Milli Eğitim Bakanlığı`na bağlı okullarda, kılık kıyafet yönetmeliği değişti. Yeni yönetmelik de kılık kıyafet serbestisi tanındığı belirtilse de durum bunun tam tersi. Yönetmeliğe göre, öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip yani önlük kıyafet giymeye zorlanamayacak. Buna karşılık yönetmelikte başörtüsüne ilişkin herhangi bir özgürlük alanı yok. Yönetmeliğe göre öğrencilerin başı açık olmak zorunda. Bu yönetmelikle öğrencilerin başörtüleriyle okula girmeleri, yönetmelikle yasaklanmış oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı`na (MEB) bağlı okullarda, öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamayacak. MEB`e bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmeliğin yürürlüğe konulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete`de yayımlandı. Yönetmelikle, MEB`e bağlı resmi ve özel okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair usul ve esaslar düzenlendi. Yönetmelikte belirlenen sınırlamalar dışında okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde kılık ve kıyafet serbest olacak.
Öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamayacak. Ancak, velilerin en az yüzde altmışının muvafakatiyle, MEB`e bağlı özel kurumlara ait okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde 4`üncü maddede yer alan sınırlamalara uyulmak kaydıyla, okul yönetimlerince okul kıyafeti belirlenebilecek.
Yönetmelikte belirlenen sınırlamalar dışında okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde kılık ve kıyafetinin serbest olmasına dair bu yönetmelik, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu`ndaki milletlerarası özel öğretim kurumları, yabancı okullar ve azınlık okulları öğrencileri hakkında uygulanmayacak.
Yönetmelikle temel ilkeler söyle belirlendi:
-Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri, yaş grubu özelliklerine uygun, temiz ve düzenli bir kıyafet giyecek.
-Öğrenim görülen programın özelliğine göre atölye, işlik ve laboratuvarlarda önlük veya tulum, işyerlerinde ise yapılan işin özelliğine uygun kıyafet giyilebilecek.
-Öğrenciler, beden eğitimi ve spor derslerinde eşofman, diğer spor etkinliklerinde ise etkinliğin özelliğine uygun kıyafet giyecek, ancak öğrenciler tek tip eşofman veya spor kıyafeti giymeye zorlanamayacak.
-Kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur`an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilecek.
-Sağlık özrü bulunan ve bu durumu belgelendiren öğrencilerin özürlerinin gerektirdiği şekilde giyinmelerine izin verilecek.
-Özel gün, hafta ve kutlamalarda ders içi ve ders dışı faaliyetlerde kullanılmak üzere veliye mali yük getirecek özel kıyafet aldırılamayacak. Yönetmeliğe göre öğrenciler, öğrenim gördükleri okulun arması ve rozeti dışında nişan, arma, sembol, rozet ve benzeri takılar takamayacak. İnsan sağlığını olumsuz etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan kıyafetler, yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemeyecek. Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyilmeyecek.
Siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamayacak ve giysileri giyemeyecek. Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olacak. Öğrenciler makyaj yapmayacak, bıyık ve sakal bırakamayacak. Bu yönetmelik hükümlerine aykırı hareket eden ortaokul öğrencilerine MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliği, lise öğrencilerine MEB Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği hükümleri uygulanacak. Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket eden okul yöneticileri hakkında da ilgili disiplin hükümleri uygulanacak. Öğrenciler, 2012-2013 ve daha önceki öğretim yılları için okul yönetimlerince belirlenen önlük veya okul üniformalarını 2013-2014 öğretim yılında giyebilecek.
ANDIMIZ KALDIRILMALI
yeni sistemde -tüm tartışmalara rağmen- 60-66 aylık çocukların okula başlamaları kararlaştırıldı. Bu bir bakıma 5,5-6 yaşındaki bir çocuğa rahat hazır-ol komutlarıyla andımız okutturulması anlamına da gelmektedir. Oysa bu durum ne pedagojik ilkelerle nede evrensel hukukla bağdaşmaktadır. Bu bakımdan çocuklara her gün rahat hazırol komutlarıyla ezberlettirilen “andımız” adlı yemin metninin kaldırılması gerekmektedir. Kaldı ki demokratik ülkeler 19 yüzyıldan kalma bu türden yemin metinlerini ve eğitim anlayışlarını çoktan geride bıraktı.
Hitler ve Mussolini de çocuklara yemin ettirmiştir
Eğitimci Ufuk Coşkun, andımızın neden kaldırılması gerektiğini Taraf Gazetesi'nde şöyle yazmıştı:
"1920’li ve 30’lu yıllar bilindiği gibi dünyada faşizmin hâkim olduğu yıllardır. Esen rüzgâr Türkiye’yi de etkilemiş ve o yıllarda Türkiye’de de ideolojik bir yapılanmanın faaliyete geçirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Almanya ve İtalya gibi ülkelerde hüküm süren diktatörlerin, hâkim ideolojilerini çocuklara daha küçük yaşlardan itibaren endokrine etmeye başladıklarını biliyoruz. Bu bakımdan dönemin liderleri eğitime ayrı bir önem vermişlerdir.
Dante L. Germino’ya göre eğitim faaliyetlerinde belki de en başarılı olanlar Hitler ve Musssolini olmuştu. İlköğretim öğrencilerine aşılanması gereken en önemli duygu Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir şey olduğuydu. Bu öğretmenlerin de zorunlu bir göreviydi. Okulda her gün yaklaşık on dakika süreyle Hitlerin resmi önünde selamlamada bulunulurdu. Hitler okul dışında yaygın eğitime de önem vermekteydi. Okul dışındaki vakitler için kurulmuş olan öğrenci kampları yaygınlaştırılıyordu. Hitler 6-18 yaş arası çocukları kurduğu gençlik gruplarında yetiştirerek onlara Nasyonal Sosyalizmi, Führeri ve Yahudi düşmanlığını aşılıyordu. İlk zamanlar gönüllü bir organizasyon olan bu gençlik grupları 1936 yılından itibaren çocuklar için zorunlu tutulmaya başlandı. İdeolojik eğitimin ve beden eğitiminin verildiği gençlik kamplarında çocuklara şöyle yemin ettiriliyordu: Führer e adanmış kanımın her damlasıyla; ben tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitlere ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için, sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrıdan yardım diliyorum.
Almanya’daki bu pratiklerin benzeri İtalya’da da yaşanıyordu. İtalya’da Duçe lakaplı Mussolini de çocukların gençlerin rejime bağlı bir şekilde eğitilmesine önem vermişti. İlköğretimden itibaren Faşist ideoloji çerçevesinde yetiştirilen çocuklara ve gençlere şöyle bir yemin ettiriliyordu: Tanrının adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim...
Mete Tunçay, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması” adlı kitabında Türkiye’de, Almaya ve İtalya’dan etkilen bazı siyasetçi ve aydınların benzer uygulamaların Türkiye’de de olması yönünde öneriler sunduklarını ifade eder. Örneğin “Falih Rıfkı Atay, Faşizmin beden terbiyesini, gençlik örgütlenmelerini Türkiye’ye örnek gösterirken, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, İstanbul Üniversitesinde verdiği İnkılâp Tarihi derslerinde Faşizmi, ırkçılık anlayışını dışarıda bırakarak, Kemalizm’in bir kopyası olduğunu ifade ediyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Atatürk ve İnönü’nden sonra üçüncü adam konumundaki Recep Peker 1937 yılında TBMM’nin üstünde faşist ülkelerdeki gibi bir konseyin kurulmasını teklif ediyordu. Sonuç olarak 1930’lu yıllar Avrupa’daki Faşizm rüzgârının Türkiye’yi etkilediği yıllar oldu. Kısacası rejimi oturtma, devrimleri güçlendirme amacı, disiplinli yurttaş oluşturma idealiyle “And” Türk eğitim sistemine dâhil edildi.”
Andımız bizde de kaldırılmalı
Günümüz Almanya’sında ve İtalya’sında artık faşist ideolojinin unsurlarını taşıyan yemin metinleri kaldırılmış durumdadır. Bizde ise ne yazık ki çocuklar hala “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” cümlesini her gün rahat hazır-ol komutlarıyla tekrar etmektedirler. Bu sene okula yeni başlayan minik öğrenciler belki de hayatlarında ilk kez askeri komutları duydular ve bir hayli şaşkındılar. Çünkü bu tür uygulamalar çocukların sosyal, fiziksel ve psikolojik gelişim aşamalarına uygun düşmeyen kısacası pedagojik açıdan da son derece sorunlu uygulamalardır. Çünkü militarist uygulamalar bireyin yaratıcılığını bitirdiği gibi özgür ve bağımsız düşünme kanallarını da tıkar. Bakıldığında demokratik dünyanın hiçbir yerinde küçük çocuklara asker komutlarıyla bu denli ağır bir yemin ettirilmiyor. Ne var ki bazı kesimler öğrenci andına maalesef anayasanın değiştirilemez bir maddesiymiş gibi yorumlamaktadırlar. Gelinen noktada artık andımız bir tabu olmaktan çıkartılmalıdır.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 2009 yılında bir üniversite öğrencisinin sorusu üzerine ilköğretim okullarında her sabah okunan ve “Ne mutlu Türküm Diyene” sözüyle biten Öğrenci Andı’nın kaldırılmasının “tartışılabilir” olduğunu ifade etmişti. Ardından verdiği bir röportajda; “Bunun bir İstiklal Marşı gibi nitelendirilmesinden ve buna önemli bir kutsiyet atfedilmesinden yana değilim” demişti. Kaldı ki öğrenci andının çocuklara “evrensel insanlık değerleri” adına kazandırdığı bir şey yoktur. Türkiye’de yıllardır insan hak ve özgürlükleri alanında yaşanılan sıkıntılar eğitimden bağımsız ele alınamaz. Sorun özellikle bazı kesimler tarafından eğitimin tek parti zihniyetinin tekeli altında tutulmak istenmesi sorunudur. Bu bakımdan eğitim Türkiye’de öncelikle bir zihniyet meselesi olarak ele alınmalıdır."