Benjamin Franklin; “Yasalar örümcek ağına benzer. Ancak küçük sinekleri yakalar. Büyük sinekler onu gözünüzün önünde delip geçerler.” Derken, yargı mekânizmalarının keyfi tutumlarını tasvir ediyor aslında...
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da: “Biz üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunuyoruz” yaklaşımının bir tezahürü olarak; Anayasa Mahkemesinin, MİT tırları meselesi ile ilgili olarak Can Dündar ve Erdem Gül'ün cezaevinden çıkışlarını sağlayan kararına; “...uymuyorum da, saygı da duymuyorum” şeklinde tepkisini ortaya koymuştu. AYM'nin bu kararından sonra, Adalet Bakanı'nın da AYM'nin yapısının gözden geçirileceğini beyan etmesi, uygulamaların bu kurumun yapısına gölge düşürdüğü hissini veriyor.
(Sayın Cumhurbaşkanı'nın zaman zaman Adli Tıp Kurumu kararları ve uygulamalarına yönelik eleştirileri de benzer mahiyetteki rahatsızlığından kaynaklıdır. Zira anayasanın 104.maddesinin kapsamı da pek çok hasta mahkûm ve tutuklunun ceza ertelemeleri ya da affı, Adli Tıp Kurumunun sübjektif raporları ile sıkıntılı bir hal almaktadır.)
3 binin üzerinde bireysel başvuru dosyası sırada beklerken bu dosyaların Anayasa Mahkemesi tarafından öne çekilerek gündeme alınması, yerel mahkemenin tutukluluk kararı ortadayken ve iç hukuk yolları tüketilmemişken bu şahısların lehinde karar verilmesi, diğer taraftan bu mahkeme tarafından mağdur bırakılanların haklı tepkilerine neden olmaktadır.
Anayasa mahkemesinin, adamına göre kararlar almasının bir numunesini böylesi bir süreçte, hem ilgili yetkililerle hem de kamuoyu ile paylaşmayı bir insanlık sorumluluğu olarak addediyorum. Aşağıda konu edilecek şahıslarla ilgili hususlar daha önce medyada ve kamuoyunda genişçe yer aldığı için buraya da alınacaktır.
İlave olarak, Anayasa Mahkemesinin hakkımda, başkası için benzer bir durum dolayısı ile verdiği karardan farklı verdiği karar ve rapor da ek'te sunulmuştur.
ANAYASA MAHKEMESİ ADAMINA GÖRE KARAR VEREBİLİYOR!
Ergenekon davası kapsamında tutuklanan ve 23 yıl hapis cezası alan İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu, Şubat 2014 tarihinde “Hepatit B” hastalığı gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar üzerine cezaevinden serbest bırakıldı. Hilmioğlu'nun sağlık sorunu ile ilgili bütün sağlık kurumlarının verdiği raporlar Hilmioğlu'nun “Kronik Hepatit B” hastası olduğu şeklindedir. (Bu detay aşağıda verilecektir.) (Hürriyet Gazetesi 15 Ocak 2010 tarihli ve Sedat Ergin imzalı yazı)
Benim de Kronik Hepatit B'ye ilaveten Hepatit D hastalığım da mevcuttur. Hepatit D; Hepatit B'nin ilerlemesi sonucu oluşuyor. Hepatit B'nin aşısı ve nisbi tedavisi olmasına rağmen, Hepatit D'nin hem aşısı yoktur hem de şu an kesin bir tedavisi de yoktur. Önleyici aşısının olmayışı ve bulaşma riski nedeniyle, 14 yıldır da cezaevinde tek başıma kalmaktayım. Daha önce aldığım interferon tedavisi bile cezaevi koşullarında tam etkisini gösteremiyor.
Sağlıklı koşullarda bir tedavi imkânı için defalarca ceza ertelemesi için müracaatta bulunmama ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın da talebimi Anayasanın ilgili maddesi kapsamında değerlendirmeye alma temayülüne rağmen, Adlî Tıp'ın önleyici raporları başvurularımı sonuçsuz bırakıyor.
Hilmioğlu'nun, Anayasa Mahkemesi kararı ile serbest kalması üzerine, ben de, Mart 2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru kapsamında, Hilmioğlu'nun durumunu emsal göstererek müracaatta bulundum.
Hatırlanacağı üzere, Hilmioğlu'nun serbest bırakılması için geliştirilen lobi faaliyetlerinin baskısıyla, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç: “Hilmioğlu dosyasının Anayasa Mahkemesine getirilmesi durumun da gerekli insani hassasiyetin gösterileceğini” beyan etmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı'ndan da benzer açıklama ve iyi niyet yaklaşımı sergilenmişti. Bunun üzerine avukatları aracılığı ile Hilmioğlu dosyası, Adli Tıp'a intikal ettirilmeden Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinden alınan raporlarla, Anayasa Mahkemesine, bireysel başvuru kapsamında, “sağlık ve yaşam hakkı ihlali gerekçesiyle” iletildi. Dosya ulaşır ulaşmaz hemen değerlendirmeye alınıp, gerekli prosedür uygulanarak serbest bırakıldı.
Benim müracaatım ise, Hilmioğlu'nun sağlık sorununun aynısının iki-üç kat daha ilerlemişi olduğu ve üstelik Hilmioğlu'nun dosyasını durumuma emsal olarak sunduğum halde, sekiz ay bekletildi. İlaveten; dosya AYM'de iken, Nisan 2014 tarihinde Ankara Numune Hastanesi'nde sağlık sorunlarımın daha da artmış olduğu konusundaki raporları da tekrar AYM'ye gönderdim. Onları da değerlendirmeye almışlar. Buna rağmen verdikleri karar ise ek'teki karar metninden de anlaşılacağı gibi tam bir fecaatti. Aynen şöyle:
HÜKÜM: Başvurunun “süre aşımı” nedeniyle “KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA” yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına 24.11.2014 tarihinde oy birliği ile karar verilmiştir.”
Üstüne üstlük beni maddi olarak da borçlu çıkarmışlardı. “Süre aşımı” meselesi de tamamen bir hukuki yanıltmacaydı. Çünkü ortada devam eden / süregelen bir sağlık sorunu vardı. Burada esas alınacak tarihler hastane raporlarının tarihleridir. Benim mahkemelik bir durumum yoktu. Adli Tıp ve diğer hastanelerin verdikleri raporları vermiştim. Hilmioğlu için verilen kararın benzeri bir karar bekliyordum. Zira Hilmioğlu dosyası da hastane raporu üzerinden AYM'ye iletilmiş, AYM ise kararını ilgili merciye iletmişti.
Bu karardan daha ilginç durum ise şuydu. (AYM karar metninden de görülebilir.)
AYM değerlendirmesinde; Kronik Delta Hepatitine (B+D) bağlı “SÜREKLİ HASTALIK” durumumun olduğuna yer vermiş. İlaveten; Anayasanın 104/2-b maddesinin Cumhurbaşkanı'na “SÜREKLİ HASTALIK”, sakatlık ve kocama (ileri yaşlılık) durumlarda af ya da cezayı hafifletme yetkisini verdiğini de belirtmiş. Zira hüküm belirtmeye gelince bu iki hususu bir araya getirip ilgili mercilere yönlendirme yerine; “zaman aşımı” gibi söz konusu olmayan bir gerekçe ile olayın dışına çıkarak meseleyi kapatıcı bir karar vermiş.
Her iki karar da, her iki dosya da ortadadır. Zaten Ergenekon dosyasına toptan berat verildiği için o sanıklara yüklü miktarlarda tazminat da veriliyor. Bize de AYM mahkeme masrafını ödemek düştü. Hilmioğlu'nun sağlık durumunun farklı olduğunu söyleyenler de var. 15 Ocak 2010 tarihli hürriyet gazetesinde bütün detaylarıyla yer alan raporlarda HEPATİT B hastası olduğu yer alıyor. Yine 22 Ocak 2014 tarihli Star Gazetesi'nde, üstelik Anayasa Mahkemesinin, Hilmioğlu için 2008'de alınan “siroz” hastalığına ilişkin raporun doğru olmadığı yeni tarihli raporlarda “Siroz bulgusuna rastlanılmamıştır” tespitinin yer aldığı belirtilmiştir. Fakat yapılan baskılar mahkeme kararına sirayet etmiştir.
Burada amaç Fatih Hilmioğlu'yla kişisel bir polemik değildir. Aynı hastalığa mustarip biri olarak kendisine şifa diliyorum. Zaten kendisinin tahliye olurken söyledikleri bu yazıyı baştan sona destekler mahiyetteydi. Cezaevi kapısında şöyle demişti: “Bu karar eğer hastalığım nedeniyle verildiyse, bir hekim olarak söylüyorum, içeride benden çok daha ağır hastalar var.”
Kendisi cezaevinde iken, kendisini ziyarete giden CHP milletvekillerinden bir heyet, beni de cezaevinde bir kaç kez ziyaret ettiler. Benim sağlık sorunumla ilgili raporları aldılar. Emsal edilme durumu için tahmin ediyordum. Hatta hasta mahkûmlar konusunda, Meclis Genel Kurulunda da gündem edildi. Maalesef tersi bir durumla ben onun dosyasını emsal etme durumunda kaldım. Sonuç ta oluşmadı.
İşte Sayın Cumhurbaşkanı'nın, “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” saikiyle gösterdiği tepkisini haklı çıkaracak bir Anayasa Mahkemesi uygulaması örneği... Aynı duruma iki farklı karar... AYM'den...
Bir de hukukun kapısının önüne dahi yanaştırılmayan ya da o yolu bilmeyen hasta mahkûmlar var. Adalet Bakanlığı'nın cezaevlerinde ölen mahkûm sayısı “istatistiği” bunlardan bahseder.