Kendi menfaatlerine dokunan en küçük zararda ayağa kalkan ikiyüzlü Batı dünyası, söz konusu bir zarar Müslüman halklara dokunduğunda şeytani bir tavırla "Başka ülkelerin içişlerine karışmayız" diyerek çok cılız birkaç kınama sözcüğüyle yapılan katliamları tarihe gömmeye çalışmaktadır. Buna karşın tarihi boyunca dünyaya savaşlar ve kan eken bu milletler topluluğu, yıllardır başta büyük şeytan Amerika'nın dürtmesiyle her fırsatta halkların özgürlük mücadelesine destek adı altında başta Afganistan ve Irak olmak üzere Müslüman ülkelerdeki her türlü etnik ayrımcılığı teşvik etmiştir. Nitekim tüm tarihi gerçekleriyle Sudan'a ait Darfur bölgesindeki ayrılıkçı hareketleri desteklemiş ve orada verilen mücadeleyi Sudan hükümetini “etnik temizlik yapıyor” iddiasıyla köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır.
İnsan hakları iddiasıyla hareket eden ancak tarihi, mazlum kanı dökmekle dolu olan Amerika, Müslümanlara ve İslami hareketlere karşı giriştiği imha operasyonlarında kendisi aktif görev almakla beraber küçük hizmetkârlarını da bu yıkıcı faaliyetler içine sürüklemekten geri durmamaktadır. Oluşturmaya çalıştığı güvenlik kuşağında (ki bu ağla İslam ümmetini kuşatma altına alma hedeflenmektedir) özellikle Ortadoğu'da fiili müdahale içerisindeyken, dışarıda da özellikle Ön Asya ülkelerinde İslami uyanışın önüne geçmeyi yerel kukla hükümetleri kullanarak yapmaktadır. Bu kuşağın dışında kalan ülkelerde istikrarsızlık meydana getiren ABD, desteklediği birtakım muhalif hareketleri iktidara taşıyıp adına da "kadife devrimler" demekten geri durmamaktadır. Ön Asya Cumhuriyetlerinde peşi sıra görülen iktidar değişikliklerinin özünde bulunan yegâne gerçek, şeytanizmin etki alanını genişletmekten başka bir şey değildir.
90'lı yılların başında Samuel Huntington tarafından ortaya atılan, gerçekte CIA'ya yazılan bir rapor olan "Medeniyetler Çatışması" fikri, aslında Sovyet Rusya'da meydana gelen rejim değişikliğinin ardından iktisadi yapısı savaş rantı üzerine kurulu Amerika için, ekonomik üstünlüğünü devam ettirebilmek için acil düşmanı hedef gösteren bir şeytani planın adıydı. Beklenmedik bir zamanda kendiliğinden bertaraf edilen Sovyet Rusya probleminden sonra; yüzyıllardır kutsal toprakları yeniden ele geçirme emelinde olan Siyonist-Haçlı ittifakı, hızlı bir şekilde Müslümanları karalama ve İslam'ın -varolan dünya dengeleri içindeyaşama şansı olmayan ilkel bir düşünce olduğu propagandasına başlamıştır. Bilinçaltında yatan İslam düşmanlığı gün yüzüne çıktıktan sonra, ihtiyaç duyduğu toplumsal tepkiyi süratle elde etmek için popüler kültürün baş aracı olan medyayı kullanarak kendi toplumunda kemikleşmiş bir İslam düşmanlığı oluşturma gayreti içerisine girmiştir. Ardından, bilinen komplo saldırılarıyla hedefine varmak için şeytani bir işgale başlayan Amerika, dört bir koldan İslama hücum etmiştir. Buna karşın Sovyetlerden kalan boşluğu iktisaden zayıf ve tecrübesiz iktidarların doldurduğu Müslüman ülkelerde halk, oluşan baskılar sonucu hızlı bir şekilde özüne dönmeye ve İslamı tanımaya başlamıştır.
70 yıllık küfür-zulüm idaresinden sonra İslamın o eşsiz doyuruculuğunda Kur'an'a sarılmışken şeytanlar bundan rahatsız olmuş ve hemen kukla hükümetlere direktifler yağdırmışlardır. İslami uyanışa karşı yerel iktidarların giriştiği baskı politikası ilk olarak kendini Tacikistan'da göstermiş ve diğer Ön Asya halklarına nispeten daha dindar olan ülke Müslümanları, mücadelelerini Fergana Vadisi'ne kaydırarak Kırgızistan ve Özbekistan'a komşu olan bu bölgede faaliyetlerine yoğunluk kazandırmışlardır. Kısa süre içerisinde öze dönüş mücadelesinin beşiği olan bu bölge, diğer komşu devletlerde de etkisini göstermiş ve özellikle bu bölgeye yakın Özbekistan kentlerinde ve bilhassa ANDİCAN'da İslami uyanış çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bu haliyle direniş ve hidayet vadisi Fergana şeytanların dikkatini çekmiştir.
Bağımsızlığına kavuştuğu günden bu yana ülkeyi, zalimane bir şekilde yöneten İslam Kerimov bağımsızlığın ardından ülkesini Rusya'ya peşkeş çekmiş, beklediği menfaatleri bulamayınca da büyük şeytanla stratejik ortaklığa girişmekten geri durmamıştır. Ülke kaynaklarını kendi aile şirketlerine veren Kerimov, ihtiyaç duyduğu dış ortakları da Amerika'dan buldu. Kendisi firavun gibi bir şatafat içinde yaşarken, Müslüman Özbek halkı sefaletin içine sürüklendi. Şubat 2002'de ABD Dışişleri Bakanı D.Rumsfeld ile görüşerek Hamedan üssünü ABD'nin emrine veren Kerimov, Amerika terörizmine kucak açmıştır. İçeride gelişen İslami muhalefete karşı şiddet uygulamaktan geri kalmayan Kerimov, binlerce Müslümanı hapishanelere attırdı. Yüzlerce faili meçhul cinayetle de Müslüman tebliğçileri katleden Kerimov, İslam'a karşı açılan küresel savaş oligarşisi içinde yer almaktan kıvanç duyduğunu her fırsatta dile getirmekte de bir beis görmemiştir.
Binbir zorlukla Kur'an'a sarılan halk, gittikçe yayılan muhalefeti ile Kerimov'un uykularını kaçırdı. Ülke açlık ve sefaletle pençeleşirken Andican'da bir avuç ihlâslı işadamı yöre halkına yardım etmek için kurdukları fonu böylesine hayırlı bir iş için kullanmaktan dolayı tutuklandı. Buna sinirlenen halk bu işadamlarına sahip çıktı. Bu dikta yönetime başkaldırıp 13 Mayıs'ta söz konusu işadamlarını hapishaneden kaçırınca zalimlere bekledikleri gün doğdu. Andican ve yakın şehirlerde sıkıyönetim ilan eden Kerimov, bizzat kendisinin kumanda ettiği askerleri masum sivil halka karşı cinayete sürükledi. Şehrin yüksek damlarına yerleştirdiği keskin nişancılar sokakta gördüğü herkese ateş açtı ve ilk günün kanlı bilançosu çok korkunç oldu; 500'ü aşkın ölü. Bununla yetinmeyen Kerimov öldürdüğü mazlum insanların cesetlerini sergilemekten geri durmadı. Caddelerde topladığı cansız bedenleri teşhir eden bu zalim adam Andican'dan sonra Paktabad, Karasu ve Bogişonol'a yönelip benzer katliamları orada da gerçekleştirdi. Bağımsız kaynakların bildirdiğine göre şimdiye kadar binlerce insan öldürüldü ve binlercesi de göçe zorlandı. Kırgızistan ve Tacikistan sınırına kaçan halkı kovalayan askerler katliamlarına devam etmektedirler.
Andican, Müslümanların gördüğü ne ilk ne de son katliamdır. Şirk ehli şeytani güçler ellerine geçen her fırsatta İslam'a ve Müslüman halklara bu şekilde saldırmışlardır. Katliamlar, işkenceler, tecavüzler ve vahşet, küfrün mizacındandır. Müslümanın mizacı ise sabır ve mücadele ile yoğrulmuştur. Yüce Allah'ın vaadi üzere ihlasla verilen gayret ve mücadele eninde sonunda zaferi getirecektir. Vaadin sahibi en kudretli yardımcı ve sözüne en sadık olandır. Dirayet içerisinde davadan dönmeden dualarımızı en güzel şekilde bitiriyoruz... "Hasbunallah we nimel wekil”
İnzar Dergisi