Kürt dilinde yürüttüğü kültürel çalışmalar ile Kürt medyası alanında önemli bir yer tutan "Banga Heq Ji Kelhaamed Dergisi" 16'ncı yıldönümünde düzenlediği panelle okuyucularıyla buluştu.
Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesi Selahaddin Eyyubi Camii Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen panel Kur'an'ı Kerim tilavetiyle başladı.
Sunuculuğunu Selahattin Güler'in yaptığı programda Mehmet Emin Gülsever Kürtçe Kelhaamed şiirini seslendirdi. Kürt tarihinde yaşanan zulümlerin, katliamların yer aldığı ve Kelhaamed Dergisi'nin öyküsünün anlatıldığı sinevizyon gösterimi ile devam eden programın iki oturum şeklinde gerçekleştirildi.
Fatih Taş'ın moderatörlüğünü yaptığı panelin ikinci oturumunun son bölümünde konuşan Bingöl Üniversitesi akademisyenlerinden Dr. Hêmin Omer Ehmed, Kürtlerin nazımdan (şiir) nesire (düz yazı) geçiş dönemi ve Kürt dilinin korunmasında medreselerin rolü hakkında Soranice bir sunum gerçekleştirdi.
"Yazı binlerce Kürt alimi ölümsüz yaptı"
Müslüman Kürt alimlerin bugüne ulaşıp tanınmasında yazının rolüne değinen Dr. Omer Ehmed, binlerce Kürt aliminin yazı sayesinde ölümsüzleştiğini kaydetti.
Dr. Omer Ehmed, "Nasıl ki Ehmedê Xanî ve Melayê Cezerî'yi tanıyorsak yaklaşık bin yıl kadar önce binlerce alimimiz çıkmıştır. Günümüze yetişenler yazı vesilesiyle kalmışlardır. Yazı onları ölümsüz yaptı. Eğer yazı olmasaydı diğer alimler gibi gelir, hizmetlerini yapar, gider ve unutulurlardı. Heci Kadırê Koyi diyor ki; kitap, defter, tarih ve kâğıt eğer Kürtçe ile yazılsaydı molla, mir ve padişahlarımızın isimleri kalıcı olurdu. Seyda (Molla Mahmut Kılınç) çoğunlukla dengbêjlikten bahsetti. Benim konum ise 'Kürtçenin pexşanı (nesir)' üzerine olacak. Çünkü dergi de nesir türüdür. Burada bir kaide var tabi. Bir millette folklor ne kadar fazlaysa, dengbêjlik ne kadar fazlaysa tarihi ve ağzı koruyor. Ancak kabul etmemiz gerekiyor ki negatif bir yönü de var ki o da yazının az olmasıdır. Çevremizdeki milletlere göre Kürtlerin folkloru daha fazladır. Öyle ki kimsenin Kürtler kadar zengin bir folkloru yoktur. Ancak diğer açıdan baktığımızda ise bizim yazım kültürümüz zayıftır." tespitinde bulundu.
"Dilimizi bin yıl kadar medreseler muhafaza etti"
Sözlü edebiyatın Kürtlerde çok fazla geliştiğini aktaran Omer Ehmed, bunda medreselerin etkin bir rol oynadığından bahseder.
Dr. Ehmed, "Dergi nesirin bir bölümüdür. Kürt nesrinin nasıl başladığına dair biraz tarihi bilgilerden bahsedeceğim. Siz de biliyorsunuz ki bütün milletlerde edebiyatın 2 bölümü vardır. Yazılı ve sözlü edebiyat. Sözlü edebiyat, her millette var ancak bizim milletimizde daha çok var. Bin yıldan fazladır var. Medreselerimiz bin yıl öncesinden bugüne kadar derslerini hep Kürtçe yapmışlardır. Nahiv ve sarftan, tefsirden bahsetmişlerdir. Bunlar hep sözlü olmuştur, hiç yazılmamıştır. Eğer birisi dilimizin korunmasından bahsedecekse medreselerin rolünden bahsetmesi lazım. Bin yıl kadar bu görev onların omuzunda yürüdü ve onlar bu dili muhafaza ettiler." değerlendirmesinde bulundu.
"Nazım bir kalp/gönül ürünüdür; Nesir ise akıl ürünüdür"
Kürtler arasında etkin olan nazımdan nesire geçişin kolay gerçekleşmediğine işaret eden Dr. Ehmed, bunda Kürt halkının duygu durumunun yoğun olmasından kaynaklandığına vurgu yaptı.
Duyguları yoğun olan Kürtlerin kendilerini ifade etmede nazımı (şiiri) çokça kullandığını aktaran Dr. Ehmed, "Yazılı edebiyat ikiye ayrılıyor: Nazım (şiir) ve nesir. Kürtlerin şiiri çok zengindir. Hatta ben hep derim ki Kürtlerin hepsi şairdir. Şayet şair değilse dengbêjdir, değilse bir iki kılam (gazel) söylerler. O duygu ve düşüncesini bir şekilde ortaya çıkarır. Ancak şunu unutmayalım nazım bir kalp/gönül ürünüdür; nesir ise akıl ürünüdür. Milletimizin duygu ve düşünceleri yoğun olduğu için kendini nazım yani şiir ile ifade etmiştir. Ne zamanki medeniyet geldi nesire geçiş oldu. Çünkü nesirin medeniyetle ilişkisi vardır. Bir çobanı gördüğünüzde o da nazım okur ancak nesir akılla yapılan bir üründür. Diğer milletlerde nazım nesirden önce yazılmaya başlanmış. Daha sonra nesire geçmişler ancak biz millet olarak onlardan da sonra geçiş yaptık."
"Kürt nesir yazısının başlangıcı 15'inci yüzyıla dayanır"
"Kürt tarihçiler, Kürt nesir yazısının başlangıcını 15'inci yüzyıla, Yaresan güzellemelerine götürürler." diyen Omer Ehmed, "Hewraman bölgesinde bulunan Yaresanlar, dini konuşmalarını önce sözlü söylemişler sonra da yazmışlardır. Nesir olarak yazdılar. Sonra bir boşluk oluştu ve 17'nci yüzyılda görüyoruz ki Eli Teremaxi, Destpêka Pexşana Kurmanci'ye (Kürtçe nesire) başlamış. Yani Arapça'daki sarf ve nahivi Kürtçe yazıyor. Bu yazılmadan önce sözlü olarak söyleniyordu. Sonrasında kimi görüyoruz? Milletimizden olmasa dahi Aleksandr Jaba'yı görüyoruz. Jaba Erzurum'da Rus Konsolosu olduğu zaman Molla Mahmudê Bazidi'ye gidip diyor ki, 'Kürt milletinin yazılı neleri var?' Bir miktar parayı Molla Mahmud'a verir ve 'Gel ve bana bildiklerini yaz.' der. Molla Mahmud da toplumda gördüğü her şeyi yazıyor. Harisi Bitlisi'nin Leyla ile Mecnun'unu yazıyor, Şerefname'nin bir kısmını tercüme ediyor -Dikkat edin tercüme fikri çıkıyor orada- Mem u Zin'i yazıyor, Melayê Cezerî'yi yazıyor. Bu da çok önemli bir başlangıç oluyor. O da Molla Musayê Hekarî'yi çağırıyor. Molla Musa da 25 halk hikayesini yazıyor. Ancak Kürtçe yazıyor bunları. Bu çok önemli bir adımdır ki sözlü evreden yazılı evreye geçiş oluyor. Ondan önce de bir Fransız Konsolos Mısır'da 70 cilt Ortadoğu milletleri hakkında yazı yazıyor. Orada da ismi belli olmayan bazı Kürtlere sesleniyor. 1812'de dünya klasiklerinin Kürtçe'ye çevrilmiş hali bundan birkaç yıl önce ortaya çıktı. Yani bizim bütün nesir tarihimiz 200 yıldır başlamış. Belki bizim henüz görmediğimiz daha eskileri de vardır." diye konuştu.
"İlk Kürtçe gazete 1898 yılında Kahire'de Mikdat Bedirhan tarafından basıldı"
Kürt edebiyatında, nazımdan nesire geçişi örnekleriyle anlatmaya devam eden Dr. Hêmin Omer Ehmed, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kürt mirliklerinin ortadan kalkmasından sonra nesir yazısı ve divan şeyhlerin eline geçmiştir. 1805 ile Cumhuriyet arası olan bu devir zayıf bir dönemdir. Ancak Osmanlı'nın sonuna doğru 'basım hareketi' gerçekleşiyor. İlk Kürtçe Gazete 1898 yılında Kahire'de Mikdat Bedirhan tarafından basılıyor. Bu çok önemli bir tarihtir çünkü artık gazetelerin içinde makaleler de yazılacaktı. Bu makaleler Kürtçe idi ve nesir olarak yazılıyordu. Yani Kürt aklı nesire geçiyordu. Bu çok önemlidir. Sonrasında ise meşrutiyete kadar çok fazla gazete ve dergiler çıkmaya başlıyor. Meşrutiyette ise durum daha iyi olmaya başlıyor ve Bediüzzaman gibi bir Kürt alim, 'Teavün ve Terakki Gazetesi'ni basıyor. Bediüzzaman yazıda çok iyiydi. Yazının başlangıcını nesir ve Kürtçe olarak yazıyor. İşte bu çok önemli bir adımdı.
Matbaa Kürt topraklarına da geliyor. İngilizler Irak'a geldikleri zaman iki gazete basıyorlar. Bağdat'ta Tegıhiştına Rasti ve Pêşkewtın gazeteleri basılıyor. Bu iki gazetenin Kürtçe nesir için çok önemli rolleri oldu. İşte o matbaalar Şeyh Mahmud Berzenciye kalıyor. Seyda Şeyh Mahmud Berzenci'nin bu Banga Heq'i nerede bastığını biliyor musunuz? Bir mağarada. Süleymaniye yolu üzerinde olan Casene Mağarası'nda basmıştır. Banga Heq ve Umîdî Îstîqlal dergisi kimindi peki? Yamulki Mustafa Paşa. Yamulki Mustafa Paşa Osmanlı devrinde Maarif Mahkemelerinin Reisiydi. Cumhuriyet kurulduktan sonra Süleymaniye'ye dönüyor. Orada da bu iki derginin kurulmasını sağlıyor.
Benim buradaki aktarımlardan amacım şudur, dergi (kovar) nesirin bir parçasıdır. Yani aklın fikridir, kalbin/gönlün değil.
Şunu söylemeyi unuttum. 1860'ta mevlidin yazarı Molla Hüseyin Bateyi'ye baktığımızda onun kadar şiir yazan yoktu. Nesiri bile onun kadar kimse yazmamıştır. Hatta 1907 yılına geldiğimizde kim daha çok yazmış diye karşılaştırma yaptığımızda kendisi 12 bin sayfa yazmıştı. Bunu anlatmadaki amacım şu; alimlerimiz dillerine sahip çıktılar. Fikir ve akıllarında olanları nesirle yazmışlardı. İnsanların artık nazıma ihtiyacı yoktu, nesire ihtiyacı vardı. Akılla muhatap olunmaya ihtiyacı vardı. O muhatap da nesirle oluyor. Bir diğeri ise 'Şano' yani tiyatrodur. Onun da öncüsü Molla Abdurrehimê Rehmi Hekari'dir. Osmanlı zamanında Memê Alan tiyatrosunu ki o zamana kadar nazım şeklinde yazılmıştı, o nesir olarak yazmıştır."
Son olarak Kelhaamed'in Kürt edebiyatına yaptığı katkı ve hizmetler için tebriklerini arz eden Dr. Ehmed, şu tavsiyelerde bulundu:
"Bir kez daha Kelhaamed'i tebrik ediyorum. Tüm görüş ve önerileri göz önünde tutmak gerekiyor ki ilerleme kaydedilsin. Tabi eğer bu derginin gölgesinde büyüyen bir yayınevi varsa şu 16 yıllık süreçte yılda 10 tane Kürtçe kitap basılsaydı şimdi 160 kitap basılmış olacaktı. 160 kitap da Kürtçe kütüphanesi için az değildir. İnşallah hem kitaplara sahip çıkılır hem de dergi daha açık, daha iyi bir dille, tek bir alfabeyle, daha güçlü bir alfabeyle mesajını ulaştırır."