Adaletsizliğin zirvede olduğu 28 Şubat sonrası 2001 yılında, Erdoğan önderliğinde yeni parti kuruldu. Ekonomik krizin getirmiş olduğu siyasi bir boşluğun olduğu zamanda kurulan parti ismini Adalet ve Kalkınma Partisi olarak belirledi. Adalete öncelik vereceğini açıklayan AK Parti, yargı zulmüne ve haksızlıklara maruz kalan toplumun önemli bir kesimine heyecan getirdi.
Hatta parti programında adalet başlığında; “…Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır… Ülkemiz bugün hukuk devletinden ziyade kanun devleti görüntüsü vermektedir. “Devletin Hukuku” yerine “Hukuk Devleti” anlayışının esas olması gerekir. … Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır… Şeffaf ve yolsuzluklardan arınmış bir düzen ancak adaletin işlemesiyle mümkündür. Partimiz… adalet sisteminin karşı karşıya kaldığı sorunları çözmeyi öncelikli hedefleri arasında görür.” ilkelerine yer verdi. Bu ilkeler evrensel hukukun değer verdiği ilkeler idi.
Erdoğan birçok defa “Üstünlerin hukukunu değil; hukukun üstünlüğünü” devletin her kurumunda etkili kılacağız” diyordu. Bu da adalet bekleyenleri daha da heyecanlandırıyordu.
Ancak çok geçmeden AK Parti'nin hukuk anlayışı ortaya çıkmaya başladı. Söylemler pratiğe aktarılmadığı gibi tam tersi durum görüldü.
AK Parti uygulamaya dönük ciddi anlamda hukuksuzluklar işlediği gibi işlenmesine de seyirci kaldı. Ben merkezli bir yargı sistemi inşa etmeyi hedefledikleri ve bunu da başardıkları görüldü.
Üstünler değişti; ancak üstünlerin hukuk anlayışı değişmedi. Artık üstün olan AK Parti iktidarının hukuku vardı.
Üstünlerin hukuku dün olduğu gibi bugün de uygulandı/uygulanmaya devam ediyor.
AK Parti, adalet sistemini iyileştirmek değil; kendisine bağlı kılmak için çalıştı. Kendisinden önceki iktidarlar gibi, devletin ali menfaatlerini birinci önceliğine oturttu. Kendisine odaklı bir adalet anlayışı geliştirerek kendisine yönelik hukuksuzluklara aşırı bir reflex gösterirken kendisinden olmayan diğer herkese ise adaleti bir lütuf olarak görüyordu.
Kendisinden olmayanların şımarmaması için(!) adaleti bunlara bir ulufe şeklinde dağıttı.
Maalesef, AK Parti'nin hukuk anlayışı vicdanları acıtacak derecede sorumsuzluk üzerine kurulmuştur.
AK Parti'nin hukuk anlayışı ve adalet ile dansı, 13 yıldır yapması gerekirken yapmadıkları, yapmaması gerekirken yaptıklarında gizlidir.
Roboski'de gizlidir. Roboski katliamı üzerine “tutturmuşlar bir Uludere” diyerek küçümserken, “her kürtaj bir Uludere” deyip katliamı yapanları savunmasından ve bunları aklamasında gizlidir.
Binlerce masum kişiyi cezaevine gönderirken yine binlerce masum kişinin cezaevinde kalmasına seyirci kalmasında gizlidir.
Yolsuzlukların üstünü değişik kılıflarla örtmede gizlidir.
Geçmiş dönemde devlet ya da devlet içine çöreklenmiş Jitem dahil olmak üzere Jitemvari örgütlerin cinayetlerinin faillerini yargılayarak ya da yargılamayarak aklamasında gizlidir.
Yargıyı hesap görme ve biçme aracı olarak etkin kılmasında gizlidir. Yargının sopasını mazlumun üzerinden hiç eksik etmemesinde gizlidir.
Evet… AK Parti'nin hukuk anlayışı Erdoğan'ın şahsıyla sınırlı oldu. AK Parti işine geldiğinde “bağımsız yargıdır, biz karışamayız”; işine gelmeyince “vesayet vesayet” diye yaygara koparttılar.
Başbakan olduğu dönemde Erdoğan, ismi ABD'nin Beyazsaray'ından esinlenen Aksaray'ın, ilgili mahkemenin inşaatının durdurulması kararıyla ilgili “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyerek adalet anlayışlarının güce odaklı olduğunu itiraf ettiler.. Kendisinden öncekiler gibi adaletini güç üzerinde temellendirdi.
Yapılan hukusuzlukları, sözüm ona adalet sarayları yaparak kamufle etmeye çalıştı. Ancak artık yapılan adaletsizlikler kabına sığmıyor, taşıyor…
13 yıl boyunca AK Parti adaletle istediği gibi dans ederken, kendi dışında diğer herkesin ağzına ise adaletten ancak bir parmak bal sürdü.