26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında cereyan eden Malazgirt Meydan Muharebesi öncesinde, Romen Diyojen, sayısı 100.000'i bulan tam donanımlı bir ordu hazırlayarak Doğu'ya hareket eder. Alparslan, Diyojen'in böylesi büyük bir ordu ile hareket ettiğini haber alınca endişeye kapılır ve sayıları 30-35 bin civarında olan ordusu ile İmparatorla mücadele edemeyeceğini düşünerek çareler aramaya koyulur. Tabi tek bir çare vardı. O da ordunun sayısını arttırmaktı. Bunun üzerine bir plan yapılarak, Bizans ordusunda paralı olarak görev yapan Uzlar ve Peçenek Türkleri ile temasa geçerek onları Alparslan'ın ordusuna katmaya karar verildi. Alparslan'ın casusları Peçenekler ile Uzlarla görüşerek "Siz de Türksünüz, biz de! Tarihi düşmanımız olan Avrupalıların safında kan kardeşlerinize karşı nasıl savaşırsınız? Gelin bize katılın" denildi. Peçenekler ile Uzların tek bir sorusu oldu: "Size katılmak için bize ne kadar vereceksiniz?" Bu soru karşılığında küçük çaplı bir şaşkınlık yaşayan Alparslan'ın casusları; "İmparator ne verdiyse aynısı..." Bu cevap Peçenekler ile Uzlar'ı pek tatmin etmedi ve Alparslan'ın adamları tekrar, "Savaştan elimize geçen ganimetten askerimize ne kadar düşerse size de o kadar" gibisinden bir teklif ettilerse de Peçenekler ile Uzlar arasında pek itibar görmedi ve uzlaşma sağlanamayınca Alparslan'ın adamları çaresiz bir vaziyette elleri boş dönerler.
Bu olumsuz haberi alan Alparslan, son umudunu da yitirmiş olmanın verdiği durumla bir umut olur diye, Vezirlerini ve komutanlarını toplayarak onlara: Amca çocuklarımıza gidin!..." der. Yani Kuzey Irak'taki Kürtler... Bunlar asker bile değillerdi, çiftçi ve çobandılar. Teklif değil, sadece haber verilen bu amca çocukları tereddüt etmeden gelip Alparslan'ın ordusunda görev aldılar ve üzerlerine düşeni layıkıyla yerine getirdiler…
Bu amca çocukları İstanbul'un Fethi'nde, Mohaç'ta, Viyana'da, Trablusgarp'ta, Yemen'de, Kutu'l-Amare'de, Filistin'de, Çanakkale'de, Sakarya'da, Lozan'daki Masa'da, Kıbrıs'ta amca çocuklarının yanında yer aldılar… (Mehmet Çelik; Tarihin Hafızası)
‘…Az önce 10 bin Kürt de Sultan'a katılmıştı. Bununla beraber (sultan) Tanrı'dan sonra buyruğundaki 4 bin kişilik hassa askerine güveniyordu…' (Sıbt İbnü'l-Cevzi "Mir'atü'z-zeman fi Tarihi'l-âyan)
"Sultan Alparslan'a Kürtlerden ve sâir kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı…" (İbnü'd-Devaddari-Kenzü'd-Dürer ve Câmiü'l-Gurer)
Bugün Malazgirt Zaferinin 947. Yılı kutlanmaktadır. Bizans'a karşı kazanılan bu zaferle salt Anadolu'nun kapıları Müslümanlara açılmakla kalmamış, İstanbul fethinin müjdecisi ve Avrupa içlerine kadar gerçekleşecek akın ve fetihleri de beraberinde getirmiştir.
Bu fetihler gerçekleşirken Türklük ve toprak kazanma adına değil, İslam uğruna, din uğruna, küffarla savaş adına yapıldı. Bu ruh ve anlayış, Selçukluda, Osmanlıda böyle oldu. Anadolu'yu işgal eden dönemin emperyalistlerine karşı böyle oldu, 15 Temmuz askeri cuntasına karşı böyle oldu. Ne zaman ki mesele Türklük meselesine indirgendi; bölünme, tefrika, yıkım, maddi-manevi işgal ve kölelik dönemi başladı.
Yıllardır sönük geçen, salt klasik bir törenle kutlanan Malazgirt zaferi, Amerika ile olan sürtüşme ve ekonomik savaşa denk gelmesiyle farklı bir hava ve atmosferde kutlanmasına karar verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşecek tören bir dizi etkinlikle devam edecek.
Kutlamaların geniş katılımlı, şaşaalı, günlerce sürmesinden ziyade Malazgirt ruhuyla kutlanması önemli.
Amca çocukları Kürtlerin, kardeşleri Arap ve Kafkas Müslümanlarının akıl, ilim ve askeri gücünden yoksun Türkler; kalabalık Bizans gücü, Batı'nın kolektif aklı ve doları karşısında bir şey yapamaz ve başarı şansı yoktur. Aynı şey Kürt'ler, Araplar ve diğer kardeşler için de geçerlidir.
Gün; amca çocukları ve kardeşlerin aralarındaki kırgınlık ve dargınlıkları, ırksal taassup ve anlayışı bir kenara bırakarak Bizans'ın çocuklarına karşı 947 yıl önceki kardeşlik ruhuyla kenetlenerek mücadele etme günüdür.