Havayoluyla saat 09.30'da Şanlıurfa'ya gelen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Balikligol platosunda bulunan Mevlid-i Halil Camii'nde kardeşlik ve iyilik üzerine bir hutbe irad ettikten sonra Cuma Namazını kıldırdı.
Şanlıurfa'ya gelen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, halkın yoğun ilgisiyle karşılaştı. Cuma Namazı sonrası cami çıkışında bir engelli ile ilgilenen Görmez, bir süre halkla sohbet etti.
Mevlid-i Halil Camii'nde kardeşlik ve iyilik üzerine bir hutbe irad eden Mehmet Görmez, "Peygamberlerin atası Hz. İbrahim’in makamının yanı başında bir icabet saatinde, bir Cuma vaktinde bizleri buluşturan Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. Yolumuzu gösteren bütün Peygamberlere, Hz. Âdem'den Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’dan Hz. İsa’ya ve Hatem-ul Enbiya Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun." dedi
Selman-ı Farisi: Cenab-ı Hakk beni Muhammed Mustafa ile özgürlüğüme kavuşturdu
Resulullah'ın sahabeleri arasında yaşanmış veciz bir hadiseyi aktaran Görmez, şunları söyledi:
"Mescid-i Nebevi’de bir öğle namazı öncesinde sahabeden bir grup, bir halka kurup oturmuşlardı, aralarında sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisinin Hz. Selman ile bir problemi vardı. Selman-i Farisi Mescid-i Nebevi’nin kapısından girdiğinde, Selman ile arasında sorun yaşayan sahabeden o insan Selman işitecek şekilde konuyu değiştirdi, etrafındaki arkadaşlarına; soyun- sopun nedir, sülalen nereye dayanıyor, hangi kabiledensin diye sormaya başladı. Soruya cevap olarak her birisi kendi soyunu-sopunu anlattı. Birisi dedi ki, ben Mudar kabilesindenim, falan oğlu falanım. Bir başkası, ben Evs kabilesindenim, benim babam Medinelilerin en şereflilerinden falan olur, dedem şudur, dedemin babası şudur diye kendi soyunu-sopunu anlatmaya başladı…
Sohbet bitince, sohbeti yöneten zat Hz. Selman’a döndü; ya Selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor, sen nerelisin, sen hangi kabiledensin diye sordu. Selman, kıyamet sabahına kadar yeryüzündeki bütün Müslümanlara örnek olabilecek bir cevap verdi, dedi ki, ben de İslam oğlu Selman’ım. Ve sonra gözleri dolarak şöyle hitap etti: Ben dalalette sapıtmış bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa ile hidayete erdirdi. Ben fakir, yoksul bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa ile zenginleştirdi. Ben basit bir köle idim, Cenab-ı Hakk beni Muhammed Mustafa ile özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu-sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben de İslam oğlu Selman’ım dedi. Hz. Ömer uzaktan bu sözleri duydu, ayağa kalktı, topluluğunun yanına geldi. Onlara dedi ki, benim de soyumu-sopumu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de ben de İslam oğlu Ömer, İslam oğlu Selman’ın kardeşiyim."
"Ey insanlar! Bilin ki Rabbiniz birdir babanız birdir hepiniz Âdem'densiniz"
İnsanlığın Muhammed Mustafa ile hidayeti bulduktan sonra şerefyab olduğunu söyleyen Görmez, hutbesine şöyle devam etti:
"Bu topraklarda bizler İslam ile müşerref olmadan önce bizim de atalarımız, dedelerimiz vardı. Farklı kabilelerimiz, soylarımız, ırklarımız, dillerimiz, kültürlerimiz vardı ama onlar da hep dalalette idiler. Muhammed Mustafa ile hidayeti buldular. Onlar da fakir idiler, İslam ile şerefyab olduktan sonra Cenab-ı Hakk her türlü medeniyet nimetlerini onlara bahşetti. Onlar da özgürlüklerini kaybetmişlerdi, insanlık nedir bilmiyorlardı, medeniyetten yoksun idiler, imandan, kitaptan yoksun idiler, Rablerini bilmiyorlardı, ama İslam ile şerefyab olduktan sonra elhamdülillah hepsi özgürlüğüne kavuştu, hepsi dünyaya İslam’ın rahmet mesajını taşımaya başladı ve İslam hepimizi kardeş kıldı. Aramızdaki soy, sop, ırk, dil, renk farkını ortadan kaldırdı. Resulü Ekrem Veda Hutbesinde 100 bin kişiye şöyle hitap etmişti: Ey insanlar! Bilin ki Rabbiniz birdir babanız birdir hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktandır. Arap’ın Acem’e üstünlüğü yoktur. Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur. Beyazın siyaha üstünlüğü yok, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstün olmak istiyorsanız hepiniz Allah’ın kardeş kulları olunuz buyurmuştu."
İnsanoğlunun yaradılış gayesinin iyilik olduğunu vurgulayan Görmez, kötülüğün ancak iyiliklerle izale olabileceğini belirterek şunları söyledi:
"Kötülük kötülükle izale edilmez, kötülük ancak iyilikle ortadan kaldırılır"
"Kardeşlerim, iyilik bizim var oluş gayemizdir. Bizim yaratılışımızın hikmeti iyiliktir. Biz hayatın manasını ancak iyilikte buluruz. Yüce Rabbimiz bizleri yarattı ki hep birlikte iyilerden teşekkül eden toplumlar inşa edelim, kötülükleri yok edelim, 'bir’e kavuşalım, ihsana kavuşalım, marufla buluşalım, marufu egemen kılalım. İyiliği yeryüzünde egemen kılmak için Rabbimiz bizleri yarattı. Dünyayı mamur etmemizi, her türlü kötülükten korumamızı bizlere emretti. Ancak ne var ki, insanoğlu önce kalbini kötülüğe teslim etti, sonra ruhunu, vücudunu, bedenini, sonra şehirlerini, sonra ülkelerini ve sonra bütün dünyayı. Peki, bütün dünyayı kötülükten nasıl kurtarabiliriz? Rabbimiz bize bunu öğretiyor. Bütün dünyayı kötülükten korumanın, kurtarmanın yolu iyilik yapmaktır. Kötülük kötülükle izale edilmez, kötülük ancak iyilikle ortadan kaldırılır. Şerri ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Onun yanı başında bir hayır işleyeceksiniz. Fesadı önlemek mi istiyorsunuz? Onun yanı başında salih bir amel işleyeceksiniz, ıslah edeceksiniz, yeryüzünü fesattan aynı zamanda kurtarmış olacaksınız. Batılı yeryüzünden silmek mi istiyorsunuz? O zaman Hakk’a yapışacaksınız. Hakk’ı gördüğü zaman batıl sönmeye mahkûmdur."
Hutbesini Resul-u Ekrem Sallallahu Aleyhi Vessellemin bir hadis-i şerifiyle sonlandıran Göremez, " Allah Resulü diyar ki; sıradan insan olmayınız. İnsan ne zaman sıradan insan olur ya Resul Allah, ne demektir bu diye sordular. O da şöyle buyurdu; kim bana iyilik yaparsa ben de ona iyilik yaparım, kim bana kötülük yaparsa ben de ona kötülük yaparım demeyiniz. Lakin deyiniz ki, kim bana iyilik yaparsa ben ona iyilik yaparım, kim bana kötülük yaparsa ben ona iyilik yaparım, bana gelmeyene ben giderim, benimle konuşmayanla ben konuşurum, bana vermeyene ben veririm. Böyle derseniz sıradan insan olmaktan çıkar, gerçek imanın tadına ermiş birer mümin olursunuz." dedi. (Osman Gülebak / Ramazan Casuk - İLKHA)