Yaklaşık 3 yıldır devlet ile pkk arasında inişli-çıkışlı, ‘bitti, bitecek' denilerek kör topal devam eden sözde Çözüm Süreci her iki taraftan yapılan açıklamalarla fiilen sona erdi. Bu süreç gerçek aktörlerle başlanmış ve doğru adımlarla yoluna devam etseydi Kürt ve Türk halkının enerjisini tüketen, Amerika ve Batının elinde sürekli bir koz olarak kullanılan bu kangrenleşmiş sorun da bitmiş olacaktı. Ama maalesef yanlış aktör ve her iki tarafın hataları, samimiyetten uzak davranış, fiil ve söylemlerle heba edildi. Var olan mağduriyetlere yeni mağduriyetler, yanlışlara yeni yanlışlar eklendi ve sistemin Kürt halkına bir asırdır yapmış olduğu zulüm ve baskılar Pkk tarafından yapılmaya başlandı. Bu sürecin bu aşamaya gelmesinde birinci sorumlu Pkk, ikinci sorumlu ise hükümet kanadıdır.
Pkk, kurulduğu ilk günden itibaren, sadece Türkiye'de değil; Suriye, Irak, İran ve faaliyet yürüttüğü her alanda kendisinden başka bir fikrin konuşulmasına, tartışılmasına ve oluşumuna izin vermedi. Her türlü yalan, iftira ve hileyle rakip düşünceleri karalamaya, toplumda tecrit etme ve elindeki güçle bunları tasfiye etme yoluna gitti. 90'lı yıllar ve 6-8 Ekim olayları bunun en bariz örneğidir. Apo'nun zihniyeti de öyledir, Kandil de, HDP de öyledir, yönetim kadrosu ve tüm üyelerinin zihniyeti budur. Apo'nun dün söyledikleri farklı, bugün söyledikleri farklı, yarın söyledikleri de farklı olacaktır. Dün resmi olarak üstlendiği eylemi bugün inkâr edebilmektedir. Bayık, Karayılan, Demirtaş ve diğerleri de Apo'nun elinin altında yetişmiş, onun öğretiyle yetişmişlerdir.
Bu zihniyete sahip Pkk, çözüm sürecinde devlet otoritesinin kalmadığı kırsal alan ve şehirlerde sahip olmuş olduğu askeri güç ve Bolşevik zihniyetiyle hegemonyasını kurmaya, kendini Kürtlerin tek temsilcisi olarak kabul ettirmeye, baskı ve zulümleriyle devleti aratmadı. Silahlı adamlarını Türkiye'nin dışına çıkarma dâhil hiçbir sözünde durmadı. Dağda korkuyla gezen silahlı adamları şehirlerin merkezlerinde elini kolunu sallayarak gezmeye başladı.
Çözüm süreciyle iyice semirtilen Pkk, Suriye'de Amerika ve Batı dünyası tarafından Işid'e karşı sahaya sürüldü. Cici ve özgürlük savaşçısı olarak gösterilip Türkiye'ye karşı koz olarak kullanıldı. Amerika'nın verdiği söz ve destekle iyice şımaran Pkk, çözüm sürecini bitirmeyi bir şantaj aracı olarak kullanmaya başladı ve Suruç patlamasından önce Bayık'ın Kandilden yaptığı açıklamayla sürecin bittiğini açıkladı.
Hükümet kanadı, tüm uyarı ve gelişen olaylara rağmen Pkk ve Kürt sorununu aynı kefeye koydu, tek temsilci olarak Pkk'yi gördü. Batıya asker, polis cenazesi gelmesin diye Pkk'nin her türlü zulüm ve baskısını görmezlikten gelerek kendisini ve Kürt halkını Pkk'ye mahkûm etti. Müslüman Kürt halkına sosyalist, Bolşevik ve Lgbt zihniyetindekileri temsilci ve kurtarıcı olarak gösterdi. 6-8 Ekim olaylarını, büyütmenin bir anlamı yok diyerek geçiştirmeye çalıştı, kamu düzeni ve güvenliğin bitmesi karşısında devlet refleksi bir türlü devreye girmedi. Ta ki asker ve polis cenazeleri gelinceye ve Amerika ile anlaşıncaya kadar…
İncirlik noktasında istediğini alan, Türkiye'ye Işid'e karşı hava saldırısı düzenleten Amerika için artık Pkk'yi savunmanın ve şimdilik bir koz olarak kullanmanın bir anlamı kalmadı. Pkk, Işid'e karşı rolünü Türkiye'ye kaptırdı. Büyük şeytan Amerika, yine şeytanlığını yapmış, şapkasından çıkarttığı son tavşan Pkk'yi de diğerleri gibi çıkarlarına kurban ederek harcadı.. Ne de olsa şapkasında sırasını bekleyen nice tavşanlar var. Işid'le birlikte Pkk'ya hava saldırıları yapan Türkiye'ye Amerika dâhil hiçbir batılı ülke çıtını dahi çıkarmadı. Aksine destek açıklamaları geldi. Bu dahi büyük patronun kim olduğunu göstermektedir. Işid ve İncirlik noktasında anlaşma sağlanmamış olunsaydı Türkiye ne Kandili böyle rahat bir şekilde bombalayabilir ne de içerde operasyonlar yaparak 1300 kişiyi gözaltına alabilirdi.
Bundan sonra ne olacak?
Kürt halkını düşman görerek 90'lı yıllara dönmenin, faili meçhul ve salt güvenlik tedbirleri altında şiddet sarmalına girmenin ne Türkiye ne Pkk ne de halka bir faydası olmayacaktır. Pkk'yi ortaya çıkaran ve güçlendiren devletin yaptığı baskı, asimilasyon ve zulümlerdir. Pkk, var olduğu zihniyeti değiştirmedikçe –ki bunun emareleri yok- barajı aşsın aşmasın, ister 80, ister 550 milletvekili çıkarsın baskı ve şiddeti bırakmayacak, verdiği sözlerde asla durmayacaktır.
Tek yol: Kürt halkının gasp edilen tüm hakları muhatap ve müzakereye gerek görülmeden, şartsız olarak hemen iade edilmelidir. Pkk, halkın tek temsilcisi olarak görülmekten vazgeçilmeli, bölge ve halk, insafına terk edilmemelidir. Pkk ile çatışmanın bitirilmesi adına görüşülmeli, Kürt sorununun çözümü noktasında tüm kesimlerle görüşülmeli ve İslam kardeşliği noktasında gereken adımlar atılmalıdır. Yoksa tüm çabalar beyhude olmaktan ve halka yeni acılar yaşatmaktan öteye geçemeyecektir.