Bazen sosyal medyada kime ait olduğu bilinmeyen yazılar okuruz. Dün okuduğum ama çok hoşuma giden aşağıdaki yazıyı sizinle de paylaşmak istedim. İşte o yazı:
“Bir abi sokakları süpürüyor. Küçük bir kız geldi yanına. Bir poşet uzattı ona. Küçük kız “Kaç gün kaldı baba?” diye sorunca, 13 gün dedi. Öptü, yolladı kızı. Sonra süpürgesini kenara bıraktı. Kaldırımın köşesine oturup poşeti açtı. Dilimlenmiş domates var, birkaç dilim ekmek ve ekmeğe yetecek kadar peynir. Cebinden bir kağıt çıkardı. Onu domatesin üstünde dolandırdı. Anladım ki tuzmuş, bence her gün böyle karnını doyuruyormuş. Baktım kuru kuru yemeğe çalışıyor. Duble çay söyledim yolladım abiye. Bana bakıp eyvallah dedi, çaycı su bardağında çayını götürünce. Yemeği bitince, geldi yanıma teşekkür etmek için sadece. Buyur abi otur bir çay daha içelim dedim. İçtik be kardeş, fazlası helal olmaz dedi. Çok ısrar edince peki deyip yanımdaki tabureye çömeldi. Nasıl gidiyor abi sıcakta işler dedim. Dedi ne olsun süpürüyoruz, görevimizi yapıyoruz. Sana bir şey sorsam, eğer bana kızmazsan? Az önce senin yanına bir kız geldi. Anladım ki sana yemek getirdi. O kimdi? Kızım dedi. Evim yakında. Hemen şuracıkta. (Dediği mahalle var 3-4 km). Hanım her öğlen aynı saatte yemek yollar bana. Onu anladım da abi on üç gün sonra ne var peki? diye sordum. Onu demesem olur mu dedi. Dedim abi sen onu demezsen vallahi ben gece uyuyamam, rahat edemem. Yüzü değişti, sesi titredi anlatayım o zaman dedi. Geçen hafta bu yukarıdaki caddede yürüyorduk. Kızımla pazara gidiyorduk. Bir kız çocuğu vardı, ayakkabıcıdan babası ile çıkan. Çok sevinçliydi. Bir babasına bir ayakkabısına bakıyor idi. Benim kız da o pembe spor ayakkabılardan çok istedi. Girdik içeri. Cebimde de 45 TL var, acaba bu ayakkabılar kaç para ki? Dükkan sahibi son olarak 75 TL’ye indirdi. Ama alamadık tabii. Bende 40 TL bıraktım. Dükkan sahibine ayakkabıları ayırttım. 5 Ağustos günü gelip kalanını ödeyip alacağım diye anlaştım. Sağ olsun kırmadı. Üstüne kalan 35 TL ve 5 Ağustos’ta alınacak diye not yazdı. Onu soruyor benim küçük kız. Kaç gün kaldı diye, biraz sabırsız. Hayat zor kardeş. Ev kira iki de oğlan var kızdan başka. Şükür halimize, Allah kimseye muhtaç etmiyor işte… Abi dedim, işin kaç gibi biter seninle bir yer belirleyelim. Bugün babamın vefat günü, o ayakkabıyı babama hediye edelim. Zar zor ikna ettim. Buluştuk akşamüstü beşte, yukarı ki caddede. Ama ben çok şey hazırlamıştım arabama o boş dört saat içinde. Sucuk da aldım, pazara da çıktım. Muz da koydum, birkaç oyuncak bebek bile buldum. Bir de zarf yaptım. İçine abi ve ailesine 3-5 ay nefes aldıracak kadar bir şeyler de koydum. Ayakkabıların parasını ödeyip evine doğru yola koyulduk. Abi arabamı görünce üstü biraz kirli diye binmek istemedi. O kadar da düşünceli birisiydi. Ne demek abi dedim, benim arabam senin yüreğin kadar temiz olsa keşke. Vardık evlerine birkaç dakika içinde. Tabii abinin haberi yok, arabanın bagajındakinden ve zarftakilerden. Hayalim eve beraber girmekti. Girince o sevinçlerini görmekti. Hatta bir fotoğraf çekip, sevinsin diye anneme göstermekti. Son anda aklıma geldi. Şimdi komşuları görür eder, belki abim eşinin ve çocuklarının karşısında mahçup olup başını öne eğer. Sağa dön orada evimiz deyince durdum bir anda. Abiye dedim, bir ricam olacak sana. Al bu zarfı da, taşıyabilirsen bir şeyler daha var bagajda. Belki 5 dakika sürdü kavgamız. O diyor almam, ben diyorum almazsan seni bırakmam. En son dedim ki ona. Abi senin baban sağ mı şu anda? Değil dedi. Babana iyilik etmek istemez miydin dedim. İsterdim dedi. O zaman bana engel olma, çok görmezsen ödeşiriz, bir dua eder yollarsın bu gece babama. Böyle deyince, başını salladı mahçup ama sevinçle. Anladı çünkü zarfta para var. Sonuçta buna da ihtiyacı çok var. İki eli dolu ama yürüyemiyor, sıkıştırdı kolunun altına da ayakkabıları. Bir ara döndü bana baktı. Ya alnından akan terlerdi ya da gözlerinden yaşlar akmaktaydı. Yine de dayanamadım. Köşeden kafamı uzatıp baktım. Kızı sokakta ona doğru koştu. Adam elindekileri yere koymuştu. Sokak ortasında uzattı kızına kutuyu. Eskileri çıkaran küçük kız yalın ayak yerlere basıyordu. İşte giydi, pembe spor ayakkabılarını şimdi. Ne diye bağırıyor ve eve doğru gidiyordu duyamadım ama kapıya çıkan annesiydi. Şaşkın şaşkın eşine bakan, iki de oğlan vardı babasına yardıma koşan. Girdiler eve. Ne yaşadılar bilmiyorum bu gece. Ben onun süpürdüğü sokaklardan sadece geçmekteydim. Arabamı yanaştırıp bir çay içeyim demiştim. Ne bir daha abiyi göreceğim, ne de belki de o mahalleden geçeceğim. Çünkü ben Bademli’de, onlar ………. mahallesinde. Ben nerede, onlar taaa nerede. Benim için çok önemli olmasa da, onlara biraz nefes oldu bu yaptığım galiba. Ederler ise bir dua, mutlu olur inşaallah babam da...”