Amerika ile Türkiye arasındaki Rahip Brunson krizi devam etmekte, beraberinde başka krizleri de getirmektedir.
Şu anlaşıldı ki mesele rahip meselesi değil. Mesele, çok daha derin ve büyük hesaplar içermektedir. Rahib, var olan krizin nedeni değil, sonucudur. Rahib, iki taraf arasındaki mücadele ve didişmenin sembolü haline getirildi.
Amerika ve Türkiye artık müttefik ve dost gözüken iki ülke değil, birbirinin hasmı ve düşmanıdır. Bir ülkenin iki bakanına yaptırım uygulamak, tehdit etmek, parasını aldığı halde uçağını teslim etmemek ancak düşmanlıkla açıklanabilir.
Bu didişme ve düşmanlık beraberinde büyük fayda ve hayırlar barındırmaktadır.
Tehlikenin farkında olan Müslümanlar yıllardır Amerikan'ın en büyük emperyalist olduğu, ümmet coğrafyasındaki savaş ve kaosların, sıkıntı ve problemlerin ama direk ama dolaylı baş müsebbibi olduğu, Amerika dostluğunun değil, düşmanlığının daha hayırlı olduğunu haykırmaktaydılar. Ama Amerikan gücü ve propagandası karşısında başarılı olunamıyordu.
Amerika'nın gerçek yüzünü Türkiye halklarına anlatmak için onlarca basın ve medya kuruluşu geceli gündüzlü seferber edilseydi, yüz milyonlarca dolar harcansaydı bu kadar etkili olunamazdı.
Türkiye, halklarıyla, resmi ve özel kurum ve kuruluşlarıyla Amerika'nın ne kadar güvenilmez, ne kadar kalleş, ne kadar vefasız, ahd ve emandan uzak olduğunu aynel yakin gördü. Böyle bir güçle yola devam edilemeyeceği geç de olsa anlaşıldı.
Türkiye ve Amerikan ilişkileri bu krizi atlatır mı, kriz atlatılsa da aradaki güven tekrar tesis edilebilir mi, soruları haklı olarak sorulmaktadır.
Bu durum bana şu hikâyeyi hatırlattı.
Adamın biri bir yılanla dost olur. Adam, yılana her gün süt getirir, yılan da buna karşılık adama bir altın verir. Bu ilişki belli bir süre devam eder. Adam bir gün hastalanır ve yılana süt götürmesi için kendi oğlunu gönderir. Oğlan, süt götürürken aklına başka fikirler gelir. Her gün yılandan bir altın alacağıma onu öldüreyim, bütün altınları bir seferde alayım der. Sütü verirken yılana baltayla saldırır. Yılan, balta saldırısından kurtulur ama kuyruğunu kaybeder ve can havliyle oğlanı ısırır ve oğlan ölür.
Sütten mahrum kalan yılan ve her gün bir altından olan adam bu duruma daha fazla dayanamaz. Tekrar yılana gider ve eski ilişkinin devam etmesini ister ve yılanla anlaşır. Altın-süt takası birkaç gün devam eder. Ama iki taraf da rahat değildir. Çünkü ortada oğlunu kaybeden bir baba ve kuyruk acısı olan bir yılan vardır. Adam, yılana şöyle der. Bu dostluk böyle devam edemez. Seni her gördüğümde oğlum, senin ise kuyruğun aklına gelir. Bende oğul, sende kuyruk acısı oldukça biz eskisi gibi dost olamayız, der ve ilişki sona erer.
Amerika ve Türkiye dostluğu da bu hikâye misali bundan sonra devam edemez.
Amerika, babasının çiftliği gibi kullandığı, her emrine itaat eden Türkiye'yi arayacak, isteyecek.
Türkiye, her 15 Temmuz yıldönümünde, parasını verdiği halde kendisine verilmeyen f-35 savaş uçakları ve silah ambargolarını, onca somut delil ve anlaşmaya rağmen kendisine teslim edilmeyen Fetö'yü, dostluğa ve müttefikliğe sığmayan tehdit ve kalleşlikleri hatırlayacak. Acı ve öfkesi tekrar yenilenecektir.
Dolayısıyla yol yakın iken hiçbir zaman olmayan bu dostluk ve müttefikliğe derhal son verilmelidir.