Mü’minlerin emiri Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun), Resulullah (sav) den şöyle dediğini işittim, demiştir: ‘Ameller ancak niyetlere göredir ve herkes için ancak niyet ettiği şey vardır. Bu nedenle kimin hicreti Allah’a ve Resulüne ise onun hicreti Allah’a ve Resulü’ne olur. Kimin de hicreti kavuşmak istediği dünya ya da nikâhlamak istediği bir kadın için ise hicreti hicret ettiği şeye olur.’ (Riyazussalihin)
İslam’ın tertemiz, huzur dolu dünyasına kavuşup iki saadeti birden bahşeden sıhhat dolu havasından teneffüs etmek için parlak ve nurlu hadis yolculuğuna -İmam Buhari ve İmam Nevevi gibi İslam ümmetinin rehberleri olan mübarek zatlara uyarak- bu hadis-i şerifle başladık. Umudumuz o ki, Kerim ve Rahim olan Rabbimiz bizi o mübarek zatların feyiz ve bereketinden nasiplendirsin, niyetimizi rızasına uygun halis kılsın ve şeytan ve nefs-i emmarenin çirkin hilelerinden muhafaza buyursun.
Hadis-i Şerif’in açıklamasına geçmeden önce şunu özellikle belirtmek istiyorum: Ayet ve hadislerden hüküm çıkarmak müctehidlerin işidir. Biz ancak manası son derece açık olup başka manalara gelme ihtimali olmayan nasslara mana verebiliriz. Bunların dışındaki ayet ve hadislerin manalarını ve taşıdıkları hükümleri İslam ümmeti içinde ilmiyle, adaletiyle ve eminliğiyle tanınmış âlimlerimizin eserlerine müracaat ederek açıklayabiliriz.
Yukarıdaki hadis-i şerifte dört cümle vardır. Bunları tek tek ele alarak açıklayalım.
1-“Ameller ancak niyetlere göredir.” Yani amellerin sahih ve geçerli olması için niyetinin getirilmesi lazımdır. Niyeti getirilmeyen ibadet sahih değildir. Zira niyet ibadetin bir parçasıdır.
Hadis-i şerifteki “Ancak” kelimesi hasrı (mahsusluğu) ifade ettiği için “Niyet olmaksızın amellerin geçerliliği söz konusu olamaz” manasını verir.
“Ameller” amelin çoğulu olup buradaki kullanışı itibariyle umumiyet ifade eder. Yani, bedenle yapılan tüm davranışlar demektir. Ancak burada kastedilen; abdest, gusül, namaz ve oruç gibi ibadetlerdir. Buna delil, bazı âlimlerin de ifade ettiği gibi “fiiller” yerine “ameller” kelimesinin gelmesidir. Ezan, zikir ve kıraat gibi sözlü amellerde niyete ihtiyaç olmadığı için buradaki amellerin kapsamına girmezler. (Delilül Falihin -riyazussalihinin şerhi-, C.1)
“Niyetler” niyetin çoğuludur. Her bir ibadetin kendine has niyeti olduğu için çoğul şeklinde gelmiştir.
Niyet; sözlükte kast etmek demektir. Şeriatta ise bir şeyin yapılmasıyla beraber onu kast etmek demektir. Niyet getirme zamanı ibadetin ilk başlama anıdır. Bu nedenle ibadetlere başlarken niyet getirilmelidir. Abdest, gusül ve namazda olduğu gibi… Oruç ve zekâtta ise bu beraberlik zor olduğu için önceden de niyet getirilebilir. (Delilül Falihin -riyazussalihinin şerhi,- C.1)
Niyetin yeri kalptir. Bunun için sadece dil ile söylenen “Abdest almaya niyet ettim” gibi sözler niyet için yeterli değildir. Selef-i salihin alimlerimiz niyetin kalpte getirilmesine yardımcı olması için dil ile de söylenmesinin sünnet olduğunu beyan etmişler.
Şafii âlimlerine göre bu hadisi şerif niyetin tüm ibadetlerde farz olduğuna delildir. Abdest ve gusül gibi ameller de ibadet olduğu için onlarda da niyet getirmek farzdır.
İmam Ebu Hanife (ra)’ye göre ise hadisin manası şöyledir. “Amellerin sevap açısından kâmil olması ancak niyetledir” (İanetüttalibin: C: 1 Şafii Fıkhı) Dolayısıyla bu hadis niyetin ibadette farz olduğuna delil değildir. Abdest ve gusül gibi taharet vesileleri de ibadet olmadıklarından dolayı niyetleri farz değil sünnettir. (İbni Abidin, C: 1, Hanefi Fıkhı)
İşte bu nedenle Şafii ile Hanefi mezhepleri arasında farklılık meydana gelmiştir.
2-“Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır.”
Birinci cümlenin; amellerde niyetin gerekli olduğunu, niyet olmadan amelin sahih olmayacağını ifade ettiğini söyledik. Bu ikinci cümle ise; niyet getirildiği vakit ibadetin bizzat tayin edilmesi gerektiğini ifade eder. Mesela bir kişi namaz kıldığı zaman hangi vaktin namazını -öğle ve ikindi gibi- kıldığını, vakti belli olan nafile ise -vitr ve kuşluk namazı gibi- hangisi olduğunu tayin etmesi gerekir. Yoksa niyeti geçersizdir. Hakeza bu cümle de amelin karşılığının, ameli işleyen kişinin iyi veya kötü olan niyetine bağlı olduğunu da ifade eder. Mesela; niyeti Allah’ın emrine uymak ve O’nun rızasını gözetmek ise karşılığında sevap; riyakârlık veya başka kötü şeyler ise ceza ve ikab olacağını beyan eder. Nitekim üçüncü ve dördüncü cümleler buradaki kapalılığı hicret örneğiyle açıklayarak tafsil eder. (Delilül Falihin riyazussalihinin şerhi, C.1)
3-“O halde kimin hicreti Allah’a ve Resulüne ise hicreti Allah’a ve Resulü’ne olur” Yani kim Allah’ın ve Resulü’nün emri olduğu için Allah’ın ve Resulü’nün rızasını kazanmak niyetiyle hicret ederse, Allah (cc) onun hicretini o şekilde kabul eder ve buna karşılık ona mükâfat ihsan eder.
4-“Kimin de hicreti kavuşmak istediği dünya malı ya da evlenmek istediği bir kadın için ise hicreti hicret ettiği şeye olur.” Yani niyeti bu ise o da dünyalıklarına kavuşur. Onun hicret esnasında çektiği cefa ve eziyetlerin karşılığı kastettiği bu fani lezzetlerdir. Ahiret sevabında ise nasibi yoktur.
Taberani’nin ibni Mes’ud (ra)’dan rivayet ettiğine göre ibni Mes’ud (ra) şöyle demiştir: “İçimizde bir adam vardı. Ümmü Kays denilen bir kadına evlenme teklif etti. Kadın ise hicret etmeyinceye kadar kendisiyle evlenmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine adam hicret etti ve o kadınla evlendi. Bu nedenle biz ona ‘Ümmü Kays’ın muhaciri’ derdik.” İbn-i Allan der ki: “Her ne kadar böyle bir şey yapmak haddi zatında mübah dahi olsa asıl maksadını gizleyip Allah (cc) rızasını gözettiğini ima etmesi kötü ve çirkindir.” (Delilül Falihin -riyazussalihinin şerhi,- C.1)
Fethül ilah adlı kitapta geçtiğine göre hadisin sebebi Taberani’nin rivayet ettiği bu olaydır.
Resulullah sallahu aleyhi ve sellemin hicret örneğini vermesinde şöyle bir incelik de vardır.
“Herkese ancak niyet ettiği şey vardır” denilince, tüm amelleri kapsayan bir örnek verilmiştir ki o da hicrettir. Hicret, emir ve nehiy olarak tüm amelleri kapsar. Çünkü sözlükte terk etmek manasına gelen hicretin, terk edilmesi gereken nehiyleri kapsadığı açıktır. Emirler de ancak nefsin heva ve heveslerinin terk edilmesiyle yerine getirilebildikleri için onlar da hicretin manası kapsamına dâhil olurlar.
İslam’da hicretin manası ise; dinde fitneye girmemek için küfür diyarını terk edip İslam diyarına gidip sığınmaktır. Hicretin farz olması kıyamete kadar bakidir. “Fetihten sonra hicret yoktur” hadis-i şerifinin manası ise şudur: “Mekke fethedildikten sonra Mekke’den başka bir yere hicret etmek yoktur. Çünkü Mekke’nin kendisi de artık Darü’l İslam olmuştur.”
Hicretin hakikati Allah’ın sevmediği tüm şeyleri terk etmektir. Zira Resulullah (sav): “Muhacir Allah’ın nehyettiği şeyleri terk eden kişidir” diye buyurmuştur. (Delilül Falihin -riyazussalihinin şerhi,- C.1)
Bu açıklamalardan anlaşıldı ki İslam’da niyet çok önemlidir. Yapılan işlerden elde edilecek sevap, niyet ile belirlenir. Mesela namaz kılarken niyet Allah rızası ve Allah’a kulluk için ise bu davranıştan sevap beklenir. Niyet bunun dışında bir şey içinse sevabı yoktur. Müslüman bir kişi niyetini güzelleştirmek suretiyle tüm davranışlarını ibadete çevirerek hem dünyadaki meşru lezzetlere hem de ahiret sevabına nail olabilir. Yine hac ibadetini yaparken niyet gezmek, dolaşmak ise bu davranış bir seyahat olmuş olur. Yemek yiyen bir kimse bu yemeğini, Allah’a ibadet eden bedeni ayakta tutmak için yerse yemek yemedeki niyetinden dolayı sevap beklenir. (Tecridi Sarih Muhtasarı)
Dış görüntüsü İslam’a uygun davranışlarda niyet İslam’a uygun değilse bu davranışın sonu olumlu olmayacaktır. Diğer taraftan dış görüntüsü İslam’a uygun olmayan; ama niyetin iyi olduğu davranışlar da zahire göre değerlendirilir, niyete bakılmaz. Bu, kulların değerlendirme yapacağı hususlardır. Ancak Allah, niyeti göz önüne alarak dilediği şekilde değerlendirme yapabilir.” (Tecridi Sarih Muhtasarı)
Sonuç olarak; Hadis-i Şerif’ten istifade edilen hususları maddeler halinde sıralayacak olursak:
-İbadetlerde niyet getirmek farzdır.
-Hangi ibadet için niyet getirilirse o ibadetin ismi bizzat belirtilmelidir. Yoksa niyet geçersiz olur.
-İbadetlerden sevap alabilmek için niyetin halis olması gerekir.
-Niyet Allah rızası için olmasa ibadetin sevabı zayi olur. Hatta çoğu zaman yapılan ibadet günaha ve cezaya neden olur.
-Dış görüntüsü İslam’a uygun olan davranışlarda niyete bakılır.
-Dış görüntüsü İslam’a uygun olmayan davranışlarda ise niyete bakılmaz, zahire bakılır.
-Bir kişi niyetini gizlese dahi Allah (cc) onu bilir ve açığa çıkarıp salih kullarına bildirebilir. Dolayısıyla kişi sadece kendini kandırmış olur.
Allah (cc) bizi ve tüm Müslüman kardeşlerimizi halis niyete ve tam bir ihlâsa muvaffak eylesin, nefsin çirkin hile ve oyunlarından muhafaza buyursun. Âmin
İnzar Dergisi