Eskiden medyanın görevi haber vermektir, deniyordu.
Şimdilerde yine böyle diyorlar; ama artık herkes medyanın haber vermekten çok algı oluşturma çabası içerisinde olduğunu biliyor.
Ya da algıları yönetme…
Buyurun size bir örnek.
Haberin başlığı şöyle: “Anket: Bavyeralıların yarısı Müslüman belediye başkanına karşı”
Tabii rakamlarla arası çok kötü olanlar bile böyle bir haberi okuduğunda Bavyeralıların yüzde ellisinin Müslüman belediye başkanına karşı olduğunu düşünecek.
Acaba öyle mi?
Haberin devamına bakıyoruz:
“Augsburger Allgemeine gazetesinin Civey araştırma şirketine yaptırdığı ankete katılanların yüzde 43,5'i şehir veya kasabalarında Müslüman bir belediye başkanını bir sorun olarak gördüklerini ifade etti. Buna karşılık, yüzde 48,9'u ise belediye başkanının Müslüman olması halinde, bunun bir sorun olmayacağını dile getirdi. Yüzde 7,6'lık bir kesim ise bu konuda kararsız olduğunu belirtti.”
Bu işte bir terslik var, öyle değil mi?
Yüzde 43,5 karşı; ama yüzde 48,9 karşı değilmiş..
Eğer yüzde 43,5 toplamın yarısı ediyorsa o zaman yüzde 48,9 da yarıdan fazlası demek oluyor.
Oran yüzde yüzün biraz üstüne mi çıktı ne?
Bu gazeteciler biraz da matematik öğrenseler ya!
Yani algı yapayım derken “matematiğe takıntılı” tiplerin gazabına uğrayabilirler ve her şey boşa gidebilir.
Benden söylemesi.
***
İZNİNİZLE BİR DARBE YAPABİLİR MİYİM?
Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el Burhan Hartum’daki son olaylarla ilgili konuşmuş: “Sudan'da darbeye izin vermeyeceğiz.”
Sözü söyleyen kişi yani el Burhan, darbeyle Ömer el Beşir’i deviren kişilerden biri.
Evet, “darbeye izin vermeyeceğiz” diyen kişi bir darbeci.
Devirdiği kişi Ömer el Beşir bir darbeciydi ve yine bir darbe sonrası kurulan Mehdi hükümetini devirmişti. (1989)
Ömer el Beşir’den önceki darbeci Abdurrahman Sivar ed Dahab idi ve Cafer Numeyri’yi devirmişti. (1985)
Cafer Numeyri, İbrahim Abbud’u istifaya zorladıktan sonra kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirmiş ve ülkeyi 20 yıl yönetmişti. (1965)
Bu verilere bakıp el Burhan’a şunu söylemek istiyoruz: Darbeciler izin istemez. Bir de baktın gelmişler.
***
SAMİMİYET TESTİ
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Muhtarlar buluşmasında şunları söylemiş: "Kendimizi eleştiriyorum. Kadının başörtüsü sorununu getirdik Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Sana ne kardeşim. Başka dertlerimiz var. Fakirlik var, yoksulluk var bunları unuttuk... Vay efendim kadın başörtüsü taksın mı takmasın mı? Bunlar da yanlış."
Bir an umutlanıyorsun “acaba” diye…
Acaba CHP klasik yasakçı Kemalist mantıkla yüzleşiyor mu, diye düşünüyorsun; ama kafanı kaldırdığında hemen gerçeklerle yüzleşiyorsun.
Hayır, yani faşist “ikna odaları”nın mucidi Nur Serter’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde milletvekili yapıldığından söz etmeyeceğim. “Onlar eskide kaldı, CHP değişti” diyebilirsiniz.
Peki ya Kemal Kılıçdaroğlu’nun öve öve bitiremediği Birgün, Sözcü, Cumhuriyet gibi gazetelerin inanç değerlerine yaptığı düşmanlığa ne diyeceksiniz?
Dini değerlere bağlılık için “engellilik” ifadesi kullanan Birgün, Siyer Sınavına adeta savaş açan Cumhuriyet, bombalı saldırıda hayatını kaybeden öğrenciye “başörtülü olduğu için” hakaret eden Sözcü…
İlk aklıma gelenler bunlar. Detaylı bir araştırma yaparsanız yüzlerce örnek bulursunuz.
Şimdi gelelim sorumuza…
Sizce Kılıçdaroğlu, yasakçılık eleştirisi yaparken mi samimi yoksa faşist zihniyeti överken mi?