“Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.”[1]
“Dedi ki: ‘Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”[2]
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.”[3]
“Kim benim dostuma düşmanlık yaparsa ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım bir şeyden bence daha sevimli olan bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum farzlar dışındaki nafile ibadetlerle bana sürekli yaklaşır. Sonunda ben onu severim. Onu sevdiğimde de duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu kendisine veririm. Bana bir şeyden dolayı sığınırsa onu korurum.”[4]
İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapanların düşmanlıklarına, Müslümanları, İslam’ı öğrenme−öğretme−yaşamadan uzaklaştırmak için bizzat fiili müdahalede bulunup tezgâh kurmalarına, plan−program yapmalarına sitem etmeye; İslam ve Müslümanlar ile barışık olmalarını beklemeye hakkımız yoktur.
Cenab−ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de şeytan ve avanesinin Hz. Âdem’den başlayarak tüm peygamberlere ve beraberindeki müminlere düşmanlık yaptığını, hak yoldan saptırmak için çabaladığını, aynı düşmanlığı Peygamber (sav) ve ashabına da gösterdiğini, bu durumun kıyamete dek gelecek tüm müminler için de geçerli olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Yine Kur’an-ı Kerim, şeytan ve avanesinin karakter ve davranışlarını oldukça açık bir şekilde işlemiştir. İnananlara tuzak kuracakları; hak yoldan uzaklaştırmak için dosdoğru yol üzerinde bekleyecekleri; sağ, sol, ön ve arka taraflarından sokulacakları; dalalete düşürmek amacıyla boş temennilere sevk etmeye çalışacakları; kötü amelleri süslü ve çekici kılmaya gayret gösterecekleri; imandan sonra küfre, inkâra döndürüp hakkı batılla örtecekleri, bu sayede Allah’ın nurunu söndürmek isteyecekleri vb. davranışlarının hepsini tek tek sıralamıştır.
Mezkûr hususların tümünü Hz. Peygamber (sav)’in siretinde bulabilmek mümkündür. Daha doğrusu; bunların vahiy yoluyla nüzulüne sebep olan hadise, söz vb. durumlar bizzat Hz. Peygamber (sav)’in yaşadığı dönemde vuku bulmuştur. Zira şeytan ve avanesi bu tuzakların hepsini Hz. Peygamber (sav) ve ashabına karşı kullanmışlardır. Mekke döneminde, Dar−ü’n Nedve’de müşriklerin −ara sıra şeytanın da bizzat katılımıyla− Hz. Peygamber (sav)’e ve ona inananlara karşı yapılması gerekenlerin hesap ve programını yapıp akabinde bunu uygulamaya koymaları; Medine döneminde de önce Yahudi ve münafıkların, sonrasında ise bu iki grubun büyük yardımlarıyla Kureyşlilerin ve Mekke civarındaki müşriklerin aynı amaçla, yapılabilecekler üzerinde anlaşıp ahitleşmeleri, planlar kurup kuvvet toplamaları ve nihayetinde saldırmaları neticesinde şehit verilmiş, gazi olunmuş, mal ve namuslara el atılmış, Müslümanlar arasına nifak sokulmaya çalışılmış, Müslümanların İslam’dan soğuyup dinlerinden dönmeleri için uğraş verilmiştir.
Ancak şeytan ve dostlarının tüm uğraşlarına rağmen ashab (rıdvanullahi aleyhim) Hz. Peygamber (sav)’e olan bağlılıkları ve teslimiyetleriyle, ona indirilene ve uygulamalarına sadakatle uyup gereğini ifa etmekle tüm hile, oyun ve baskıları başa çıkarmışlardır.
Mezkûr vakıanın gerçekliği ışığında şunu iyi kavramalıyız ki; günümüzde Müslümanlara karşı yapılanlar, Müslümanların karşılaştığı hadiseler yeni değildir, başa ilk defa gelmiyor, bundan sonra da şeytan ve takipçileri kıyamete dek aynı şeyleri yapmaya devam edecektir.
Müslümanlar olarak bizler Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuyup yaşar, Hz. Peygamber (sav)’i ve ashabını hakkıyla tanıyıp yaptıklarını yapar, Hz. Peygamber (sav) ve ashabının uygulamalarını esas alıp Kur’an-ı Kerim’i yorumlayan İslam âlimlerinin çizgisinde gidip bu doğrultuda hareket edersek şeytan ve dostlarının hile, oyun ve tuzaklarının ne denli zayıf ve basit olduğunu ve Allah’ın izniyle etkisiz kalacağını göreceğiz İnşaallah.
Zira Cenab−ı Hakk (cc), dini ve davası için hizmet eden Müslümanlara kıyamete dek yardım edeceğini, onlara yollarını göstereceğini, hidayet üzerinde oldukları sürece dalalette olanların kendilerine zarar veremeyeceğini, nihayetinde zafer, galibiyet ve muvaffakiyetin Allah’a, Resulü’ne ve müminlere ait olacağını bizlere müjdeleyip vaat etmiştir. Şüphesiz vadinde en sadık olan da Cenab−ı Allah’tır.
Yeter ki bizler onun istediği seviyeye, bize yöneleceği ve bizi seveceği bir konuma gelebilelim. Yani sürekli iyilik edenlerden, çokça tevbe edip temizlenenlerden olalım. Takva sahibi, öfkesini yenip birbirini bağışlayanlardan; ibadet üzerinde, günahtan uzaklaşmada ve başa musibet gelmesine karşı sabredenlerden olalım. Birbirimize merhametli olup yumuşak davranalım, affedici olalım. İş hususunda birbirimizle istişarede bulunalım. Her halükarda adaletli davranalım. Birbirimize karşı mütevazı ama kâfirlere karşı şedid olup kınayıcıların kınamasından çekinmeyelim. Muttakilerden, Allah yolunda saf bağlayan, birbirine kenetlenmiş taşlar gibi olalım.
Bizler mezkûr özellikleri kendimizde toplarsak, toplamaya gayret gösterirsek, İnşaallah Cenab−ı Allah’ın sevdiği kullarından oluruz.
Kudsi hadiste geçtiği üzere Cenab−ı Allah birini sevdi mi, onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olur.
Dolayısıyla, sayılan hasletleri kendimizde toplayıp Cenab−ı Allah’ın sevdiklerinden olma neticesinde bizler de şeytan ve dostlarının oyun ve tezgâhlarını, yaptıklarını, yapmaya çalıştıkların görür ve duyar hale geliriz. Bu sayede de hem kendimizi, ailemiz ve akrabalarımızı; hem de arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi ve dostlarımızı şeytan ve avanesinin tuzak ve oyunlarının şerrinden muhafaza edip cehennem ateşinden korumuş oluruz İnşaallah.
Cenab−ı Allah, bizleri de sevdiklerinden eylesin. Sevdiklerinin seviyesine ulaşıp sevdiklerinden olmamız için bizlere esbab hazırların ve esbaba uymada bizlere yardımcı olsun. Âmin.
Allah’a emanet olun.
İnzar Dergisi
[1] Maide: 105
[2] Hicr: 39−40
[3] İbrahim: 46
[4] Buhari, Rikak