Bizi sayılamayacak kadar nimetiyle şerefyap eden Allah'a hamd olsun ve Peygamber Sevdalıları gibi aziz bir toplulukla kutsal topraklara, beytine misafir kabul eden Rabbî Zülcelal'a hamd olsun!
14 günlük bir sürede iki haram beldede(Mekke ve Medine), takdir edilecek bir organizasyon ve doğru bir rehberlikle bize mekânla ibadet ilişkisini daha coşkulu ve hissedilir bir şekilde yaşatan İnzar Turizme helal olsun diyor ve teşekkür ediyorum.
Elbette mükemmeli yakalamak ve kusursuz kalmak imkânlar nispetindedir.
İmkânlar, sonuna kadar zorlanıyorsa ve fedakârlıkla gönül de işin içine katılıyorsa takdir etmek ve ilan etmek de lazım oluyor. Bu haseple biz de ‘Allah'ın misafiri olma şerefini elde ettiğimiz' bu sürede bu hakkı takdir ediyor ve İnzar kafilesinde Peygamber Sevdalısı olarak yer almanın bambaşka olduğunu ilan ediyoruz.
Vaka tespiti/olay incelemesi mekânla bire bir ilgilidir. Dünya Müslümanlarını kendi yurdumuzdan izlemek bir pencereyken Mescidül Haram(Kabe) ve Mescidül Nebevi'nin avlusunda, yanı başında izlemek bir tepe bakışı, genel algıdır.
İnsan olarak her renkten, her dilden, her cinsten, her yaştan, her gruptan temsil orada yanı başındadır. Bu insanlarla yan yana, omuz omuza, göz göze tavaf yapıyorsun, namaz için saf tutuyorsun, Safa Merve'de İsmaillere hayat(su) bulmak için yürüyor/koşuyorsun.
Denizde bir damla olduğunu iliklerine kadar hissediyor ve benliğinin biz deryasında hiçleştiğini, ümmetin görsel birlik şöleninde milyonlar adımla yürüdüğünü, milyonlar gönülle hissettiğini, yüzlerce dille konuştuğunu görüyor, öğreniyor ve yaşıyorsun.
Allah'ın vahyinin saat saat, gün gün, mevsim mevsim indiği mekânlarda soluklanıyor, yürüyor, secdeye varıyorsun.
Asr-ı Saadetin Hazret-i Muhammed aleyhisselamın rehberliğinde toza toprağa, göğe suya rengini verdiği, güzelliğini kattığı, manasını sindirdiği bu mekânlarda dünya ve dünyalıklardan soyutlanıyor ve her an Allah'a varmanın ve Resullullah'ı yanı başında bulmanın hazzını yaşıyorsun.
Yüce Allah, öyle bir hal sunuyor ki davete icabet eden mübarek misafirlerine...
Göz artık haramı görmekten ve harama bakmaktan, zihin haramla meşgul olmaktan uzak olduğu için basiret ve feraset gözü devreye giriyor ve boş dönmemek için azık torbanı dersler ve hikmetlerle dolduruyorsun. Bu minvalde biz de torbamıza dolan ibret ve tespitlerden bazılarını siz kardeşlerimizle görme/bilme sofrası etrafında paylaşalım:
İslam coğrafyasındaki zulümler, işgaller, dökülen kanların asıl etkeni yönetsel işgal altında olan Kâbe'de görsel birliği/vahdetin ruhsal birliğe dönüşememesinden kaynaklanmaktadır.
İslam düşmanlarıyla el ele, kol kola olduğu; Sisi ve benzeri zalimleri muvahhit Müslümanlara karşı desteklediği Suudi yönetiminin ve Kâbe imamlarının ölen kral Abdullah'ı Allah'ın evinin minberinde meşrulaştırmasında, onu mücahid(!), âlim(!), fadıl(!), İslam beldelerinin muhafızı(!), Hadimul Haremeyn(!) ilan etmesinde İslam ümmetinin nasıl yalancı, münafık, riyakâr, hazımsız ve ısırıcı bir kitleyle imtihan olduğu görülür.
Genel yansımalar dışında dünya Müslümanlarının birbirlerinden haberdar olmadığı, Kâbe'nin avlusunda aynı anda tavaf yapan ve namaz safı tutanların zalim ve mazlumlarının aynı olmadığına, birinin zaliminin(Sisi gibi) diğerinin mazlumu olduğuna, farklı mezheplerinin kesinlikle birbirlerine şefkatle yaklaşmadığına şahit oluyor ve bunun en büyük nedeninin İslamî medya/propaganda eksikliği olduğunu hayretle izliyorsun.
Belki de sıralanabilecek onlarca olumsuz ve eksik duruma rağmen umut olabilecek ve adalet güneşinin doğuşuna vesile sayılabilecek şudur ki; tüm dünya Müslümanları vahdete susamış, kardeşliğe aç kalmış ve tabii olabilecekleri bir rehbere hasret bir bakışla, dille ifadeler arasında ifade ediyorlar.
Bu rehberliğin Peygamber Sevdalılarınca gerçekleşmesi olabilecek, düşünülebilecek ve uğruna koşturulabilecek bir netliktedir. Allah'a emanet olunuz!