Bir yerde bir davanın ilk temellerini atanları hep merak etmişim, gücüm nispetinde okuyup öğrenmeye, mümkünse bizzat birinci ağızdan dinlemeye çalışmışımdır.
Elbette dava denilince de söz konusu olan İslam davası olacaktır. Şu son günlerimi de bu anlamda değerlendirmeye çalışıyorum.
Bir beldedeki davanın ilklerini, küfre karşı direnişin ilk cephesini oluşturanların serüvenlerini dinledikçe hepimizin yaptığı gibi aklımıza ilk gelen kıyaslama Mekke dönemi olmaktadır.
Sonra günümüzle, özellikle şu son olarak bir daha dolaştığım noktalarla harmanlıyorum ve gözümün önünde iki insan tipi canlanıyor; akıllılar ve enayiler.
Konuyu biraz daha açayım ve bu kesimlerden hangisi akıllı hangisi enayi buna siz karar verirsiniz.
Biliyor musunuz? Arabistan ta baştan beri hep tek merkezli ola gelmiş; Mekke merkezli, Kâbe merkezli, dolayısıyla Kureyş merkezli.
Fakat Peygamber Aleyhisselam’ın sahneye çıkmasıyla geçici bir müddet iki merkezli olmuş, Mekke’yle birlikte bir de Medine ortaya çıkmıştır. Bu iki merkezin dışında irili ufaklı çokça yerleşim yerinin yanı sıra çölde ciddi miktarda göçebe Araplar yaşıyordu ve bunlar söz konusu iki merkezi izliyorlardı yani Peygamber Aleyhisselam’ın davasından haberleri vardı.
Fakat onlar bu iki merkezliliğin uzun sürmeyeceğini kısa zamanda yine teke ineceğini yani ya Kureyş’in gelip Medine’de oluşan bu ikinci merkezi yok edeceğini yahut da Medine’nin gelip Mekke’yi fethedeceğini bekliyorlardı.
Böyle olunca şimdiden varıp birine katılmanın enayilik olacağını, yanlış ata oynamamak gerektiğini, sonucu bekleyerek ona göre karar vermenin en akıllıca bir siyaset olacağına karar vermişlerdi.
Gerçekten de onların dediği gibi oldu ve bu iki merkez teke indi, Peygamber Aleyhisselam gidip Mekke’yi fethetti. Daha sonra da civardaki bu Arap kabileleri akın akın Medine’ye gelerek Müslüman oldular, Peygamber Efendimize biat ederek bağlılıklarını sundular. Öyle ki o yıla elçiler yılı dendi.
Fakaaat... Hepsini tenzih ederiz ama İslam’dan ilk irtidat edenler de bunlar olmuştur, bu akıllılar, bu garanticiler olmuştur.
Demek istiyoruz ki Müslümanlar olarak bir beldenin ilklerinden olmaya, bir güzelliği ilk başlatanlardan olmaya, güzel bir çığır açan olmaya çalışmalılar.
Ve bir de ilklerin kadrü kıymetini bilmelidirler.