“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”[1]
Ebu Hureyre’den (ra) nakledildiğine göre o şöyle demiştir:
“Allah şöyle buyurmuştur: Kim benim bir dostuma (söz veya fiille) bir eza verirse ona harp açarım. Kulumun bana, kendisine farz kıldığım şeyleri sayesinde yaklaşmasının sevimli geldiği gibi hiçbir şeyle yaklaşması sevimli gelmez. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder nihayet ben onu severim. Ben onu sevdiğim zaman da işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istese (istediğini) mutlaka ona veririm. Bana sığınırsa onu (her türlü tehlikeden) mutlaka korurum.”[2]
Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselatu vesselam eşref−i mahlûk olan benî Âdem’e bir modeldir. Adab−ı muaşerette, muamelatta ve ubudiyette onu örnek alıp hayatımızın her alanını ona göre tanzim etmekle mükellefiz. Bu âlemde evsaf ve vezaife ondan daha ehil ve daha cami kimse zuhur etmiş değildir. Dünya ve ahiretimizin saadeti ona ittibaa bağlıdır. Resul−i Ekrem (sav) risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de ahiretin kapısını açar.
Böyle mümtaz bir zatı vasıflandırmaya kalemler kısır kalır. Öz de olsa Resulullah (sav)’ın ubudiyet yönünü irdelemeye çalışacağız.
Bizler aciz, zayıf, nisyana müptela kullarız. Yüklenmiş olduğumuz ağır mükellefiyet ve misyonun hakkıyla ifası için manevi yönümüzü geliştirmeliyiz. Sadece cesetten müteşekkil maddi bir varlık değiliz. Bela, musibet ve imtihanların sağanak yağmur gibi yağdığı şu zamanda ruha yönelik gıdalar ile gıdalanmaz ve takviyede bulunmazsak en yakın bir virajda takla atmayla karşı karşıya kalabiliriz. Çünkü yol ince ve uzun; yük ağır; görev ise sekteye uğratılmayacak kadar kutsaldır. Bir kuş için kanat, bir savaşçı için cephane, bir yolcu için azık neyse bir Müslüman için de ibadet odur. İbadet olmazsa sıkıntılara karşı mukavemet gücümüz azdır. İbadette de kemale erişme önümüze sunulan numune−i imtisale tabiiyetle olur.
Ayet−i celilede; “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır”[3] buyrulmuştur. Yani,
Ey müminler! Bu yüce peygamberde sizin için güzel bir örnek vardır. İhlâsında, cihadında, sabrında, ibadetinde ona uyarsınız. O, bütün söz, fiil ve davranışlarında kendisine uyulması gereken en yüce örnektir. Çünkü o, heva ve hevesiyle konuşmaz. Aksine vahye ve kendisine indirilene göre konuşur ve öyle hareket eder. Dolayısıyla onun yoluna girmeniz ve uymanız gerekir. Allah’ın sevabını uman ve azabından korkan samimi bir mü'min için, Resulullah (sav) ’ta güzel bir örnek vardır. Rabbini, diliyle ve kalbiyle çokça anan kimseler için onda güzel örnek vardır.
El−Muğire b. Şu’be (ra); “Şüphesiz Resulullah (sav) namaza durur ve iki ayağı (veya bacağı) şişene değin namaz kılardı. Kendisine: Niçin bu kadar namaz kılıyorsun, senin gelmiş geçmiş günahların bağışlanmıştır, denildiğinde, ‘Şükreden bir kul olmayayım mı?’ Buyurdu” demiştir.[4]
Böylece nafile ibadetlerin sadece günahların bağışlanması için değil, aynı zamanda Yüce Yaratıcıya şükür için olduğuna da işaret buyurmuştur.
Enes (ra): “Resulullah (sav) bir ayda, artık oruç tutmayacak diyeceğimiz kadar oruca ara verirdi. Yine bir ayda, artık hiç oruca ara vermeyecek diyeceğimiz kadar oruç tutardı. Gecenin bir kısmında kendisini namaz kılar görmek istesen mutlaka namaz kılar görürdün, uyur görmek istesen mutlaka uyur görürdün” demiştir.[5]
İfrat ve tefritten uzak her hak sahibinin hakkını vermeye ölçü ve vasat ümmet olmanın gereğini ortaya koyan bir örnek…
Abdullah b. Amr b. El−As (ra): “Resulullah (sav), bana: ‘Ey Abdullah, senin gece devamlı namaz kılar, gündüzleri sürekli oruç tutar olduğun bana bildirilmedi mi ki? ’ buyurdu. Ben de; ‘Evet, öyle ey Allah’ın Resulü’ dedim. ‘Böyle yapma! Ara vererek oruç tut, gece namaz da kıl, uyu da. Çünkü vücudunun senin üzerinde hakkı vardır. Gözünün senin üzerinde hakkı vardır. Hanımının senin üzerinde hakkı vardır. Her ay üç gün oruç tutmak sana yeter, zira her bir sevap on mislidir. Bu da sana bir yıl oruç gibi sevap olur’ buyurdu. Ben çok olmasını istedikçe bana arttırıldı. Ben; ‘Ey Allah’ın Resulü, bunlardan daha çoğunu yapmaya kuvvet buluyorum’ dedim. ‘Allah’ın peygamberi Davud (as) gibi oruç tut, onun üzerine arttırma!’ buyurdu. Ben, ‘Allah’ın peygamberi Davud (as)’un orucu ne kadardır?’ dedim. ‘Senenin yarısı’ buyurdu” demiştir. Abdullah yaşlandığında; “Keşke Hz. Peygamber (sav) ’in kolaylık olarak verdiği ruhsatı kabul etseydim” der, dururdu.[6]
Habib−i Ekrem (sav) risalet gelip beş vakit namaz farz olmadan önce namaz kılardı. Mekke döneminde gece namazı farzdı. Tüm sahabeler teheccüd namazına kalkıp namaz kılıyorlardı. “Hastalık, sefer ve cihad” gibi meşakkatlerden dolayı farziyet ümmetin üzerinden kalktı. Resulullah için ise vefatına kadar devam etti. Bu devamlılık göz önüne alındığında bizlere verilen mesajı anlamada zorlanmasak gerek.
Ebu Hureyre (ra)’den… Resulullah (sav): “Sizden biriniz uyuduğu sırada şeytan ense köküne üç düğüm atar ve her düğümde vurarak, ‘yat uyu, gece uzundur’ der. Eğer bu kimse uyanır da Allah’ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alırsa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bir düğüm daha çözülür, dinç ve gönlü hoş olarak sabaha çıkar. Eğer böyle yapmazsa tembel, uyuşuk ve ruhu sıkıntılı olarak sabaha çıkar.”[7] Buyurmuştur.
Abdullah b. Mes’ud (ra) anlatır: “Hz. Peygamber (sav)’in yanında bir adamdan bahsedildi ve ‘Sabaha kadar uyudu ve namaza kalkmadı’ denildi. Bunun üzerine Resulullah (sav): “Onun kulağına şeytan bevletmiştir” buyurdu.[8]
İbn−i Ömer (ra) anlatır: “Bir kimse Hz. Peygamber (sav) ’in sağlığında iken rüya görürse bunu Resulullah (sav)’a anlatırdı. Ben de Resulullah (sav)’a anlatayım diye rüya görmeyi istemiştim. Resulullah (sav) zamanında mescitte uyurdum. Genç bir delikanlı idim. Bir keresinde rüyamda sanki iki meleğin beni alıp cehenneme götürdüklerini gördüm. Bir de baktım ki cehennem kuyunun içi gibi örülmüştü, iki de dikmesi vardı. Kuyunun içine baktım. Bir de ne göreyim: Tanıdığım bir takım kimseler… Hemen “Euzu billahi minen’nar (cehennemden Allah’a sığınırım)” demeye başladım. Karşımıza diğer bir melek çıktı. Bana “Korkma” dedi. Rüyamı Hafsa’ya anlattım. Hafsa da Resulullah (sav)’a anlatmış, o da; “Abdullah ne güzel bir kimsedir, keşke bir de gece namazı kılsa idi.” Buyurmuş. (Abdullah b. Ömer (ra)’in oğlu Salim) “Abdullah b. Ömer bundan sonra geceleyin çok az uyurdu” demiştir.”[9]
Şimdi bu şefkat yüklü hitapta “Abdullah” ismi yerine kendi ismimizi koyalım ve her birimiz de birer Abdullah olup bu tatlı hitabın gereğini yerine getirelim. Ne dersiniz?
Resulullah (sav) rivayete göre teheccüd namazını 11−13 rekât olarak kılardı. Son rekâtını bir rekâtlık vitir namazı olarak kılıp geceyi sona erdirirdi. Eğer kaçırma gibi bir durumu olursa öğle namazından öncesine kadar olan zaman diliminde 13 rekât olarak kaza ederdi.
Mekke fethinde Ebi Talip’in kızı Ümmü Hani, Resulullah (sav)’ın sekiz rekâtlık kuşluk (duha) namazını kıldığına şahit olduğunu belirtmiştir.[10] Kuşluk namazı ikindi namazının karşılığı olarak kılınır. Resulullah (sav) akşam namazından sonra Evvabin (Allah’a dönücüler) namazı kılmış, yatsı namazını kıldıktan sonra erken yatıp gece erken kalkmayı adet edinmiştir. Yatsıdan sonra hayırlı bir iş yapılıp konuşulmayacaksa erken yatmak sünnettir. Hz. Bilal (ra)’in her abdest aldıktan sonra iki rekât nafile namaz kılmasını tasvip etmiştir. Farzlara bağlı müekked ve gayr−i müekked olarak bilinen sünnet namazlarını kılmış, kaçırdığında bazısının kazalarını da yapmıştır. Mescide girdiğinde iki rekâtlık tahiyyet−ül mescid namazı kılmış, Cuma günleri gusül abdesti alıp bedeni temizlikleri yapmıştır. Zikir ve duaya ehemmiyet vermiştir.
Pazartesi, Perşembe günleri ameller Allah’a arzedildiği için, ayrıca ‘Eyyam−ı bid’ diye anılan her ayın 13, 14, 15’inde, Arefe gününde, Aşura ve Tasua günlerinde, Şevval ayının altı gününde oruç tutardı. Kendisine has olan visal orucunu tutardı. Özellikle yazın uzun ve sıcak günlerini oruçlu geçirmeyi severdi.
Ebu Hureyre (ra): Hz. Peygamber (sav) orucu bozmadan, iftarsız peş peşe sürdürmeyi yasakladı. Bunun üzerine Müslümanlardan bir kimse kendisine “Ey Allah’ın Resulü, ama sen bozmadan orucu sürdürüyorsun” dedi. O da: “Sizden hanginiz benim gibi olabilir. Ben, Rabbim beni doyurup içirir halde gecelerim, ” buyurdu. [11]
“Kim Allah için oruç tutarsa, Allah onun yüzünü yetmiş yıl ateşten uzaklaştırır”[12] diye ferman ederek bu ibadetin önemini belirtmiştir.
Kur’an-ı Kerim’i tane tane tertil üzerine okur, güzel okuyan sahabeleri dinlemeyi de severdi. Her yıl Ramazan ayında Cebrail (as) ile karşılıklı devir yapardı. Vefat ettiği yıl bunu iki kez yapmıştır.
Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Hz. Aişe (r. Anha)’den “Hz. Peygamber (sav)’in vefat edene kadar Ramazanın son on gününde itikafa girdiği, kendisinin vefatından sonra da hanımlarının itikafa girdiği” rivayet olunmuştur.[13]
En çok yapıp devam ettiği bir sünneti olduğu halde bu gün en çok ihmal edilen bir ibadet çeşididir, itikâf.
Üstad Bediüzzaman (ra): “O zat nasıl ki risaletiyle, hidayetiyle saadeti ebediyenin sebeb−i husulü (meydana gelmesine sebep) ve vesile−i vusülüdür (elde edilmesine vesiledir). Onun gibi, ubudiyetiyle ve duasıyla o saadetin sebeb−i vücudu (varlık sebebi) ve Cennetin vesile−i icadıdır.”[14]
Öyle bir ubudiyet ki: “Ey Aişe, gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz” diyerek sırrını ifşa etmiştir. Sonunda dünya ile sevgiliye kavuşma arasında muhayyer bırakılınca “Refik−ül a’layı” seçmiştir.
Ey Nebi, âlemlere Rahmet kıldı Hakk seni
Yine gel, beklemekte tüm dünya el hak seni!
Yine gel, yine gel ki yüzü gülsün dünyanın,
Çünkü Âdem evladı pençesinde hüsranın
Yine gel, himmet buyur, bir tek sensin yâr bize!
Allah cümlemizi hakkıyla ibadet eden abid kullarından eylesin (Amin)
İnzar Dergisi
-------------------------
[1] Enbiya: 107
[2] Buhari, Rikak 38 Hadis no: 6138
[3] Ahzab: 21
[4] Sahih−i Buhari: 595
[5] Sahih−i Buhari: 603
[6] Sahih−i Buhari: 962
[7] Sahih−i Buhari: 604
[8] Sahih−i Buhari: 605
[9] Sahih−i Buhari: 591
[10] Sahih−i Buhari: 232
[11] Sahih−i buhari: 957
[12] Buhari-: 2685, Müslim: 1153
[13] Buhari: 1922, Müslim: 1172
[14] Sözler