Suriye sorunu geçen her gün çözümsüzlüğe ve bir kör düğüm halini almaya doğru yol alıyor. İslam ümmetinin kendi aralarında sorunlarını çözebilecek olgunluk ve yetkinlikte kurumları ne yazık ki yok. Mevcut olanların ise elle tutulur bir çözüm ortaya koyacak deneyim ve güçten mahrum oldukları her hallerinden belli. İslam coğrafyası sahipsiz bir coğrafya. Şayet öyle olmasaydı Amerikanın Irak ve Afganistan’da ne işi vardı. Ya neredeyse bir asra yaklaşan işgal altındaki Filistin toprakları ile Ümmetin çiğnenen mukaddesatı? Bütün bunlar bir yana ümmetin aklı mesabesinde olması gereken ulemanın sessizliği ve pasifliği insanı çileden çıkarıyor. Sorunların çözümü için gerekli ön şart akıl olmayınca en basit sorunlar bile büyüyerek devam ediyor, içinden çıkılamaz hale dönüşebiliyor.
Geçen hafta çağımızın yaşayan fıkıh otoritelerinden Şeyh Yusuf El Karadavi’nin Suriye meselesi münasebetiyle söylediği sözler ibret-i alemlik cinsten. İlmi yeterliği ve İslam ümmetinin sorunlarının çözümü hakkındaki duyarlığıyla bildiğimiz bu Alimimizin İran’ı da Rusya’nın safına koyarak ümmetin düşmanı olarak gösterip hacıların beddua etmelerini istemesi soruna duyarlı çevrelerde tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oluşturdu. Şayet bu ümmetin öncüleri olan alimlerimiz sorunların çözümüne böyle yaklaşırlarsa artık cemaatın ne yapacağını varın siz hesap ediniz. Kitaplarından ve canlı yayın programlarından tanıdığımız bu güzide alimin böylesi bir açıklama yapmış olması, Suriye konusundaki mevcut acı ve elemlerimizi bir kat daha arttırmaktan başka bir şey sağlamamıştır.
Şayet Karadavi, İran’ın Suriye konusunda yanlış politika yürüttüğünü söyleseydi eminim bu ilgili tarafların hepsince makul bulunur ve daha da etkili bir sonuç sağlardı. Ama hakikaten sarf edilen sözler hem çok ağır, hem de mevcut sorunu daha da alevlendirip içinden çıkılmaz kılacak mahiyette.
Evet İran olsun bir başkası olsun, her kim olursa olsun, yanlışına yanlış denilmeli ancak yanlış ve hatayı düzeltme ve o konuda uyarı yapma usul ve adabını biz ulemadan öğrenmek durumundayız. Şayet alimlerimiz işi bu seviyelere indirmişlerse bizlerin hali ne olacak?
İslam dünyasında daha yeni yeni oluşma evresinde olan yakınlaşma ve kardeşliği her kim bozacak söz ve işler yaparsa büyük bir vebal altına girmiş demektir. Mezhepçilik fitnesini uyandıran,bu düşünceye hizmet eden her türlü karar ve faliyet merduttur. İslam ümmetinin birlik ve kardeşliğinden daha önemli bir sorun ve mesele olamaz. Her Müslüman ihtilaf ahlakını ve bunlarla beraber kardeşliği koruyacak hukuku bilmek ve uygulamakla mükelleftir.
İran’ın her yaptığı ve uyguladığı politikaların doğrudur diye bir kör taassup ve taklit içinde olamayacağımız gibi, bir hatasından dolayı onu yok sayma gibi bir haksızlık ve sorumsuzluk da sergileyemeyiz. Evet, İran Suriye konusunda bizce bir çıkmaza saplanmıştır. İslam Cumhuriyeti ve değerleriyle çelişen bir durum var ortada; bunu kimse inkar etmemeli, ancak bu sebeple daha büyük hata ve acılara götürecek tavır ve davranışlardan da uzak kalınmalı.
Bugün İslam ümmetinin çok daha öncelikli ve temel meseleleri çözüm bekliyor. Bu meselelerin başında Filistin ve Mescid-i Aksa gelmektedir. Bölgedeki bu diktatör rejimlerin varlık sebeplerinden biri de bu durumdur. Elbette bunlar bizim Suriye’de işlenen cinayetleri görmezden gelip oradaki hunhar rejime karşı duruşumuzdan vazgeçmemizi gerektirmez.
Durum her ne olursa olsun, İslam ümmeti arasındaki kardeşliği korumak ve nifak fitnesini besleyecek tavırlardan kaçınmak her kesin ödev ve sorumluluğudur. Bir kusur eksiklik varsa bunların çözümü de İslami edep ve kurallar muvacehesinde olmalıdır.
Değerli hocamız Karadavi’nin sözlerini de bir yanılma ve yaşlılık eseri olarak görüyor hepimizin yanlış ve kusurlarından dolayı Rabbimizden afv ve mağfiret diliyoruz. İslam uhuvvet ve kardeşliğinin pekişeceği ameller yapmaya Rabbim cümlemizi muvaffak eylesin.