Rahmet etmeyene rahmet olunmaz. Şefkat kollarını kapayana yol gitmez, yönelim olmaz. Darda kalana el uzatmayanın darlığında el uzatanı olmaz.
Herhangi birimiz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe kamil mümin olmaz, imanın tadına varmaz.
Yardımlaşmayı, kucaklaşmayı, ensar ve muhaceratı tarihlerinin her evresinde yaşayan bir milletin kitabında hodbinlik, bireyselcilik, yalnızlık, sen-benlik yoktur.
Ensar ve muhaciri kardeş kılan bir dinin müntesipleri olarak, eksildiğini zannettiği her lokması için kardeşine kem gözle bakmayı yeğleyen bir anlayışın temelinde tarihimiz, nassımız, kılavuzumuz, pratiğimiz yoktur.
Dünyanın dört bir yanında hayatı sende görene ölümü göstermek, kurtuluşu sende arayana esareti reva görmek, kaçışı sende görene kapıyı göstermek, umut bahşedenlerin vasfı, hamilik misyonu olanların adeti değildir.
Ölümden kaçan kadın-erkek, genç-yaşlı zorunlu misafirlerin rızıklarıyla, enerjileriyle, güçleriyle, yetenekleriyle geldikleri ıskalanarak, hep olumsuz yönlü bir yaklaşım, adil ve insaflı bir yaklaşım olmasa gerek...
Dünyanın farklı bölgelerinden gelen ve asimilasyona, yozlaşmaya, ahlaki çöküntüye inat tesettürleriyle, cilbaplarıyla, cemaatle namaz ve camiye olan bağlılıklarıyla, dinimizin gerekliliklerini, güzelliklerini yaşamlarıyla tekrar hatırlatan bir kısım muhacirlerin bu yönlerini görmezden gelmek, bizde yaşanan olumsuz yönlü bir değişimin, eğimin, evrilmenin göstergesi olsa gerek.
Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye’de koruma altında bulunan veya koruma başvurusunda bulunmuş olan yabancılar hakkında önyargılar söz konusudur. Bunu dikkate almadan toptan bir mahkumiyetle işin içinden çıkmaya çalışmak doğru değildir.
Kulaktan dolma bilgiler ve ön yargılarla bir yere varılamaz. Söz konusu önyargıların adalet ve asayiş alanlarındaki yansımaları, Suriyelilerin çok suç işledikleri yönündeki yanlış kanaatle kendisini göstermektedir. Bunu belli çevreler bilinçli yapmaktadır. Belirli ideolojik çevreler tarafından medyada “Suriyeliler suç makinesi!” gibi başlıklarla haberler yapılmakta, böylece hem bu önyargılar yaygınlaştırılmakta hem de kamuoyu yanlış bilgilendirilerek toplumsal huzur tehlikeye atılmaktadır. Böylece kardeşlik, güven ve şefkat bağı zedelenmektedir. Bir yerde oturup çay içen veya bir köşede nargile kullanan örneklerden yola çıkarak, bunların keyif çattıkları veya tamamen keyfi saiklerle ülkelerini terk ettikleri sonucu elde edilemez.
Onların tamamen suç makinası oldukları şayiası da yalandır ve kara propagandanın bir parçasıdır. 2016 yılına ait adalet istatistikleri incelendiğinde, Suriyeliler dâhil olmak üzere tüm yabancıların aldıkları mahkûmiyet sayılarının, toplam mahkûmiyet sayıları içerisinde oldukça düşük bir yer tuttuğu görülmektedir.
Yabancıların toplam mahkumiyet kararları içerisindeki oranı yüzde 0.51’dir. Yani sayısal olarak düşünüldüğünde bu oran binde 5 civarıdır. Verilen 187730 mahkumiyet kararının sadece 957’si yabancılara dönük verilmiştir.
Sonraki yıllar da bundan farklı değildir. Neticede onlar da insan ve her insan gibi onlar da suç işlediğinde, cezası neyse onunla yüzleşmelidir. Çevreden de kaynaklı kimi olumsuzluklar onları ölümün, savaşın içerisine gerisin geriye göndermeyi gerektirmiyor.
Onlarla ilgili yaklaşım tarzımızda adil olacağız ve ihsanı da elden bırakmayacağız.
Muhacire ensar olmak varken ve bu kadar zaman şöyle veya böyle bu haslet sürdürülüyorken, imtihanın bir yerinde kovan, aç bırakan, mağdur eden olmayalım!
Evet, unutmayalım ki, “Muhakkak ki Allah, adaleti ve ihsanı emreder...”
Selam ve dua ile...