Kur’an’ı Mübin’de, “İşte böylece biz, bu örnekleri insanlar için vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası bunları akletmezler” (Ankebut: 43) buyurulmaktadır. Yani üzerinde düşünüp, onların ötesindeki gerçeği ancak ilim sahibi olanlar anlayabilirler. Aklını doğru kullananlar bilgiye ulaşmış kimselerdir. Akletmek, etkilenenden etkileyene, görülebilen veya hissedilebilen bir etkilenenden, görünmeyen, duyu organlarıyla henüz hissedilmeyen etkileyici şeye ulaşmaktır. Söz gelimi, balın tadı arının varlığını, arının bir çiçeğin üzerinde uçuşu balı akla getirir. Birinden diğerine geçerek onu düşünmek, aklın işidir.
Akıl bu anlamda üç çeşit faaliyet yapabilir:
Parçadan parçaya varmak şeklinde (kıyas),
Parçadan bütüne varmak şeklinde (tüme varım),
Bütünden parçaya varmak şeklinde (tümden gelim).
Bir gerçeğe varabilmek için ayetler, işaretler, deneyler ve eserler aklın üzerinde yürüdüğü yoldur. Akıl bunlardan geçerek, bunların ifade ettiği gerçeğe ulaşır. Örneğin, çevresindeki olağanüstü biçimde yaratılan varlıklardan ve onlara ait özelliklerden hareketle bir Yaratıcının varlığına ulaşmak, aklın yukarıdaki tüme varım metodunu kullanmasıdır.
Akıl, çevremizdeki her şeyin (eşyanın) özelliklerini tanıyan, idrak eden bir kabiliyettir. Akıl insana verilmiş bir manevi kuvvettir. Bir başka deyişle akıl insana verilmiş bir nurdur. Bu nur sayesinde insan, çevresinde bulunan şeylerden haberdar olur, faydalı şeyleri anlar, zararını idrak eder, bilgileri kalpte korur. İnsan bu manevi güçle gerekli teorik bilgileri elde eder. Akıl gücü insana doğuştan verilen bir yetenektir. Kişi ergenlik çağına ulaşınca bu güç olgunlaşır. Şüphesiz ki, akıl gücü insanlarda eşit değildir, farklı farklıdır.
Kimileri bu akıl gücünü ve yeteneğini iyi yolda kullanmazlar. Özellikle, kâinattaki yaratıklara bakıp, yaratıcıyı idrak etmezler. Ya da Onun huzurundaki konumlarını, kul olarak durumlarını düşünmez, anlamazlar, akıllarını kullanıp kendilerine faydalı olacak ve onları kurtaracak işleri yapmazlar.
Kur’an-ı Kerim böylelerini şu örnekle anlatıyor: “Küfre sapanların örneği çağırma ve bağırmadan başka bir şeyi duymayıp haykıran bir kimsenin örneği gibidir. Onlar, sağır, dilsiz ve kördürler; bundan dolayı akıl erdirmezler.” (Bakara: 171)
Aklını gereği gibi kullanmayanlar, sağır, dilsiz ve kör gibidirler. Gerçeği duymazlar, dilleriyle ikrar etmezler (dile getirmezler), gözleriyle görüp anlamazlar. Onların akılları bu noktada hiç bir işe yaramamaktadır.
“Gerçek şu ki, Allah katında, yerde hareket edenlerin en şerlisi (kötüsü) akıl erdirmez sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal: 22)
“Akıl, eşyadaki düzeni anlama gücüne sahip olduğu gibi, ilahî gerçekleri de anlama, sezme, onların üzerinde düşünüp yorum yapma, onların hikmetini idrak etme gücüne de sahiptir. Zaten aklın birinci görevi de budur.
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün peş peşe gelişinde, gemilerin denizde yüzmesinde, yağmurun yağmasında, canlıların üreyip çoğalmasında, bulutların hareketlerinde aklını kullananlar için alametler (dersler ve ibretler) vardır.” (Bakara: 164)
Görüldüğü gibi Kur’an’ı Mübin, bütün insanları akletmeye, aklı gereği gibi ve yerinde kullanmaya davet ediyor. Yani ‘aklını başına alanlar’ hayatın sırlarını çözerler, varlığın ve onun ardından gelen ölümün arkasındaki gerçeği görürler. Kendilerine faydalı olan şeyleri tercih ederler, zararlı olanlardan da kaçınarak Allah’a kulluk ederler.
Bu konuda yine Kur’an’ı Mübin, Mü’minlere bazı hükümleri sıraladıktan sonra şöyle buyurmaktadır: “İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklıyor; umulur ki akıl erdirirsiniz” (Bakara: 242) Demek ki Mü’minler akıllarını kullanıp Allah’ın koyduğu hükümlerin hikmetini anlamak ve hükümleri yerine getirmekle görevlidirler.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur: “Akıllı kimse, nefsini kontrol altına alıp ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan kimsedir. Aciz ve tembel insan da nefsini havasına (istek ve tutkularına) uyup da Allah’tan (olmayacak şeyleri) temenni eden kimsedir.”(İbni Mace)
Allah’ın emir ve yasakları ancak akılla idrak edilir. Akıl, bu tekliflerin sebebini, hikmetini, yerine getirildiği zaman faydasını, yerine getirilmediği zaman da zararını anlayabilir. İslâm akıllı insanlara hitap ediyor ve insanlara akıllarını kullanmalarını emrediyor. Aklını en iyi şekilde kullananlardan olmanız dileğiyle.