Eğitim-öğretim yılı ‘Covid-19 virüsü’ gölgesinde uzaktan eğitim olarak teknolojik araçların ağıyla erişime açıldı. Tabii ki imkânı ve olanağı olanlar için en azından… Üstelik 18 milyon öğrenci müfredatın tümünden sorumlu tutularak. Yani benden bu kadar “Hiç olmazsa herkes EBA TV’den bağlanabilecek” kolaycılığına sığınarak. Kimse sorumluluğu üzerine almak istemiyor anlaşılan..!
Varsılların, kodamanların nasıl olsa özel ders alma imkânı vardır. Hadi diyelim; tek çocuklu ailelerin de sunulan alternatiflerden kısmen erişebilirliği mümkün; çok çocuklu ailelerin yoğunlukta olduğu doğu bölgelerinde vs. yerlerde vaziyet tam da curcuna!
Yani bilgisayarı, evin telefonunu kaç parçaya bölecek; 4-5 öğrencisi olan aileler, zaten bol çocuklu ailelerin varlığına söylemleriyle Sayın Reis-i Cumhur da katkı sunmuştu.
Bu vaziyet biraz da şuna benziyor:
Batılı bir ülkenin kraliçesine halk ekmek bulamaz, ekmek talep etmeleri karşısında, bayan kraliçenin cevabı şaşırtıcı olur “ekmek yoksa pasta yiyiniz…” imdi, empati bu işin neresinde? Garip gurebanın hali mi; işte orayı karıştırma!..
Bu kazın bir ayağı bana göre asıl hayati olan umudumuzun akranlardan ekranlara kayması!.. Diğer deyişle ayaklarımızın, topuklarımızın topraktan, yerden kesilip; yüzükoyun örtülerin üzerine ya da koltuklara, kanepelere bağlı kalması..!
Yetkililerdeki, ebeveynlerdeki kafa karışıklığının, zihin dağınıklığının belki de en ağır faturası hayat piramidinin en alt basamağında bulunan çocuklarımıza kesilmiş durumda. Bir yandan uzaktan eğitimle yaylım ateşine tabi tutulan, ki günde 6 derse kadar bilişim destekli derslerin varlığı diğer yandan ebeveynlerin çocuğu eve hapsetme marifetleri(!)
Yani sınıf yerine ekran, akran yerine makine… Çok talihsiz bir durum! Sonuç olarak ruhsuz, duyarsız, aygıta bağımlı bir gelecek! Yarınlarımız heba olacaksa edebiyatın -güzel sözün- inandırıcılığı kalır mı ki!
Eğitimde kalıcı yöntem olarak tecrübe edinen “yaparak, yaşayarak” öğrenmenin askıya alındığı döneme girmenin artçı sancıları bile ürkütücü!..
İşin tepesindeki yetkililerin virüse karşı olan tutumlarının, belki de haklılık yanı ağır bassa da; büyüğünden küçüğüne git gide okul fobisine dönüşüyor ve bu büyüklerin kanalından küçüklere sirayet ediyor.
Bu şekliyle bakanlık bana göre topuğuna sıkıyor. Telafisi güç olan tehditleri barındırıyor bana göre. Hele olumsuz tutumlar depreşirse, kök salarsa…
Yarınlarımız makinelerin büyüsüne kurban gitmesin. Bilgiye ulaşma marifetinin kolaylığı karşısında zamanlarımızı çalan bu aygıtların sevimsiz zeminleri fıtratımızı çalmasın!
Şizoit, asosyal bireylerin türeyeceği, terapisyenlerin bile isyan bayrağı çekeceği günler; bulaşıdan daha ürkütücü bir suret almaz mı!?
Okula yeni başlayan miniklerin uyum ve iki haftalık eğitimleri yüzyüze eğitimin denemesi mi yoksa başlangıcı mı ya da isteğe bağlı okullar açılacak mı? Hep birlikte göreceğiz.
Kalın sağlıcakla…