Dikkat ettiyseniz başını Amerika’nın çektiği Batılı, emperyalist devletlerin siyasetçileri, aydınları, medyası, iletişim araçları İslam dünyasındaki olaylardan, özellikle Ortadoğu’da sorunlu olan bölgelerden bahsederken hep Müslümanları mezheplerine göre ayrıştırıyorlar. Irak, Lübnan ve İran’daki son olaylarda da bu dili ön plana çıkarmaya çalıştılar. Ne yazık ki ülkemizdeki medya da Batılıların dilini kullanmaktan çekinmiyor. Mezhep taassubunu körükleyen haber ve yazılara, konuşmalara yer veriyor sık sık. Alakası olmayan konuları bile getirip bir şekilde mezheple ilişkilendiriyor.
Emperyalistler Müslümanların zayıf noktalarını bulup hep oradan vuruyorlar. Bunu sürekli yapıyorlar. Onların en çok korktuğu şey Müslümanların vahdeti, birliği… O yüzden Müslümanlar arası fitne kaynağı olabilecek noktaları tespit ediyorlar. Bu fitneleri kaşıyıp kanatıyorlar ve Müslümanları dövüş horozları gibi birbirlerine düşürüyorlar. Feraset yoksunu, bağnaz, zamanlarını, olayları okuma kapasitesi olmayan, sığ düşünceli olanlarımız ve aydınlarımız da bu tuzağa balıklama düşüyorlar.
Oysa Amerika’nın, işgalci rejimin, Batılı ülkelerin Müslümanların mezhebiyle ne işi var? Onlar Müslümanın Sünni’sine de düşman, Şii’sine de… Onlar Hıristiyan, Yahudi… Hatta Hıristiyan ve Yahudi bile değiller… Amerika ve işgalci rejim, Avrupa sistem olarak, düşünüş ve yaşayış olarak laik, ateist, her türlü dine düşman, Makyavelist… Batı dünyası kendi çıkarlarını din edinmiş bir dünya.
Amerika ve Batı, İslam âleminin bir yerinde, örneğin Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de yaşanan karmaşa ve çatışmaları mezheple ilişkilendirip oradaki Müslümanları mezheplerine göre ayrıştırıyorsa ve iki taraftan birini tutuyorsa bu işte bir şeytanlık olduğunu anlamalıyız. Ferasetle hareket edip düşmanın tuzağına düşmekten korunmalıyız.
Ne yazık ki bugün Batı güçlü… Amerika’nın liderliğindeki emperyalist Batı devasa imkânlara sahip… Kullandığı teknolojik araçlarla korkunç bir propaganda furyasını başlatabiliyor. Yavuz hırsız misali kendi işgal, vahşet ve barbarlığını zekice örtbas edip saldırı altındaki düşmanını asıl suçlu ilan edebiliyor. Hiçbir değer, öğreti ve ilkeye sahip olmadığı için de her türlü kirli yolu deneyebiliyor. Onun için ahlak, adalet, insanlık, vicdan söz konusu değil.
Sorunlarımızın, acılarımızın, içine düştüğümüz kötü durumun sorumlusu İslam’ın mezhepleri değil. Daha önce de mezhepler vardı. Ama Müslümanlar Ortaçağ Avrupa’sı gibi mezhep savaşları yaşamadılar.
İslam ümmetinin acılarının kaynağında Amerika ve işgalci rejim var. Batılı ülkeler var. Onların işgal ve sömürü politikaları var. Bugün Irak’ta düzen yoksa yolsuzluk almış başını gidiyorsa, güvenlik söz konusu değilse bunun nedeni Amerika’nın işgalidir. Amerika’nın Irak işgali hala devam ediyor. Bu işgal sona ermedikçe sorunlar da bitmez, huzur ve düzen de gelmez.
Suriye’de, Filistin’de, Afganistan’da, Libya’da, Yemen’de ve diğer İslam topraklarında yaşanan iç savaşların, kaos ve karmaşanın suçlusu Amerika ve Batılı ülkelerdir. İran’da, hatta Türkiye’de eğer yoksulluk almış başını gidiyorsa bunun asıl suçlusu Batının ambargosu, dayatılan ekonomik ve siyasi politikalardır.
Düşmanımızı tanımalıyız. Onların fitne politikalarından haberdar olmalıyız. Birbirimizle uğraşmak yerine asıl düşmanımıza karşı birleşmeliyiz. Bir asırdan fazladır bize hayatı zehir eden, dünyamızı da ahiretimizi de perişan eden, toplumumuzu, gençliğimizi çalan, dinimizi yok etmek isteyen, namus ve haysiyetimize, özgürlüğümüze göz diken bu alçak düşmandan kurtulmak için vahdetten başka yolumuz, birlikten başka silahımız yok.