Başbakan Binali Yıldırım'ın Irak ziyareti beni çok ümitlendirdi, sıcak ve samimi temasların görüntülerini ekranlardan izlerken hayallerim beni gördüklerimin çok daha ötelerine alıp götürdü.
Ben çok ümit var olan, hayal dünyası geniş birisiyim. Zaten ilk kitabım Yeniden Doğmak bir romandır.
Evet, Başbakan Binali Yıldırım'ın hem Bağdat yönetimini, ardından Erbil ve Barzani yönetimini ziyaret etmesi, hele program dışı Peşmerge komuta merkezine gitmesi, bütün bu güzelliklerin ortak basın bildirisine yansıması beni çok duygulandırdı.
Bunca kötü ve kâbuslu günlerden sonra atılan bu sıcak adımların devletlere ve hükümetlere neler kazandıracağından öte, Müslüman bir fert olarak beni daha çok heyecanlandırdı.
Bağdat'ı çok özlemişim, Bağdat'a varıncaya kadar güzergâhtaki şehirleri çok özlemişim. Ankara'ya İstanbul'a gider gibi, Diyarbakır'a gider gibi Bağdat'a gideceğimiz günler geliyor inşallah dedim.
Sanayicilerimizin, iş adamlarımızın, tır filolarımızın, müteahhitlerimizin ilişkilerini konuşmuyorum, devletlerimiz arasındaki büyük bağlantıları, petrol ve doğal gaz hatlarını konuşmuyorum.
Müslüman bir fert olarak kendimi düşünüyorum, her bir Müslümanı düşünüyorum.
Aramızdaki sınırların kalkacağı veya sadece formaliten ibaret kalacağı günlere doğru gitmiyor muyuz?
Türkiye'nin otogarlarının hepsinin camekânlarında, levhalarında Bağdat, Musul, Süleymaniye, Erbil, Kerbela yazacağı günler uzak mı dersiniz?
Havaalanlarımızdan iç hat seferleri gibi buralara yoğun uçuşların yapılacağı günlerin gelmesi imkânsız mıdır?
Ya Suriye için hayal ettiklerimi bir anlatabilsem. Zaten asıl söylemek istediğimiz, asıl gerçekleşmesi için dua edip, çırpınıp durduğumuz Suriye değil mi ki?
Hem Irak'tan daha yakın, hem de 910 kilometrelik upuzun bir komşuluk.
Altı yıla yakın üç milyondan fazla Suriyeli sığınmacıyla birlikte olduktan sonra aradan sınırların veya engellerin kalktığını düşünebiliyor musunuz?
Savaştan öncekinden çok daha sıcak ve yoğun bir kardeşlik ilişkisinin gerçekleşeceğine inanıyorum.
Hele şu zalim savaş bir dursun siz görürsünüz o zaman kardeşlik neymiş nasılmış bütün bir dünya görür.
Ülkemizdeki binlerce imam-hatip, her üniversitedeki bir ilahiyat fakültesi öğrencileri için Allah'ın büyük bir lütfu değil midir?
Yaz tatillerinin bir kısmını, sömestr tatillerini Halep'te, Şam'da, Hama ve Humus'ta geçirmek, hem Arapça öğrenmek hem Müslüman kardeşliğini güçlendirmek.
Dediğim gibi, hele şu fitne dönemi bir bitsin, siz o zaman göreceksiniz Türkiye ile Şam arasındaki trafiği, Türkiye ile Halep arasındaki trafiği.
Diyeceksiniz ki sen böyle güzel hayaller kuruyorsun ama şeytani güçler aramızın hep böyle kötü kalması için uğraşmayacaklar mı?
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti'nin memleketi Akseki'de müftülük yaptığımda üç yıl birlikte olduk. Müthiş esprileri vardı. Bahçesinde güzel badem ağaçları vardı.
-Osman Ağabey, bademler nasıl diye sorduklarında
-Üstten kuşlar, alttan puştlar (af edersiniz) dirlik vermiyor ki derdi.
Evet, bizim şu güzel hayallerimizin gerçekleşmemesi için üstten metal kuşlar, alttan bilmem neler dirlik vermeyecek biliyoruz fakat bizler de yeteri kadar ders almadık mı, bir delikten kaçıncı ısırılışımız olacak?
Allah'ın izniyle kucaklaşmamıza, bir birimizi bağrımıza basmamıza bu defa kimse engel olamayacaktır.