Herhangi bir amelde ruhun yokluğu, o amelin verimsiz olduğu anlamına gelir. Maddi anlamdaki beden açısından düşündüğümüzde, bedenin içindeki ruh olmazsa beden değersizleşir, anlamsız olur ve çürür. İnsanın ölümüyle ruh çıkarken cesetten beden; toprak altında böceklerin, yılanların yemi olur. Yani maddi anlamdaki beden ruhla değer bulur. Tabi ki bunun ikisi birbirine geçirilmiş, kenetlenmiş ve ayrılmaz ikilidir. Beden ve ruh ilişkisi amel ile ruh ilişkisinin aynısıdır. Ne sadece ‘içimde, niyetimde ruhumda kalsın, maddi anlamda amele dökmeye gerek yok’ anlayışı, ne de sadece ‘maddiyattır asıl olan’ diyen materyalist anlayış doğrudur. Vasat bir anlayışla önemli olan ikisinin birlikteliğidir.
Amelle ruh ilişkisini hayatın her sürecinde, her döneminde, her aşamasında yaşamalıyız. Ruh yapısı önemli olduğu kadar amel de önemlidir. Zaten ruh binası sağlam inşa edilirse amel kendisini çok güzel yansıtacaktır.
Bu minvalde hemen biz bayanları ilgilendiren bir ayetle karşı karşıyayız. “Mümin kadınlara da söyle. Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar. Irzlarını korusunlar ziynetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar.”(Nur-31) Dikkat edersek ilk etapta gözleri haramdan kaçınma emri vardır. İlk önce aslında işin ruh boyutunda bir eğitme vardır. Sonrasında örtünme ayeti. Yani ilk önce gözleri haramdan kaçındırma. Ruh bilincinde takva elbisesini giymek. Ruhi yanımıza haramlığı aklettirmek ve sonrasında tesettüre bürünerek ruhla amel bütünlüğünü sağlamak ve ayeti yaşamak... Yoksa sekiz kat kumaşa bürünülse eğer o ruhta bakışları koruma, bakışlara takva elbisesini giydirme olmazsa ve hep olası bir durumda fitneye sebep olunsa o sekiz katın bir kıymeti kalır mı? O en mükemmel tesettür dahi amacından uzaklaştırılıp yozlaştırılır.
En küçük bir amelin dahi niyeti önemlidir. Ve o niyet soyut anlamda ruh eksenine girer. Eğer niyet kamil değilse amel anlamında yapılacak onca gösterişli iyiliğin hiç değeri olur mu?
Amellerimizi güzelleştirecek olan ruhumuzdaki etkidir. Ruhumuzdaki mana aleminde gezinirken bir ameli yapmadan önce hissetmek önemlidir. Saatlerce anlamı bilinmeden zikirler çekilebilir. Bu işin sadece dil yani amel boyutudur. Ama sadece bir nefeslik zikir, ilk olarak ruhun tefekkür ikliminde gezinip sonra dile dökülmesi o kadar etkili olacaktır ki... Yani işin ne sadece amel tarafı ne de mana... Her ikisi de ama kamil manada...
Bu bütün ibadetlerimiz için geçerlidir. Bir Hocanın namaz hakkındaki şu veciz sözü harekete dayalı ibadetlerin de ruh ve mana yönünden ehemmiyetini açıklıyor; “Asıl namazı ruh kılar, beden de ona eşlik eder.”
Konumuz açısından Mekke dönemine bakmak yeterlidir. 13 sene sadece imana dayalı bir eğitim olup amel boyutunu Medine’de görüyoruz. Yürekleri her türlü pislikten arındırıp, iman kalesini gönüllere inşa edip, ruha saf bir tevhit akidesi yerleştiriliyor. Çok sonrasında da bir içki yasaklanması ayeti indiğinde de ashab-ı kiram hiç terettüt etmeden evdeki tüm içki şişelerini kırıp sokağa döküyorlar. Hakeza bir örtü ayeti indiğinde sahabe hanımlar hemen bir kumaş bulup başlarını örtmek için yarışıyorlar adeta. Yani amel boyutu sıkıntısız ve bizlere örnek olacak bir şekilde yerine getiriliyor. Çünkü ruhi eğitim tam manasıyla hasıl oluyor.
Günümüz içinde bir amel yapılacaksa bunun ilk olarak ruhta idrak edilip, niçin yapılacağının farkına varıp, amacı doğru teşhis edilmelidir. Bugün bunun böyle yapılmamasının en büyük örneği tesettürün bugün geldiği haldir. Amaç vücut hatlarını belli etmeyecek bir tesettür olması gerekirken günümüzde bunun tam tersi sergileniyor. Elbetteki bu tesettürünün ruhunu anlayamamaktan doğuyor. Ruhu, özü, amacı bilinse bu kadar şekilden şekle, renkten renge bürünüşü çoğalmayacaktır. Her halükarda bir amelin ruhi yanı önemsenmeli ve anlaşılmalıdır.
Baki Muhabbetle...