Kürtler, ümmetin asli unsurlarındandır. İslam'la şereflenince vahyin hayat bahşeden kaynağından beslenmiş, dünyevi ve uhrevi değer kazanmışlardır. Çok değerli devlet adamı, komutan, düşünür, ilim ve irfan ehli şahsiyeti bağrından çıkarmıştır. Kürtler, ümmetin ve insanlığın iftiharı olmuşlardır. Ümmet kazandıkça onlar da kazanmış, sevinciyle sevinmiş, üzüntüsüyle de üzülmüşlerdir. Kürtler, hep ümmetle birlikte hareket etmiş, ırkçılık ve milliyetçiliğin hastalık ve sarhoşluğuna kapılmamış, konjonktürel şart ve ortamları fırsat bilerek kardeşlerine asla ihanet etmemişlerdir. İhanet eden bir güruh, İslam dışı fikir ve ideolojilerden beslenen Kürtler de var olmuşlardır.
Ümmetin gerilemesi, zayıflamasıyla Kürtler de büyük mağduriyet ve sıkıntılar yaşamış ve halen de yaşamaktadırlar. İslam topraklarını işgal eden güç ve fikirlerle mücadelenin yanında adı Müslüman ama zihniyet olarak Müslüman olmayan iç düşmanlarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Türk, Arap ve Fars laik ve milliyetçilerinin hışmına uğramış, dilleri ve dinlerinden koparılmaya çalışmışlardır Halepçe, Dersim ve Zilanları yaşamış olmalarına rağmen kahir ekseriyet ‘ümmet' şuuruyla hareket etmektedir.
Ümmetin bölük pörçük vahim durumu, ırkçılığın oluşması, karşı karşıya kaldıkları tehlikeleri tek başlarına bertaraf etmekten uzak olan Kürtleri ister istemez dış güçlerle işbirliğine girme, akabinde de taşeron olmayı kaçınmaz bir hale getirmiştir. Ne yazık ki Emperyalistler bu durumdan istifade etmiş, çıkarlarını muhafaza etmek için bir Kürtleri bir te'dip sopası olarak kullanmıştır. Ki Kürtleri bilinçli olarak devletsiz bırakan ve dört parçaya ayıran da o dönemin emperyalist gücü İngiltere'dir. Çıkar ve menfaatleri bittiği an kendi kaderleriyle baş başa bırakmıştır.
Kürtler sadece dış güçler tarafından değil yerine göre bölgesel ülkeler tarafından da birbirlerine karşı kullanılmıştır. Kendi Kürtlerini vatandaş dahi görmeyen bir Suriye, Kürtlerin hakkını savunma iddiasıyla ortaya çıkan Pkk'yi yıllarca desteklemiştir. Kürt kelimesini dahi kabul etmeyen Türkiye, Irak ve İran Kürtlerini yerine göre kışkırtmıştır.
Kürtlerin tarihinde ne kadar isyan, başkaldırı ve kıyam varsa o kadar da kıyım, katliam ve ihanet vardır. Qazî Muhammed'e Rusların ihaneti, Melle Mustafa Barzani'ye Amerikan ihaneti, Körfez Savaşında Kürtleri Saddam'a karşı kışkırtan Amerika ve İngilizlerin ihaneti, bunun sonucunda Kürtlerin kadın, çocuk denilmeden kıyımdan geçirilmesi hafızalarımızda canlı olan birkaç örnektir.
Gelelim Pkk ile aynı kodlara sahip ve Suriye uzantısı olan Pyd'ye: Suriye'deki olaylar başlayınca Türkiye'ye karşı bir koz olarak Esed tarafından bazı Kürt bölgeleri PYd'nin kontrolüne bırakıldı. Bu danışıklı dövüş ‘Rojava Devrimi' diye Kürt halkı ve dünyaya yutturulmaya çalışıldı. Suriye'de Işid, bir aktör olarak çıkartılıp Işid ile savaştırıldı. Radikal dinci, kafa kesen canilerle savaşan Pyd, sempatik, çağdaş, laik diye medyada olabildiğince parlatıldı. Amerika ve Batı'nın desteğini arkasına alan PYd, Kürt, Arap, Türkmen demeden kendisine karşı olan herkesi tasfiye etme ve yok etme yoluna gitti. Hâlbuki arkasına birazcık baksa başına gelecekleri ve kendisini bekleyen hazin sonu görecek.
Amerika ve diğer dış güçler Suriye'den ve bu topraklarda ilelebet kalamaz ve çekilecek. Bu toprakların sahipleri Türkler, Araplar, Kürtler, Farslar ve diğer halklardır. Bu halklarla düşmanlık temelinde hiçbir güç ve yapı hayatını sürdüremez. Amerika ve dünya küfrünün sonsuz desteğini arkasına alan, elinde nükleer silah olan Siyonist israil dahi, kendini güvende hissedememekte, yok olma kâbusunu yaşamaktadır. PYd'de bölge haklarının kin ve nefretini kazanarak, Amerikan bayrağı altına sığınarak bu topraklarda hayatını sürdüremez ve güven içinde olamaz. Amerika'nın kendilerini yüzüstü bırakmasıyla bölge halklarının ve devletlerinin hışmına uğrayacak, bu hışım sadece kendisiyle sınırlı kalmayacaktır. Çare; ihaneti görerek bedelini darağacında ödeyen Qazi Muhammet'in vasiyetnamesinde söylediklerini hayata geçirmekle olacaktır.
‘Bu dünyada, birkaç günlük ve önemsiz bir yaşam uğruna kendinizi düşmana satmayın. Birbirinize siyasî, maddî, manevî ve namus alanlarında ihanet etmeyin. Çünkü hain, Allah'ın ve insanların huzurunda suçludur, ihanet döner haini vurur. Allah'a, Peygamber'e (Allah'ın selamı üzerine olsun) ve Allah'ın yanında olan her şeye inanın, iman edin. İbadetlerinizi aksatmayın, dinî vecibelerinizi yerine getirmede güçlü olun…'