaman ayırabilmek için öğretmenlikten istifa etti. Yani dava neyi gerektirdiyse taviz vermeden hepsini yerine getirdi. İstifasından sonra muhaceret hayatı yaşadığından dolayı eve gelemiyordu. 2000 yılından sonra ben de hicret etmek mecburiyetinde kalınca bazı yerlerde beraber bulunduk. O dönemde yapılan büyük bir operasyonda kardeşim ve arkadaşları yakalanmış, ben ise kurtulmuştum. Yakalanan kardeşim Fesih, 73 gün gözaltında kalarak türlü işkenceler gördü. O cezaevine girdikten 7 ay sonra ben de yakalandım. Gözaltı sürecinden sonra kardeşimin bulunduğu cezaevine gönderildim.
"Cezaevinde dahi İslam'a hizmet edebilmenin endişesi içerisindeydi"
Cezaevi sürecinde kardeşinin üstlendiği misyonu anlatan Ağabey Güler, "Cezaevinde 2,5 yıl beraber aynı odada kaldık. Orada onun fedakarlıklarına çok şahit oldum. Kendisinden 4 yaş büyük olmama rağmen ondan örnek alıyordum. Nice mahkumlar ailelerini veya ne zaman çıkacaklarını düşünürken o ve Molla Said Varol, arkadaşlarına hizmet etmenin endişesi içerisindeydiler. Arkadaşlarının sorun veya sıkıntılarıyla ilgileniyorlardı. Yani onlar için mücadele cezaevinde bitmemiş, devam ediyordu." dedi.
Kardeşinin her şeye rağmen mücadelesinden ödün vermediğini ifade eden Ağabey Güler, "Aradan geçen 2,5 yıldan sonra ilk olarak ben daha sonra da kardeşim cezaevinden çıktı. Tabi ki cezaevinden çıktıktan sonrada herhangi bir dünyevi düşünceye kapılmadı ve mücadeleye devam etti. Hatta bu süreçte ailesinden ayrı kalması gerektiğinde tereddüt etmeden uzaklaşıyordu. Yani 1988'den vefat edeceği güne kadar mücadelenin içerisindeydi. Ben şahsen onun o hayatına gıpta ediyorum." diye belirtti.
"Hem aile yaşantısı içerisinde hem dışarıdaki mücadelesiyle bir numune timsaliydi"
Kardeşi Fesih'in aile içerisinde herkesin sevgisini fazlasıyla kazandığını belirten Ağabey Güler son olarak şunları aktardı:
Güzel ahlakından dolayı bizim kendi çocuklarımız dahi onu sevdiği kadar belki bizi sevmiyorlardı. Çünkü o da onları seviyor, sahipleniyordu. Özellikle anne-babaya bizden fazla ilgi ve alaka gösteriyordu. Yani her şeyin menfaatleştiği bu dönemde onun hem aile yaşantısı içerisinde hem dışarıdaki mücadelesiyle benim nazarımda bir numune timsaliydi. Peygamber Efendimizin Veda Hutbesinde oradaki Müslümanları kendine şahit gösterdiği gibi bizler de şahidiz ki kardeşim üzerine düşen tüm görev ve sorumlulukları yerine getirdi.
Fesih Güler Hoca'dan 3 yaş küçük kardeşi Nezir Güler ise çocukluklarının beraber geçtiğini belirterek "Beraber ilkokul okuduğumuz dönemlerde daima beni sahiplenir ağabeylik yapardı. Güzel ahlakından dolayı aile içerisinde de en çok sevilendi. Lise çağlarında yine beraber camiye gider, öğrencilere ders verirdik." ifadelerini kullandı.
"Böyle bir abimiz olduğundan dolayı kendisiyle iftihar ediyoruz"
Kardeş Güler, "Fesih Hoca'nın tüm yaşantısı sadece davası içindi. Dünyası için hiçbir zaman çalışmadı ve bu dava uğruna gençliğini, mesleğini ve hatta sağlığını dahi feda etti. Ama hiçbir zaman davasından vazgeçmedi. Sağlığını bahane ederek yapamam-edemem demedi. Her zaman ön saflarda çalışmalarını yürütüyordu. Ağabeyim, bir anlamda benim öğretmenimdi. Çünkü her konuda ona danışır ve onu kendime örnek alırdım." şeklinde konuştu.
Ağabeyinin vefatına da değinen kardeş Güler, "Son olarak hastalığa yakalanmasının sebebi de daha önce yapılan böbrek nakli neticesinde kullandığı ilaçlardı. Çünkü bağışıklık sistemi iflas etmişti. Rahatsızlığında dahi yerinde oturmuyor İslam davasına hizmet etmeye çalışıyordu. Böyle bir abimiz olduğundan dolayı kendisiyle iftihar ediyoruz. Çünkü tüm ömrünü İslam'a adamıştı ve biz inanıyoruz ki o şu an şehitlerle beraberdir. Bir nev'i Allah da onun yorgunluğuna 'dur' dedi ve mükafatlandırmak üzere yanına aldı. Allah bizleri de onun yolundan gidenlerden eylesin." dedi.
Pandemi sürecine rağmen o acılı günde dava arkadaşlarının kendilerini yalnız bırakmadığının altını çizen Kardeş Güler, son olarak şunları söyledi:
"Taziyesinde de kardeşlerimizin, ağabeylerimizin ne kadar onu sevdiğini gördük. Bu pandemi dönemine rağmen hepsi de fedakârca cenazeyle beraber gelerek defin işlemine katıldılar. Allah kendilerinden razı olsun. Malum hastalıktan dolayı taziye kurmayacağımızı söylememize rağmen sevenleri 3 gün boyunca bizleri yalnız bırakmadılar. Bu da Hoca'nın kendini çevresine ne kadar sevdirdiğini gösteriyor. Onu tanımayanlar dahi bizleri arayarak üzüntülerini dile getirdiler. Hoca açıkçası bizim gizli kahramanlarımızdandı."
İLKHA