En son hangi kitabı okudunuz? Ortalama yurdum insanı en son hangi kitabı okuduğunu pek hatırlamaz ne yazık ki. Öyleyse soruyu şu biçimde değiştirelim: En son ne zaman kitap okudunuz? Cevap geçmişe doğru uzayıp gidiyor çoğu insanımız için: Geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, geçen…
Peki, en son ne zaman facebooka girdiniz veya instagram yahut twitter? Geçen yıl mı, hiç sanmam. Geçen ay, yok canım. Geçen hafta, yok yok. Geçen akşam da olmadığı muhakkak. Bugün girdiniz muhtemelen.
Belki de soruyu şu şekilde sormak lazım: Bugün kaç defa sanal âleme girdiniz ve günün ne kadarlık bir dilimini burada harcadınız?
Sanal âlem yahut sosyal medya hayatımızın acı bir gerçeği ne yazık ki. Ama bu hakikat, hayatımızdaki diğer bazı hakikatler gibi sorunlar yumağına dönüşmüş durumda.
2004'te Harvard öğrencileri için oluşturulan facebook, önce ABD'deki tüm okulları kapsam alanına aldı, sonra tüm insanların kullanımına açıldı. İlk yıl 200 milyon kullanıcı sayısına ulaşan facebookun şu an milyarlarca kullanıcısı var. Her gün bir milyarı aşkın insan, facebooka giriş yapıyor, milyarlarca söz ve fotoğraf paylaşımı yapılıyor. Beğeni sayısı da astronomik rakamlara ulaşıyordur herhalde. Muhtemelen Mark Zuckerberg bile böyle bir başarı(!) beklemiyordu.
Geçmiş yıllarda televizyona verdikleri reaksiyonu sosyal medyanın türevlerine de verdi muhafazakâr kesimler. Fakat yine geçmişte olduğu gibi yeniliklerin sosyal hayata yerleşmesi ile baş edilemeyince bunları steril bir biçimde kullanma yoluna gitmek durumunda kaldı her kesim. Sanırım bugün, en muhafazakâr, en dindar kesimler bile hem birey hem de camia olarak aktif sosyal medya kullanıcısı durumundalar.
Şahsen yoğun bir sosyal medya kullanıcısı olduğumu söyleyemem. Teknolojik gelişmeleri de günü birlik takip edemiyorum. Açıkçası biraz eski kafalıyım, hani eğitim bakanlığının okulları tabletle, akıllı(!) tahtalarla donatmasını da doğru bulmuyorum, zira on yıllık uygulamanın sonucu ortada.
Buna rağmen zaman içerisinde klasik telefondan akıllı(!) telefona geçmek zorunda da kaldım; e-mail, whatsapp, facebook, twitter, instagram gibi sosyal medya türevlerini kullanmak durumunda da. Günümüzde belli bir noktaya kadar bunların temel ihtiyaç halini aldığını da ifade etmek mümkün. Sözgelimi şu an okuduğunuz bu makaleyi saniyeler içinde Doğru Haber'e e-mail atmak varken bunu postayla, mektupla gönderecek halimiz yok elbette.
Ancak toplum olarak bu sanal âlem, bu sosyal medya işinin ucunu fazlasıyla kaçırdığımızı düşünüyorum. Whatsapp, facebook, twitter, instagram ve henüz kullanıcısı olmadığım diğer türler.
Olduk olmadık her şeyi whatsapptan herkesle paylaşma hastalığına yakalanmayanımız var mı acep? Yediğini içtiğini geçtik, en mahrem fotoğrafları facebookta, instagramda paylaşmak da neyin nesi? Sosyal hayatta kadın-erkek mahremiyetine dikkat eden insanların sosyal medyadaki rahatlığına(!) ne demeli? Twitterın cıvıtıra döndüğünü söylemeye bilmem gerek var mı?
İnsanlarımız “an”ı, zamanı yaşamak yerine, sanal âlemde “anı”, daha doğrusu teşhir malzemesi bırakma telaşında. Oysaki sanal dediğimiz şey, sözlükteki ifadesiyle, gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanandır, vehimdir.
Peki, sanal âleme bulaşmamak mümkün mü? Açıkçası sanmıyorum, tamamen kendimizi tecrit etmemiz gerektiğini de düşünmüyorum. Yapmamız gereken, her işte olduğu gibi ölçüyü kaçırmamak, dengeli hareket etmek.
Mesela şahsıma günde yarım saat haber sitelerine bakmak yetiyor; facebook, twitter, instagram gibi sanal âlemlerde ise haftada bir yarım saatten fazla gezinemiyorum, hadi yoğun gündemlerde bir saat olsun. Borsada milyon dolar hisse senetleriniz yoksa eğer, neden kendi vaktinizi, çoluk çocuğunuzun vaktini, İslami çalışmalara adanması gereken vakitleri, hakiki vakitleri, sanal âlemde heba edesiniz ki?