Bir medresede talebe yetiştiren bir hoca, bir talebesine karşı daha fazla sevgi beslemektedir. Bunu fark eden diğer talebeler, hocalarını kıskanmaya başlarlar. Hoca bu talebesini neden daha çok sevdiği konusunda diğerlerine bir ders vermek ister. Bütün talebelerini yanına çağırır ve her birine birer tavuk verir.
“Gidin bu tavuğu hiç kimsenin görmediği bir yerde kesip bana getirin.” Der.
Hepsi kısa bir süre içinde görevlerini yapmanın vermiş olduğu sevinçle, ellerinde kesilmiş tavuklarla dönerler. Yalnız hocanın çok sevdiği talebesi yoktur. Uzun süre beklerler, fakat talebe gelmez. Hoca en sonunda genci arayıp bulmaları için birilerini gönderir. Talebe elinde tavukla gelir. Görevini yapmamıştır. Diğer arkadaşları ‘şimdi hocanın gözünden düşecek’ diye düşünürken; hoca sorar;
“Evladım! Neden sana verdiğim görevi yerine getirmedin?
Gencin cevabı oradaki herkesi şaşkına çevirir:
“Hocam, her yeri aradım, ama Allah’ın beni görmediği hiçbir yer bulamadım!.”
Kıssadan hisse almak gerekirse, bu kıssadan almamız kabil olan ders elbette gencin sahip olduğu ‘takva’ olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’e has kavramları bir makaleye sığdırmak zor olsa da, dinimizdeki önemi tartışılmaz olan ‘takva’ konusuna değinmeye çalışacağız.
Kur-an’ı Kerim’de farklı türevleriyle (takva, muttaki, ittika) 258 ayette takvadan bahsedilmektedir. Bu ayetlerin bazılarında Rabbimiz, muttakilerin özelliklerini vasfederken, bazen de ‘ittika etmez misiniz?’ ‘Rabbinizden ittika edin’ ‘muttakilerden olun’ hitabında bulunuyor.
Bu ayetlerden biri olan Bakara suresi 177.ci ayette Rabbimiz; takva sahibi olanların özelliklerini şöyle açıklıyor:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, muttakilerdir (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar).”
Ayetlerin yanı sıra hadisi şeriflerde de takva ile ilgili çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Ayet ve hadislerin anlamlarını bir araya topladığımızda; ‘takva’nın en doğru tanımını şöyle özetleyebiliriz:
‘Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımak ve her an O’nun gözetiminde olduğumuz gerçeğinden gafil kalmamaktır.’
Nitekim; bütün farz ibadetlerde, takva şuurunu kazandıran bir hikmet yönü vardır. Günde beş vakit Allah ile baş başa kalmaya vesile olan namaz, yılda bir kez, bir ay boyunca kimsenin görmediği yerde dahi bir şey yiyip içmekten meneden oruç, ömür süresi boyunca bir kez emredilen, Beytullah’ı ziyaret maksadıyla yapılan hac ve Allah’ın verdiği rızkı ihtiyaç sahipleriyle paylaşma aracı olan zekat bu konuda en bariz örnekler olarak karşımızda durmaktadır.
Bu hikmetlerin farkında olarak yapılan her ibadet, devam edildiği sürece kişiyi muttakilerin derecesine yükseltir. Zira Allah’ın kendisini her an gördüğü düşüncesine ulaşan kişi; Allah’ın razı olmayacağı şeyleri yapmaktan da kaçınmaya başlar. Takva konusunda yükseldikçe, haramların yanı sıra, haram olma şüphesi olanlardan dahi uzak durmaya başlar. İşte bu seviye Rabbimizin ayetlerinde bahsettiği kurtuluşa eren ‘muttakilerin’ derecesidir. Bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir kul günaha girerim korkusuyla, yapılması mahzurlu olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça, muttakiler derecesine ulaşamaz.”
Bize düşen; hem ibadetlerdeki meşakkatler, hem de günümüzde haramlardan kaçınmanın zorluklarına karşı, bu yolda sabırla sebat etmek ve takvayı azık edinmektir. Muttakilerden olabilme duasıyla…