Yüz yılı aşkın bir süredir Türkiye yönünü Batı'ya dönmüştür. Avrupa Birliği'ne girmek için uzun yıllardır uyum yasaları çıkarılmaya çalışıldı, hemen hemen her alanda ciddi adımlar atıldı. Toplumumuzun benimsememesine rağmen sosyal hayatın birçok alanında radikal hamleler yapıldı. Türkiye'nin bütün bu adımlarına karşı Avrupa ne yaptı? Hiçbir şey. Peki neden? Çünkü Avrupa dost veya müttefik falan istemiyor bilakis kendine itaat edecek, dilediği şekilde yönlendirecek, lokomotifine vagon olacak iradesiz bir yapı istiyor.
Yıllardır ABD ve Avrupa, Türkiye'nin iç ve dış siyasetinde etkindiler ve istedikleri kişi veya yapıyı istedikleri konuma getirebiliyorlardı. Hatta ülkede darbe yapanlara “Bizim çocuklar” tabirini çok kolay kullanabiliyorlardı. Ancak son on yıldır Türkiye'nin, iç ve dış meselelerinde bağımsız adım atmak istemesi üzerine, sözde müttefikler bir anda düşman kesiliverdiler.
ABD'den sonra Türkiye'nin sözde en büyük müttefiki Almanya'dır. ABD'nin FETÖ liderini koruması ve PYD'ye 629 TIR askeri mühimmat göndermesini bir kenara bırakarak Almanya'nın Türkiye'ye olan düşmanlığına somut birkaç örnek vermek istiyorum.
-15 Temmuz Darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün siyasi, askeri ve yargı mensuplarının Almanya'yı mesken edinmeleri. Türkiye'nin ısrarlı taleplerine rağmen iade konusunda somut bir adım atmamaları.
-PKK, DHKP-C vb. yapıların Avrupa ayağının, Almanya merkezli olması ve burada çok rahat hareket etmeleri.
-Referandum öncesi gerek Sayın Erdoğan, gerekse Bakanların Almanya'daki seçmenlerle yapılması planlanan toplantılara izin verilmemesi.
-Casusluk iddiasıyla Diyanet görevlisi dört imamın evlerine operasyon yapmaları… ve daha sayamadığım onlarca örnek.
Bütün bu olaylar karşısında haklı olarak Türkiye misilleme babında bazı adımlar attı. Şöyle ki;
- Alman Parlamenterlerin İncirlik ve Konya'daki Alman askerleri ziyaret taleplerine izin vermemesi.
-İncirlik'teki Alman askerlerinin Ürdün'e taşınması konusunda Türkiye'nin “Gidebilirsiniz” mesajı vermesi.
-Büyükada'da toplantı yapan sözde “Dünya Af Örgütü” üyelerinin(!) “terör örgütüne yardım etmek” gerekçesiyle tutuklanmaları ve bunlardan birinin Alman vatandaşı olması…
Bu gelişmeler karşısında Türkiye Almanya arasındaki fay hatları iyice gerildi. Özellikle Büyükada operasyonundan sonra ilişkiler iyice gerginleşti. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel, “Türkiye'ye çok sabır gösterdik” şeklinde sert açıklamalar yapıp yaptırımlardan bahsetti. Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın Alman Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak protesto notası verildi. Notada Türkiye'de tutuklu bulunan Alman vatandaşlarının derhal serbest bırakılması istendi. Bunlara cevaben Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Almanya hükümeti bu tavırlarıyla yapılacak seçime yatırım yaptıkları, biz onlar gibi basit hesaplar yerine devlet olgunluğu ile adım atacaklarını…” açıkladı. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, Alman parlamenterlerin açıklamaları… Kısacası ilişkiler kopma noktasına geldi.
Kanaatimce Türkiye, ABD ve Almanya başta olmak üzere tüm emperyalistlere karşı dik duruşunu muhafaza etmelidir. Onların diplomatik ve ekonomik tehditlerine boyun eğmemelidir. İlişkilerin kopması pahasına da olsa taviz vermemelidir. Demokratikleşme maskesi altında İslam âlemini sömüren bu emperyalist devletlere rest çekerek bir an önce yönünü İslam âlemine çevirmelidir. Türkiye bunları yaptığı takdirde hem uluslararası arenada daha iyi söz sahibi olur hem de İslam âlemine umut olur.