Suruç patlaması ve sonrasında yaşananlar, Türkiye'nin Amerika ve yerli-Sol işbirlikçi tayfalar arasında bir evcilik oyununa sahne olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Tıpkı Gezi süreci gibi, 6-8 Ekim vahşi kalkışması gibi. Oyun büyük, ancak küçücük taşeronlar üzerinden yürütüldüğü için genellikle kamuoyu, göz önünde zıplayan taşeron örgütler üzerinden meseleyi okumaya mâhkum edilmektedir.
Suruç patlaması çok basit bir şekle indirgenerek değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Güya “Barışsever” bir grup, bavullarına doldurdukları sevimli ayıcıklarla Kobani'ye geçecek ve çocukların sevinmesine bir nebze de olsa katkı sunacaklardı. Ancak “Barbar IŞİD”, bu “insani” eyleme bile tahammül edemedi ve o “barış güvercinlerini” patlatıverdi!
Bakmayın siz, “anti emperyalist” şarkılarla büyütülen o gençlere. Oraya toplatılıp patlatılan o gençler elbette küresel oynanan şeytani oyunların farkında değillerdi. Zaten ideolojik sermayeleri, küresel-şeytani oyunları sezecek durumda da değildir. Şeytani düğümde asıl mesele organizatörlerdedir.
Bakmayın siz IŞİD üzerinden yapılan dezenformasyona. Asıl mesele, Türkiye'nin yeniden şekillendirilen Suriye politikasında nerede durması gerektiğiyle ilgili. Türkiye'nin Suriye politikasının eğriliğini elbette tartışmayacağız. Ancak Amerika'nın şu anda yürüttüğü Suriye politikası, Türkiye'nin yürütmek istediği politikayla uyuşmamaktadır. Amerika'nın bölge politikası sadece Suriye'yi kapsamamaktadır. Suriye, bölge politikasının sadece bir halkası. Türkiye ise Suriye'de önce rejimin düşürülmesine, olmayınca PKK/PYD üzerinden yürürlüğe konulan “koridor” politikasına kilitlendi.
İşte Türkiye ile Amerika arasında en büyük tezat da bu noktada nüksediyor. Uzun zamandır dışardan gelen hava akımı, içerdeki bunaltıcı esintiyle birleşerek büyük bir fırtınaya dönüştürülüyor. Fırtınanın estirdiği tek şey ise, AKP hükümetinin IŞİD'in en büyük destekçisi olduğu şeklinde olmaktadır. AKP hükümeti yemin billah etmesine karşın bir türlü yaranamıyor, kimseyi ikna edemiyor.
O halde nedir mesele?
Şu “koridora” bir bakalım. İlkin Türkiye'nin Suriye politikasına karşı bir tepki, biraz da “kontratak” kabilinden Suriye rejimi, Rojava bölgesini PKK/PYD'ye emanet bıraktı. Türkiye henüz bu hamlenin üstesinden gelemeden şartlar değişti, kartlar yeniden karıldı. Suriye rejiminin “oyuncak” niyetine kullandığı PKK/PYD kartını bu kez Amerika devraldı. Ne zaman? “IŞİD'le Mücadele” tantanasının koalisyona dönüşmesiyle beraber.
Amerika, “hava gücü” oluşturdu, ancak lüzumu vurgulanmasına rağmen kendi Conilerini karadan sahaya sürmeyeceğini belirtti. Hem kara birlikleri lüzumluydu, hem de kendi askerlerini “mayın tarlasına” sürmeyecekti. Bu durumda kapısını çalacağı “stratejik ortağı” belliydi; Türkiye!
Türkiye, bir yandan Amerika'nın PYD kartına oynamasına itiraz etti, bir yandan da kara birliği olmaya yanaşmadı. O halde Amerika'nın başvuracağı baskı yönteminin devreye konması gerekiyordu. Şu anda PYD üzerinden Türkiye'ye verilen gözdağı ve eş zamanlı olarak AKP hükümetinin IŞİD'leştirilmesi politikasının kesiştiği tek nokta, Türkiye'nin Suriye'de Amerikan politikasına boyun eğmesinin istenmesidir. Anlayacağınız, diplomatik çabalarla sonuç alınamayan politikalarda şantaja başvurmak, ABD dış politikasının belkemiğini oluşturuyor ve şu anda PYD/PKK üzerinden yürütülen “kontrollü kaosun” yegâne amacı da budur.
Açıkçası Amerika, “IŞİD'le Mücadelede” Türkiye'nin doğrudan müdahale etmesini diretiyor. Suriye sahasının bataklık olması ve başka bölgesel aktörlerle de boğazlaşma potansiyeli taşıması, bu konuda Türkiye'yi frenliyor veya şimdiye kadar frenliyordu. Çünkü PKK/PYD her ne kadar Amerikan kara birliği olmak için can atıyorsa da, neticede örgütün sınırlı bir gücü vardır. Bir ordunun oynayabileceği rolü oynaması imkân ve kabiliyet açısından mümkün değildir.
Bu durumda Türkiye'nin önünde iki seçenek vardır. Ya PKK/PYD kartı ile yapılan şantajın üstesinden gelecek ya da Suriye politikasında Amerikan isteklerine “olumlu” cevap verecek.
Geçen haftalarda Ankara'ya gelen Amerikan heyetiyle bazı konularda “mutabakat” sağlandığı açıklandı. Mutabakatın boyutunu henüz bilmiyoruz, ama mutabakattan sonra hala Suruç benzeri olaylar yaşanıyorsa, demek ki henüz giderilemeyen bazı pürüzler mevcuttur. Bu pürüzler de demek ki şaibeli bombalarla giderilmeye çalışılmaktadır.
Gelelim PKK ve diğer Sol taşeron örgütlerine
Unutmamak gerekir ki PKK şu anda sadece şantaj amaçlı sahaya sürülen basit bir “karttan” ibarettir. Bakmayın siz boynundan büyük laflar serdetmesine veya kalıbından büyük işlere girişmesine. Amerikan kaynaklı propaganda merkezlerinin bir baskı unsuru olarak kullandığı “IŞİD'leştirmeyi” şu anda PKK de kullanmakta, kıpırdayan her canlı-cansız varlığı “IŞİD'çi” ilan etme ucuzluğuna kaçmaktadır. PKK'nin özellikle İslami kesimleri “IŞİD'leştirmeye” dört elle sarılması, bir yandan eline tutuşturulan ajandanın dipnotlarıyla alakalı iken, diğer yandan da ideolojik izdüşümüne denk gelen İslâmi çevreleri bu hengâmede bertaraf etme fırsatçılığına kaçmak istemesindendir.
Ama unutmasın ki PKK bu kirli oyunda sadece bir karttır. Şimdiye kadar bu pervasızlığı sürdürmesinin sebebi, şantaj aracı olarak kullanılmasındandır. Şu anda Suriye sınırına büyük bir askeri yığınak yapılıyor. Vaziyet öyle gösteriyor ki Türkiye, Amerika'nın PKK ile baskıladığı politikaya önemli oranda uyum sağlamaya çabalamaktadır. Şayet Türkiye, Suriye konusunda Amerikan politikasına “amenna” derse, bunun da Türkiye lehine bir sonucu olacaktır. Bu durumda ilk akla gelen ise, PKK/PYD'nin bir şantaj kartı işlevini yitirmesi ve Türkiye'ye hediye edilmesi olacaktır.
Diyelim ki Türkiye, Amerika'nın Suriye politikasına “amenna” demedi. O zaman da şantaj aracı olarak kullanılan PKK'ye karşı daha fazla tahammül gösteremeyecektir. Hatta bir ihtimal, PKK'ye karşı bir takım atılımların sabote edilmesi için Suruç tezgâhının devreye konulduğudur.
Bakalım, önümüzdeki günlerde neler yaşanacaktır.