Gazze imtihanı çok şey öğretti, münafıkları deşifre etti. İşin keyfiyetinden çok kemiyetine önem verenler her zamanki gibi Hamas’ın kaybettiğini düşünebilirler. Hamas, ateşkesi kabul etmemekle çok sayıda Filistinlinin katline sebep oldu diyenler maalesef sayıca azımsanmayacak çoğunlukta ve sesi gür çıkanlardır.
Allah’ın yardımına inanmayan ve güvenmeyenler aslında Kur’an’ı Kerim’deki tarifine uygun münafıklardır. Yıllardır ümmet geneline hâkim olan anlayış maalesef münafıkların anlayışı idi. Özellikle yönetici kesim reel politik adına gözleriyle gördükleri israil ve ABD gücüne karşılık Allah’ın gücünü göremiyorlardı.
Akılcılık, bilimsellik adına görmediklerine inanmayan bu kesim, yönettiği toplumun inancıyla ters düşmemek pahasına Allah’ın gücüne ve yardımına inanmadıkları halde inanır gibi göründüler. Adamlar kendilerince haklıydılar. Hiç Allah’a yardımcı olmadıkları için O’nun yardımını da görmemişlerdi. Allah’ın apaçık yardımını gördüklerinde dahi bunu bir seferlik tesadüflere bağlarken, mağlubiyetlerini kural gibi gösterdiler.
İslam düşmanları, Müslümanlar arasında tespit ettikleri ve Allah’tan korkmayıp kendilerinden korkanları her şekilde desteklediler. Bunlara öyle destekler verdiler ki, bu hainler aldıkları gücü haklılıklarının gerekçesi olarak toplumlara pazarlamaya başladılar. Tıpkı seleflerinin mal ve evlat olarak üstünlüklerinin müminlere karşı “Allah’ın da kendilerini sevdiğini bu yüzden onlara daha çok verdiğini” iddia ettikleri gibi…
Toplumları aldıkları güç ve imkânlarla yönlendiren bu zalim işbirlikçiler; Kâfirlere, burunları kanamadan her istediklerine kavuşma imkânları sunuyorlardı. Dünyanın neresinde küresel emperyalizmi, zalim ve müstekbirleri hedef alan özellikle ümmetin izzet ve haysiyeti uğruna bedel ödeyen varsa bu işbirlikçi hainlerin acımasız zulmüne maruz kalıyordu.
Kâfirleri en çok rahatsız ve tedirgin eden cihat ve şahadet kavramların içi bilinçli bir şekilde dini teşkilat gibi görünen bu hainler tarafından boşaltılıyordu. En büyük cihada nefisle yapılan cihad, şehadet ise muhtelif ölüm çeşitlerinden biri olan boğulmak, üzerine duvar yıkılmak, ateşli hastalıktan ölmek gibi hiçbir aktivite gerektirmeyen pasif ölümlerden biri ile tarif ve tasvir ediyorlardı. Özellikle kâfirlerin korkulu rüyalarına dönüşen cihat liderlerine açıktan düşmanlık edilir, kâfirlerin bunlara yönelik suikastları açıkça alkışlanırdı. Sadece bulundukları ülkelerin yasalarına muhalif oluşan İslami teşkilat ve örgütler değil, yasal dernekler hatta siyasi partiler, iktidarlar, başbakan ve bakanlar dahi bu işbirlikçilerin şerlerinden kurtulamıyorlardı.
Gazze’de, Hamas’ın cihadı oyunu bozdu. Allah mücahitlere açıkça yardım ediyordu. ABD’nin milyarlarca dolarlık silah ve teknoloji yardımı işe yaramamıştı. Kubbeleri başlarına çökmüştü.
İsrail halkı sirk hayvanları gibi çelik kafeslere gönüllü giriyor, diri diri kendini yerin iki üç kat dibine gömüyordu. Aslında bu korku, füzelerin korkusu olamazdı. Bu korku, Rabbimizin onların ecdadının kalbine saldığı korkudan bir parça idi. Mücahitlerin mermilerine yön veren, isabet ettiren Allah idi. Yahudiler Hayber’de tattıkları acının benzerlerinin tatmaya başlamışlardı. Ateşkesi en çok isteyen ısrarla isteyen taraf oldukları gözden kaçmadı. İnşallah bundan sonraki hamlede acıları çok daha büyük olacak ve beyaz bayrak çekeceklerdir.
ABD’den uydular vasıtasıyla istedikleri adamın yerini hatta gözünün rengini tespit edebilenler her taraftan çevrili Gazze’ye koca koca füzeleri nasıl getirebilmişlerdi. Hani bunların istihbaratı, teknolojisi, azılı müttefikleri, işbirlikçi ajanları... Hiç biri bir işe yaramamıştı.
Gazze, bütün mezheplerin altında yer aldığı ümmetin sancağı gibidir. Bu cephede savaşanın ümmet nezdinde meşruiyet problemi yoktur. Hatta bir adım daha ileri giderek şöyle söylemek mümkündür: Bugün gerek Suriye gerekse Irak’ta birbirlerinin kanlarını döktükleri için her birinin diğeri nezdinde ve dolayısıyla ümmetin en azından bir kısmı nezdinde itibarını kaybedenler eski itibarlarını kazanmak istiyorlarsa derhal Hamas ve İslami Cihad’ın saflarda yer almalıdırlar. Zira bu savaş, “Mutlak bir cihattır”. Bir mezhebin, meşrebin, tarikatın, kavmin savaşı olmadığı gibi bir toprağın ya da vatan parçasının müdafaası da değildir. Bu savaş doğrudan İslam’ın izzetinin, haysiyetinin müdafaası ve fisebilillah bir savaştır.
Daha da önemlisi münafıkların maskelerini düşüren, tezlerini çürüten, kinlerinden parmak uçlarını yedirten bir savaştır.