Uzun yıllar Türkiye’de süren başörtüsü yasağı, çok zulümlere ve büyük mağduriyetlere yol açtı. Allah’ın emri ve İslami bir vecibe olan başörtüsünü taktığı için işinden olanlar, eğitim hakkı engelleneneler, baskı ve hakarete uğrayanlar hatta yargı eliyle hapis cezası verilenler oldu.
Ama Müslüman Türkiye halkı, başörtüsüne özgürlük mücadelesinden bir an olsun geri durmadı. Tüm mağduriyetlere ve baskılara rağmen meydanlarda başörtüsüne özgürlük mücadelesini sürdürdü.
Sivil itaatsizlikler, imza kampanyaları, basın bildirileri ve eylemlerle başörtüsüne özgürlük isteyen Müslüman halkın isteği nihayet karşılık buldu ve bu mücadele sonrası Allah, başörtüsüne özgürlüğü armağan etti. Başbakanın açıkladığı Demokratikleşme Paketi ile Kamu’da başörtüsü yasağı kalktı.
İSLAM DÜŞMANLARI TESETTÜR ŞUURUNU YOK ETMEK İSTİYOR
Başörtüsünün serbest kalmasıyla beraber dikkatler tesettüre çevrildi. Kanaat önderleri, İslam âlimleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri başörtüsüne özgünlüğün güzel bir gelişme olduğunu ifade ederek kadınlardan tesettüre riayet etmelerini istediler.
Küfrün ve İslam düşmanlarının asıl mücadelesinin başörtüsüyle değil tesettürle olduğuna dikkat çeken kanaat önderleri, “Başörtüsünü yasaklayarak aslında tesettürümüzü ortadan kaldırmayı hedeflediler. Şu anda ne yazık ki bazı başörtülülere baktığımız zaman bunda bir nebze de olsa başarılı olduklarını görebiliyoruz.
Ancak şimdi başörtüsü serbest kaldı. Bundan sonra ise Müslüman kadının şahsiyeti devreye giriyor. Bu konuda İslam’ın emrettiği hassasiyetlere uymaları ve vücut hatlarını belli edecek şekilde dar giyimden uzak durmaları gerekiyor. Yani kısacası temennimiz başörtülü kadın ve bacılarımızın tesettür konusunda bizleri mahcup etmemeleridir” dediler.
TESETTÜR MÜCADELESİ ŞİMDİ BAŞLIYOR
Başörtüsü ile ilgili alınan kararın başörtüsü mücadelesinin bir meyvesi olduğuna dikkat çeken Örtünme Çağrısı kitabının yazarı ve gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş Hoca, “Alınan mesafeyi küçümsemiyorum.
Bu sadece iktidarın başarısı değil, şimdiye kadar Müslümanların verdiği mücadelenin ortak neticesidir.
Müslümanlar bazı elemelerden geçti ve asıl tesettür mücadelesi şimdi başlıyor. Şimdi kapıda elinde jopla buraya giremezsin diyen yok. Ama içeri girdikten sonra dünyaya hayat tarzı pompalayanlar, Batı tarzı hayat dayatanlara karşı çok ciddi bir yaşantı mücadelesi olacak. Müslümanlar birçok şeye dikkat etmeli. Öncelikle tesettürün içi doldurulmalıdır.
Bu; ihlasla, samimiyetle ve takva ile dolmalıdır. Tesettür düşmanlarına, ‘Kadınlar başını örttü ama geriye kalan her şeyleriyle bize benziyorlar. Sadece başlarını örtüyorlar’ dedirtmemek lazım.
Böyle olursa baştan kaybederiz. Tesettürlü bayanlara bakanlar onlara özenmeli, ‘Ne güzelmiş, ben de böyle giyineceğim. Tesettürlü bir bayan bu kadar mı şahsiyet sahibi olur, bu kadar mı mükemmel olur?’ demelidir.
Şimdiye kadarki mücadele; polisle, bekçiyle, diplomayla, notla, okuldan atılmak ileydi. Şimdiden sonraki mücadelemizde bunun içinin doldurulması gerekir. Örtünme çağrımızı ve çığlığımızı durmadan devam ettireceğiz” dedi.
KÜFRÜN ASIL MÜCADELESİ TESETÜRLEDİR
Başörtüsü emrinin sadece başı örtme anlamına gelmediğini vurgulayan Marmara İnsani Hak ve Özgürlükler Platformu Genel Başkanı Cemal Çınar Hoca da, “Örtü emri, kadının cazipliğini örtmesi anlamına geliyor.
Aksi halde Allah’ın farz ettiği başörtüsü emrinin tam olarak yerine getirilmediği anlamına gelir. Başörtüsü denildiği zaman sadece başı örtme şeklinde anlaşılıyor.
Kur’an-ı Kerim’de geçen başörtüsü emri ‘humur’ olarak geçen ayette sadece başı örtmek değil, vücudun diğer yerlerini de güzel bir biçimde anlaşılmalıdır. Başörtüsü emri ve tesettür farziyeti ile sadece başörtüsü ve giysi ile de sınırlı değildir. Nasıl ki namaz bir emir olduğu halde kıyam, rükû secde gibi şartları varsa başörtüsü emrinin de tam olarak yerine gelmesi için belli şartları vardır” şeklinde konuştu.
Küfrün yüzyıllarca örtüsüz bir topluluk oluşturmak için çalıştığını söyleyen Çınar Hoca, “Bugün başörtüsü takıp bunun gereği gibi giyinmeyenlere bakıldığında aslında nasıl bir tahrifatın oluştuğunu daha iyi görürüz.
Tesettür şuurunun yayılması ve anlaşılması için başta anne ve babalar olmak üzere vaaz veren hatipler, camii imamları, diyanet, sivil toplum kuruluşları ve İslami basın-yayın kuruluşlarına büyük görevler düşüyor” ifadelerini kullandı.
TESETTÜR ŞUURUNU ANLATMAMIZ GEREKİYOR
Başörtüsü yasağının kalkmasından sonra şimdi üzerinde daha çok durulması gereken önemli konunun tesettür bilincinin anlatılması olduğunu belirten Tesettür Seferberliği Platformu (TESSEP) Başkanı Salih Demir, “Bu saatten sonra bizim üzerinde durmamız gereken konu, bu meselenin içerisini doldurmaktır.
Zararın neresinden dönersek kardır hesabıyla bu saatten sonra ne yapabiliriz, buna bakmamız gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları olarak tesettür bilincinin daha iyi anlaşılması için çalışmalar yapılmalıdır. İslami sivil toplum kuruluşları bu bilinci oluşturmak için çalışmalıdır.
Bugün bunun en sıkıntılı yönü Müslümanım diyenlerin tesettür meselesinde ciddi bir problemi var. Gerekirse ev ev gezerek tesettürün önemi anlatılmalıdır. Başörtüsü ile beraber tesettür şuurunun anlatıldığı seminerler düzenlenmelidir. Bu işin temeline inip toplumsal duyarlılığı artırmamız lazım” dedi.
TREN DE BİZİM OLMALI RAY DA
Yıllarca başörtüsü mücadelesi verildiğini ancak tesettür mücadelesinin hep eksik kaldığını ifade eden başörtüsü mücadelesinin simge isimlerinden yazar Emine Şenlikoğlu, “Tesettürün tam olma meselesi iman ile çok çok ilgili bir meseledir.
Yıllarca başörtüsü mücadelesi verildiğini ancak tesettür mücadelesinin hep eksik kaldığını ifade eden başörtüsü mücadelesinin simge isimlerinden yazar Emine Şenlikoğlu, “Tesettürün tam olma meselesi iman ile çok çok ilgili bir meseledir.
Fertler ne kadar inanıyorsa o kadar tesettürlü olur. Kadınlar kapalı olabilir ama tesettürlü olmayabilirler.
Nitekim ortalık kapalı kadınla dolu, ama birçoğu tesettürlü değil. Çünkü biz Müslümanlar tam olarak trenimizi ve raylarımızı ayırmadık.
Yani bâtılın rayında kendi trenimizde gidiyoruz. Ya da bâtılın treninde kendi rayımızda gidiyoruz. Tren de bizim olmalı ray da bizim olmalı ki bâtıl bize hiç bulaşmamış olsun. Bir toplumda bir hasar varsa kadın-erkek beraber suçludur, tek taraflı bir hata değildir bu. Başörtü mücadelesi yıllarca verildi. Ama başörtünün ruhu yeterince işlenmedi. Maalesef bugün içi boşalmış bir tesettürle karşı karşıyayız” dedi.
KAPALI AMA TESETTÜRSÜZ!
İslami ahlakın önemine de vurgu yapan Şenlikoğlu, “Sadece tesettüre dikkat çekmek istemiyoruz. İslami ahlaka, İslami edebe, İslami cömertliğe, İslami mertliğe, İslami yüreğe de dikkat çekmek lazım. Bunlar tamamlanmadan tesettür tam anlamıyla tamamlanmaz. Tesettürün yürekle, mertlikle çok alakası var.
Kur’ân’la ilgilenmeyen, İslami ilimlerle meşgul olmayan insanın yavaş yavaş namazı gevşiyor, tesettürü gevşiyor, hassasiyetleri gevşiyor” diye konuştu.
TESETTÜRÜN MODASI OLMAZ!
Başörtüsü mücadelesi ile beraber savunulan başörtüsü ve tesettürün de hakkının verilmesi gerektiğini söyleyen Nisanur Dergisi yazarlarından Sümeyye Şani de, “İslam düşmanları başörtüsü ve tesettürle iki yönlü mücadele ediyorlar. Bir yandan yasaklamak istiyorlar. Diğer bir şekilde tesettürü, Kur’ânî tesettür kalıbından çıkarma mücadelesi veriyorlar.
Allah’ın Kur’an’da bizden istediği Kur’ânî modeli korumamız gerekiyor. İslam düşmanları bugün tesettür modası adı altında bununla mücadele ediyorlar.
Kur’ânî tesettürün zıttı olan, son derece dar ve şeffaf olan, vücut hatlarını gösteren rengârenk modelleri ortaya çıkarıyorlar. Müslüman kadınların bunlara karşı çok dikkatli olması gerekiyor.
‘Tesettür modası’ diye tehlikeli bir kavram üretildi. Moda, çok değişken bir şeydir. Haftalık, aylık ve yıllık olarak değişir. Ama tesettür, namaz gibi Allah’ın bir emridir, değişmez. Allah’ın istediği tesettür, kadını baştan aşağı örtüp vücut hatları ile beraber kadının bütün cazibesini örter.
Tesettür modası altında çıkarılan modeller ise kadının güzelliğini, vücut hatlarını ve cazibesini ortaya seriyor. Başörtüleri gittikçe küçülüyor, pardösüler gittikçe daralıyor. İş sadece dış giyimle de bitmiyor. Bir kadın güzel bir şekilde tesettürlü olabilir. Kadın tesettürünü işlevi, edebi ve takvası ile tamamlamalıdır” ifadelerini kullandı.