AKP 2003 yılında tek başına hükümet olabilmesine rağmen iktidar olamamış ve iktidarı FG grubuyla paylaşmıştır. Özellikle 2010 referandumdan sonra tam anlamıyla AKP-FG grubu koalisyonu oluşturularak, AKP hem egemenliğini hem de devlet kurumlarını FG grubu ile paylaştı. Nitekim Erdoğan, “ne istediler de vermedik” sözü, iktidarını ve devlet kurumlarını paylaştıklarının sarih bir ilanıydı. Ancak AKP saflığından değil; kurnazlığından FG grubunun kurbanı oldu. Bu koalisyonda ise AKP, MİT eksenli iktidarını kurarken; FG grubu ise emniyet ve yargı eksenli iktidarını kurmuştu.
Bu iki partner arasında, bulundukları alanın kendilerine yetmemesi nedeniyle kaçınılmaz çatışmalar, ilkin 7 Şubat 2012 MİT kriziyle patlak verdi. 17-25 Aralık 2013’te ise FG grubu AKP’ye ölümcül bir darbe vurmak istemesiyle çatışmanın zirvesi yaşandı. FG grubu ile AKP arasında tesis edilen koalisyon resmen bitmiş ve koalisyonun her bir partneri kılıçları çekmişti.
İhya Der başta olmak üzere İslami STK’lara, Balyoz, KCK ve Ergenekon’a yönelik geçmiş dönemde yapılan operasyonlar bu ikilinin ortak operasyonlarıdır. Hükümetin tek başına bu operasyonları yapamamasının nedeni kadrosunun olmamasıydı. Yoksa o davalara kendi siyasi hedefi ve amacı doğrultusunda isteyerek destek vermiş ve devletin tüm imkânlarını FG grubunun ayağına sermiştir.
AKP, eski derin devletin temsilcilerini cezaevlerinden tahliye ederek kendisine partner yaptı. FG grubunun yeni partnerleri ise CHP ve MHP oldu. Gerek yerel seçimlerde gerek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP ile ittifakı devam ettirdi.
Ancak FG grubunun yapmış olduğu bu ittifaklar beklenilen başarıya yakalayamadığı gibi arzulanan yeni statükolar gerçekleşemedi.
17-25 Aralık darbesinin etkisi ile ağır bir yara alan AKP, 30 Mart seçimlerinde ayağa kalkarak FG grubuyla hesaplaşmaya başladı. Ancak, Erdoğan yaklaşık 8 aydır “inlerine gireceğiz” demesine rağmen bir türlü “in”e giremediği gibi kendi inlerinde kimin olduğunun farkında dahi değil! Nitekim bu sözü ilk olarak söylediğinde devletin en mahrem görüşmesi dışarıya sızdırılarak “kimin, kimin ininde olduğu” sorusu akıllara geldi.
22 Temmuz ve devamı günlerinde tam anlamıyla olmasa da FG grubunun emniyet yapılanmasına bir operasyon başlatıldı.
Ancak bu operasyonda ciddi anlamda acemilikler sergilendi. AKP’nin, ayakkabı kutusunda bulunan paralardan sonra FG grubu aleyhine delil toplama yoluna gittiğinden, gerek bu delillerin gerekse de bu soruşturma dosyası kapsamında kullandığı hukuki argümanların meşruiyeti tartışılır haldedir. Öte yandan bugün attığı her adımın yarın kendisine tuzak olarak dönme ihtimali de yüksek.
Bu operasyonda soruşturulanlar, İslami STK’lar, Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalarının kilit isimleri ama 22 Temmuz’da soruşturulan eylemler bu davalardaki hukuksuzluklar, kumpaslar değil! Emniyet mensuplarına yapılan operasyon Hükümetin salt 17 ve 25 Aralık rövanşından öte bir şey değildir. Nitekim bu failler yaptıklarının hesabını değil; yapamadıklarının hesabını vermek için soruşturulmaktadır. Aynen Ergenekon ve Balyoz sanıkları geçmişin yapmış oldukları kirli ve vahşi işlerinden değil; salt yapamadıkları darbe teşebbüslerinden yargılandıkları gibi. Bugün gerçekleştirilen soruşturmalar 17-25 Aralık’taki ‘başarısız’ girişimin hesaplaşmasıdır.
Bununla birlikte AKP’nin bu soruşturmayı yapacak ne bir kadrosu ne de gerçek anlamda niyeti vardır. Bundan dolayı şimdiden yüzlerine bulaştırdılar. Soruşturma kapsamında ciddi anlamda acemilikler sergilendi. Bundan dolayı geçmişin baş aktörü olanlar neredeyse mağdur durumuna düştüler. Nitekim fail gerçekten hukuka uygun yargılanmadığı takdirde, fail mağdur; mağdur da 2. kez mağdur olur. Onun için bu operasyonların amacı hesaplaşma olduğundan AKP-FG ortak cephesinin mağduru olanlar ve hala cezaevinde bulunanlar için sevinmeyi ya da AKP alkışlamasını gerektirecek bir durum söz konusu olmadığını bilmeleri gerekmektedir. 22 Temmuz ve devamındaki operasyonunu amacı bu mağduriyetleri gidermek değildir.
FG grubunun CHP-MHP ile yeni bir statüko kurması ve yargının hâlâ cemaatin kontrolünde olması ve muhtemel Ekim ayında yapılacak HSYK seçimlerinde FG grubunun desteklediği adayların kazanma ihtimalinin yüksekliğinden dolayı bu savaşta AKP’nin başarılı olabilmesi oldukça zor görünüyor. Zira her şeyden önce FG grubunun cemaatsel bağa dayanan gönüllü bir kadrosu var. Buna karşın AKP için aynı şeyi söylemek mümkün olmadığı gibi AKP kadrosu daha çok çıkar üzerine kurulu olduğundan AKP’nin işi daha zor. Nitekim Yargıtay Başkanlığı ve birkaç hafta önce gerçekleşen Yargıtay Başkanlık Divanı seçimlerinde FG grubunun gücü açıkça görüldü. Öte yandan ilk HSYK seçimleriyle fena bir tongaya düşmüş olan AKP’nin yapılacak seçimlerde yeniden tangoya düşmeyeceğinin garantisi de yok.