Dile kolay altı ay olmuş. Senden sonra yalan dünya, bizi bir hazan mevsimine, bir de kara kışa sardı ya, yeşil kuşların kanatları altında sana her dem bahardır.
Ve senin Halık'ın, emanetini yanına aldıktan sonra nice cemre gönderdi. Kimi suya düştü. Kerbela'dan sonra Fırat'a kaç cemre düşmüştür bilinmez, ama Dicle'ye senden sonra cemre değil aynzelenin sırları, beşinci haremin surları düştü.
Ve kimi de ta toprağın bağrına indi ama senin arkadaşların Fatır ve Saffat'ın avucuna cemre düşeliden bu yana, Cengiz'inki gibi işaret parmakları gökten hiç inmedi. Fethi'nin yüzü de soğuk değil el'an, çünkü o yüze vuslatın cemresi düştü.
Öyle ya Halilürrahman'a yakılan ateşin közüne cemre demişlerdir de, şimdi nisan, “berden” serinleyip selama durdu. Ve sen baharların gönderildiği diyar-ı Firdevs'de, atamız İbrahim'e selam söyle ki İsmail'i emin ellerde ve sabrın zemzeminden içiyor.
Acıları dindiren Sahib'inin adına, uzağa gidenler sizden sonra sancağını taşımak için yola revan oldular. Cennetteki gibi değil belki ama; elvanı, nesyen mensiyya olmuş çiçekler açıyor her taraf.
Ah bir görsen medreselerin meyveye duruşunu ve mescid-mescid camii-camii sümbül verişini. Hem Turan hocaya da söylesen de bir bu yana baksa ellerinde istikbalin tohumlarıyla âlim ve âlimeleri görse.
Altı ay geçmiş de sanki gitmemiş gibisiniz biliyor musunuz? Habibullah'ın anıldığı her mekânda gölge-gölge sizi izleyenler var. Ve hiç olmadığı kadar tekbir çeken diller ve bayrak sallayan eller var da, inan hep arkasında siz varmışsınız gibi bakanlar var.
Hele platforma mizgînî-mizgînî diye çıkan çocuklar, bu yıl öyle şevkli, öyle coşkulu söylüyorlar ki, gözbebekleri gülerken içinde siz varsınız. Peygamber Sevdalıları diye inleyen meydanlarda, Hasan'ın ve Riyad'ın sesi de duyuluyor. Salavatları sayanlar, Cumaali'nin salavatlarını da sayıyorlar.
Düğünlerde bir başkalaştı. Ya Allah Ya Allah diye sermila tutanlar arasında omuzları arasına sizi alanlar da var, sizi görmüş olmak için o düğüne koşanlar da. Sohbet meclislerinde çoğu kez, şöyle sağlı sollu bakıyoruz, yerinizde misiniz diye.
Ölseydiniz yokluğunuzdan bahsedecektik ama varlığınız da güneş gibi göz kamaştırıyor. Ve varlığınızdan haberdar olmak, içimizi ısıttığınızı, yolumuzu aydınlattığınızı bilmek bizim belki de yaşam emaremizdir.
Siz nidâ edince öyle gençler duydu ki sesinizi, sizin ahdinizden azıcık inhiraf etseler neredeyse yüzünüze bakmaya utanıyorlar. Ve bıraktığınız gibi hatta ondan çok daha güzel kavuşmak istiyorlar size.
Vakti saymak dünyadakilere mahsustur da sizin yaşadığınız hayatın zembereği yoktur. Biz şemsi ve kameri olarak her ne sayıyorsak, size ve Şehid Rehberlere, önderlere olan hasretimizin takvimidir. Ve biliyoruz ki siz ise, sancağınızın tüm memlekette izzetle dalgalandığı gün için yaprak koparıyorsunuz.
Hani; ‘Keşke Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve beni ikrâm edilenlerden kıldığını kavmim bilselerdi!'(Yasin 27) demiştin ya. Evet keşke bilselerdi, seninle dirilenleri, tenha köşelerde senin için gözyaşı dökenleri, yönünü sana çevirenleri, yemin edenleri.
Ve sizi katlardan atıp, taşlayanlar, yakanlar, ezenler keşke bilselerdi, gönüllerde yerlerinin kalmadığını, nefret ve lanetle anıldıklarını. Ve o yüzden anlasalardı, kurdukları o büyük hayallerin yıkılıp altında kalacaklarını.
Kıyamet kopmasa şu dar-ı fenada, bahardan sonra yaz gelir biliyorsun. Kovanlardan bal sağılır, ekinler hasad edilir, ürünler toplanır. Sizin oralardan gönderilen nimetler, burada berekete, hayır hasenata dönüşür. Rızık sevince, sevinç şükre kalbolur. Şu anda bahar da sizsiniz yaz da, kovan da sizsiniz, tarla da mahsül de..
Ve sizi daha önce tanımayanlar da dahil, ‘sizi hiç unutmuyoruz' derken bir daha sevindirmek istedim.