AK Parti, “muhafazakar demokrasi” ve İslamcılık (3)

AK Parti, “muhafazakar demokrasi” ve İslamcılık (3)

Dinin etkin olmadığı siyasetin varacağı yer sekülarizasyondur. Sekülarizm, bugün Batı'dan başlamak üzere bütün dünyaya nihilizm ihraç etmektedir. Hayatın, yaratılışın, bu dünyaya gelişimizin bir sebeb-i hikmeti olduğu gibi, bireysel ve toplumsal tutum ve davranışlarımızın, siyaset yapmamızın da bir hikmeti, bir sebebi olmalı. Seküler/laik siyaset, siyasetin ve siyasetçinin üstünde olabilecek her türlü ahlaki denetimi ortadan kaldırır.

AK Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerinden başlamak üzere dünyanın belli başlı güçlerine, kendi iktidarları döneminde dini referans almayacakları teminatını verdi. 2009'da bunu bir kere daha dile getirme lüzumunu hissetti. Bir vesile ile Başbakan R. Tayip Recep Erdoğan şunları söyledi: "Türkiye uluslar arası yatırımcılar için güvenli bir limandır. Türkiye'ye yatırım yapan hiçbir girişimci mahcup olmaz. Bu konuda bizler bu işin teminatıyız. Yatırım yapan kaybetmez. Para cıva gibidir, güvenli zemini nerede bulursa oraya kayar. Doğruluğunu bildiğimiz adımlar atmaktan çekinmeyeceğiz. Paranın, sermayenin ve emeğin dini, milleti, ırkı ve vatanı olmaz" (4 Nisan 2009, Yeni Şafak).

Hiç kuşkusuz mesele o kadar basit değildir. Dinin para, sermaye ve emekle çok yakından ilgisi var. Bu konuda Kur'an ve Sünnet'te yer alan açık ve kesin hükümler vardır, uzun yüzyıllar önce kaleme alınmışsa bile fıkıh kitaplarında sayısız içtihat ve fetva bulunmaktadır. Dinin hükümlerine ve bu hükümlerin koruduğu ahlaki değerlere karşı özerkliğini ilan etmiş bugünkü iktisadi faaliyet, sınırsız sermaye biriktirme demek olan kapitalizme gitmekten başka bir yol bulamaz. Böylesine vahşi bir dünyada güçlüler sözünü geçirir, kitlesel sömürü kurumsallaşır; insan üreten ve tüketen bir organizmaya döner. Sosyalist müdahaleciliğe kapıları kapatmışsanız –ki sosyalizmin çözüm olmadığı açıktır- serbest bıraktığınız sularda timsahları ördeklerle birlikte yüzdürür, tilkilerle tavukları aynı kümeste tutar, kurtlarla kuzuları aynı çayırda bulunduruyorsunuz demektir ki, bu serbestiden daima timsahlar, tilkiler, çakallar ve kurtlar kazançlı çıkar. Liberal piyasanın meşrulaştırmaya çalıştığı vahşi kapitalizm tam da budur.

Fakat konu sadece iktisadi sömürüden de ibaret değildir. İktisadi faaliyetinizin sürdüğü hayat alanlarında dinin yerine liberalizmi referans ve düzenleyici kurallar bütünü aldığınızda özünde pozitivist, materyalist ve nihilist bir sekülerlik, dinin yerini alır, dini hayatı formda muhafaza eder ama içini boşaltır, piyasanın üretilen, tüketilen metaı haline getirir, ibadetleri şova/gösteriye dönüştürür; meşru geleneği zayıflatır, toplumu ve aileyi çözer. Bir bakmışsınız ki elinizde dinden kabuktan, kuru şekillerden, sahih temeli olmayan ritüellerden, kendi elinizle icat ettiğiniz profan kutsallıklardan, modern hurafe ve bid'atlardan başka hiçbir şey kalmamıştır.

Geri de dönemezsiniz, ne İslamcılığa avdet edersiniz ne modern muhafazakar olabilirsiniz. Ne geriye dönüp bakabilirsiniz ne ileriye gidebilirsiniz. Muhafaza etmeye çalıştığınız hiçbir sembol ve ritüel sahici dinin yerini tutmadığından sizde krizler başlar. Şairleriniz, yazarlarınız bunalıma girer, lümpen-melankolik yazarlar nesillerinizin ruhunu zehirler. Kadınlarınız feminist kesilir, şirretliği ideolojikleştirip onları içine düşürdüğünüz bu durumdan dolayı sizden intikam almaya başlarlar. Ne erkek kavvam kalır ne kadın anne veya hanımefendi olmaya razı olur. Erkekleriniz evlilik kurumunu terk eder, sahte nikahlarla her sene kadın değiştirir, eski semtinize dönemezsiniz. Esnafı küçüksediğiniz için üstünüzdeki pahalı marka elbiseler sırıtır, eğreti durur, haram para kanınıza karıştığı için her gün yeni bir bunalıma girersiniz.

Yıllar yılıdır İslamcılar zulme sabrettiler, Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğine halel gelmesin diye öne çıkmadılar, beklediler, günün birinde söz sırası onlara gelir. Muhazafakar bir iktidar, İslamcılığı referans almadığı için bizzarure milliyetçi-devletçi politikalara yönelir, şahin kesilir. Bir bakmışsınız ki dünün İslamcıları, "Türkiye'nin İslamcı birikimi" sloganıyla yayın hayatına girmiş bir gazetenin yıllarca başında durmuş bir zat da –gazetesini terk ettikten sonra- melankolik bir eda ve üslupla yeni gazetesinde yayınladığı ilk yazısında şunu sorar: "İslamcılık Kürt sorununu çözer mi?" Belli ki muhayyile kalmamış, idealler nisyana terkedilmiş, İslam'a olan özgüven derin bir sarsıntı geçirmiş. Sistem dönüştürmüş, kendine benzetmiş.

Bu travmatik değişimi bugün AK Parti döneminde yaşıyor değiliz. Bütün suçu AK Parti'ye yüklemek de haksızlık. AK Parti bir tezahür. Kişiler gibi gruplar ve akımlar da isimleriyle müsemma olur. Türkiye'deki muhafzakarlığın fikir babaları da hep bu dramı yaşadılar, iliklerine kadar hissettiler ve İslam'ın ruhuna dönmeyi düşünmeyip kendilerinden sonraki nesillere çatışma, bunalım, gerilim ve mutsuzluk intikal ettirdiler. Bunun en tipik örneklerinden biri Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.

Enis Batur'un 1994'te yazdığı bir yazıda zikrettiğine göre Tanpınar, ölümünden bir yıl önce, 1962 yılında günlüğünde bir otoportre taslağı çizmiş. Portre şöyle:

''Solcu muyum, sağcı mıyım? Tam dahili bir harbin içindeyiz... Gariptir ki eserimi sathi okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım -Huzur ve Beş Şehir- hilafında sola kayıyorum, solu tutuyorum. Solculara göre ise ezandan, Türk musikisinden, kendi tarihimizden bahsettiğim için ırkçıların değilse bile, sağcıların safındayım.... İnkılapçılardan ayrılıklarım: Allah'a inanıyorum. Fakat tam bir Müslüman mıyım bilmem. Fakat anamın, babamın dininde ölmek isterim ve milletimin Müslüman olduğunu unutmuyorum ve Müslüman kalmasını istiyorum. Garplıyım, Hıristiyanlığın daha zengin miraslara ve daha derinden işlendiğine eminim. Burada kendimle aşikár tezattayım. Süleymaniye'den başka Garp'la ölçüşecek bir iki musiki eserinden başka şey tanımıyorum.'' (Aktaran Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 7 Kasım 2002.)

İslamcılık'tan vazgeçenlerin iktidarlarında geldikleri ruh halini, keşelek parçalanmasını (şizofreni); Daryüs Shayegan'ın o harikülade deyimiyle "yaralanmış bilinc"i bundan daha iyi anlatmak mümkün değil.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.