Bugünlerde Amerika'nın Türkiye'ye yönelik yaptırımları ve İran'a ambargo kararını yürürlüğe koyması konuşuluyor.
Bundan kısa bir süre önce gündemde Kuzey Kore ve ona karşı hazırlanan ambargolar konuşuluyordu.
Türkiye'ye karşı “Gezi olayları” süreciyle beraber ciddi bir operasyonun yürütüldüğünü sanırım herkes fark etti. 15 Temmuz darbe girişimi ile en önemli hamlede bulunuldu; ama başarısız oldular. Bu olaylarda ve operasyonlarda Amerika'nın eli net olarak fark edildi ve bu kamuoyu kadar yöneticiler tarafından yüksek sesle dile getirildi.
15 Temmuz darbecilerinin etkisi kırılmaya başladığında bazı siyasal analizciler kısa süre içerisinde ekonomik bir operasyonun devreye gireceğini söylediler; ama hükümetten buna karşılık önlem anlamında ciddi bir adım atılmadı.
24 Haziran'a kadarki “kontrollü operasyon” ondan sonra agresif bir şekilde kendini göstermeye başladı. Dolar üzerinden piyasaların manipüle edilmesi, güven ve istikrarın olmadığı hissini vererek yatırımların yapılmasının engellenmesi, bölgesel ticaretin engellenmeye çalışılması gibi adımlar atıldı. Öyle ya İran'a uygulanacak bir ambargo en fazla Türkiye'yi vuracak. Türkiye yüzde 11, 1 ile İran'ın en önemli ticaret ortakları arasındadır. Türkiye, İran'la ticarette Çin (%27,5), Hindistan (%15,1) ve Güney Kore'nin (%11,4) ardında dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye her ne kadar ambargo konusunda “Beni ilgilendirmez, ben ticaretime devam ederim” havasındaysa da atacağı adımlarla yaptırımların kapsamına alınması her an mümkündür.
Gelelim İran'a yönelik ambargolara…
1979'da gerçekleşen devrimden beri İran sürekli ambargolarla karşı karşıyadır.
Devrimden hemen sonra Amerikan elçiliğinin işgali sonrası İran'a yönelik ilk ambargolar devreye konulmuştur. O dönemki Amerikan başkanı Jimmy Carter'ın talimatıyla İran'a ait 12 milyar dolarlık bir paraya el konuldu. Amerikan elçiliğindeki rehineler 444 gün sonra salıverildiğinde ve sonrasında da el konulan 12 milyar dolar para İran'a verilmedi.
8 yıl süren İran-Irak savaşında Amerika ve onunla beraber hareket eden ülkeler İran'a silah ambargosu uyguladılar. Kendi uyguladıkları ambargoyu kendileri delince “İrangate skandalı” patlak verdi ve çok sayıda Amerikalı istihbaratçı ve bürokrat görevini bırakmak zorunda kaldı.
Muhammed Hatemi'nin görev süresi içinde gevşetilen ambargolar, Ahmedinecad'ın cumhurbaşkanlığı döneminde yine sıkı bir şekilde uygulanmaya başlandı.
İran'ın güvenlik konseyinin 5 üyesi ve Almanya ile yürüttüğü nükleer müzakerelerin anlaşma ile sonuçlanması Hasan Ruhani açısından büyük başarı sayıldı. Ruhani 2015 Temmuz'da yaptığı açıklamada “ambargoların kalkacağı” müjdesini verdi.
israil hem müzakerelere hem de anlaşmaya tepkiliydi. Görüşme süreci devam ederken defalarca İran'ı, ‘nükleer tesislerini vurmakla' tehdit etti.
Donald Trump, seçim sürecinde eğer kazanırsa anlaşmadan çekileceğini söyledi ve dediğini yaptı.
israil'in nükleer silah sahibi olmasını hiç gündeme getirmeyen Trump, ambargo kararları için “bölgenin silahlanmasına izin vermeme” gerekçesini ileri sürdü.
Gerek Türkiye, gerekse de İran'a yönelik yaptırım ve ambargoların amacı toplumsal kaosların fitilini ateşleyerek yönetim değişikliklerinin önünü açmak. İran, kırk yıla yakındır aralıklı olarak maruz kaldığı ambargolara alışkın olduğu için süreci nispeten daha kolay atlatabilir; ama Türkiye'nin durumu öyle değil. Dengelerin daha tam olarak oturtulmadığı yeni bir sisteme geçmiş olan Türkiye, Amerika ile çok fazla içli-dışlı olan “büyük sermayesi” ve küresel sisteme entegre bir şekilde hareket eden finans sisteminden dolayı büyük handikaplarla karşı karşıyadır.
Ve en ilginç olan da şu: Doların yükselişi tüm piyasaları rahatsız ederken hükümetten kesin ve kararlı herhangi bir adımın atılmamış olması…