14 Temmuz'da Siyonist çete, Müslümanların Aksa'ya girişlerini yasakladı. Girişlere kapı tipi metal dedektörler koyduktan sonra yasağı kaldırdığını duyurdu. Kudüslü Âlimler, yaptıkları istişareden sonra Aksa'nın işgali anlamına gelen bu tutumu kabul etmediklerini ve demir dedektörler kaldırılıncaya kadar Aksa'ya girmeyeceklerini ve direnişe devam edeceklerini açıkladılar.
Yaklaşık iki haftalık süre zarfında Kudüslü Müslümanlar kadın ve erkeğiyle, genç ve yaşlısıyla, âlim ve avamıyla; gece-gündüz, Aksa'nın kapısında nöbet tutarak direnişe devam ettiler. Coplandılar, gaz yediler, tankların altında ezildiler, kurşunlandılar, şehit verdiler, öldüler- öldürdüler, yüzlercesi yaralandı ama Aksa için direnişten asla vazgeçmediler.
Siyonizm, bu direniş ve aleyhinde gelişen olaylar karşısında geri adım attı. Aksa'nın kapısına koydukları demir dedektörleri kaldırmak zorunda kaldı. Müslümanların zafer tekbirleri altında geri çekilen Siyonistler, Aksa'ya giren Müslümanlara tekrar saldırdı ve onlarcasını yaraladı. Çekilirken dahi saldırmaktan, ahdini bozmaktan geri durmadı. İşte siyonizmin tiyneti bu. Eman, söz, vicdan, anlaşma, ahlak, diye ilkeleri yoktur. Allah'a, peygamberlerine ve Hz. Muhammed aleyhissellama verdikleri sözde durmayanlar, bugün mü sözlerinde duracaklar?
Olsun. Aksa ve Aksa'nın özgürlüğü her şeye değer. Aksa işgal altında olduktan sonra yaşamanın bir anlamı var mı?
Siyonistler neden bu kararı almak zorunda kaldılar? Hâlbuki Aksa'yı işgal etmeye güç ve kudretleri var. Askeri, siyasi tüm şartlar onlar için müsait. Orada toplanan Müslümanların birkaç katı hatta daha fazla sayıda asker ve polisi oraya yığabilirdi. Ama bunu yapamadı.
Küfür ve Siyonizm, Aksa'nın misyon, bereket, güç ve kuvvetini Müslümanlardan daha fazla idrak etmişler. Meselenin sadece bir mescit ve küçücük bir toprak parçasından ibaret olmadığını iyi biliyorlar. Tarihte Aksa'nın bereketiyle ortaya çıkan Selahaddinlerin kendilerine ödettirdikleri bedelin korku ve acısını kalplerinde hala yaşıyorlar.
Geçmişi çok kirli bir MOSSAD ajanı olan ve Siyonist çetenin dışişleri bakanlığını yapmış olan Tzipi Livni, bu süreçte israil ordu radyosuna şu açıklamada bulundu.
Mescid-i Aksa'daki güvenlik önlemleri konusunda yapılan taktiksel değişiklikler işleri daha da kötüleştirmektedir. israil'in bunu sonlandırması gerekir. Filistinlilerle olan çatışmamız ile Ürdün ve diğer Sünni uluslarla yaptığımız işbirliğini, Müslümanları israil devletine karşı birleştirecek bir etkinliğe dönüştürmenin bir adım ötesindeyiz.
Kadın, dindaşlarına şunu söylüyor: Eğer, bu duruma son vermezsek yüz yıldır büyük bedellerle elde ettiğimiz kazanımların hepsini kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Aksa'nın ortaya çıkaracağı bereket ve enerji ile Müslümanlar birleşir, Müslümanların birleşmesi halinde ne Telaviv kalır, ne Siyonizm kalır ne israil diye bir devlet! kalır ne de bölgedeki işbirlikçi kral ve hainler…
Yıllardır kuşatma ve abluka altındaki Gazze'yle sınırlı olan bir HAMAS ile baş edemeyen Siyonizm, HAMASlaşacak, direnişe ve karşı saldırıya geçecek bir ümmet karşısında ne yapabilir?
Bunun için Aksa'yı işgal etmekten korkuyorlar. Zaten korkaktırlar. Geri adım atmaları amaçlarından ve şeytani planlarından vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Geri çekilip kendilerine uygun fırsatı kollamaya devam edecekler. Ara ara, ümmetin nabzını yoklayacaklar. Yoklama sonucunda yaşayan, diri olan hücrelerini öldürdükten sonra tekrar harekete geçecekler.
Bu durum bize şunu bir kez daha gösterdi ki, Aksa ve Kudüs bize hayat veren, bizi dirilten bir iksirdir. Dağınıklığı gideren bir harçtır, parçaları bir arada tutan çimentodur.
Ümmetin özgür, güçlü, izzetli ve birlik içerisinde olmasını istiyorsak Aksa ve Kudüs'ün özgürlüğü birinci gündemimiz olmalıdır.