Türkiye’nin Suriye politikası garip bir hal aldı.
Dış İşleri konuya çok hızlı daldığını ve Batı tarafından yalnız bırakıldığını düşünüyor.
Muhalefet de siyasi olarak durduğu yere göre değerlendirme yapıyor.
CHP’de hükümete karşıtlığın bu kez iki sebebi var. Alevi kimlik ve laiklik…
Alevi ve laik olan Baas yönetimi, Türkiye’deki bütün laik, ulusalcı ve solcuların desteğini almış durumda.
Cumhuriyet Gazetesinden sonra bu kez de Aydınlık Gazetesine açıklama yapmış Esad.
Bu basın organları da zaten Esad’a olan desteklerini gizlemiyorlar.
Aynı kuruluşlar daha önceleri keskin bir şekilde İran devrimine düşmanlık yapıyorlardı.
O sıralarda İran’ın “Aleviliği” yetmiyordu destek için. Bir de laik olmak gerekiyordu.
Şimdilerde Kamer Genç, “İran kardeşimizdir” diyor.
Laikliği bir süreliğine kenara koyan Kamer Genç, Fars Haber Ajansına konuşmuş:
Genç, "Erdoğan`ın bugün Suriye`ye karşı giriştiği ve Türkiye`yi çok büyük bir tehlikenin içine atmasının tek nedeni, Suriye`deki Alevi inancındaki bir siyasi iktidarın olmasıdır. Zaten kendisi de bunu inkâr etmiyor. Ama bilinsin ki çok büyük tehlikeler yaratıyor" demiş.
Suriye tartışmaları üzerinden Türkiye ile İran’ın arası bozuluyor.
Malatya’da kurulan NATO radar üssünden sonra İran’ın yaklaşımı doğal olarak değişmişti.
Türkiye’nin verdiği garantiler karşı tarafı tatmin etmemişti.
Suriye konusu bardağı taşırmaya başladı.
En son Suriye tarafından atılan bir top mermisiyle Akçakale’de 5 kişinin hayatını kaybetmesi savaş tamtamlarının çalınmasına neden oldu.
Hükümet bir “tezkere” alarak “gerektiğinde askeri müdahale etme” seçeneğini elinde bulundurma yoluna gitti.
CHP, malum sebeplerle tezkereye karşı çıkarken, MHP de yine malum sebeplerle destek verdi.
Türkiye “Angajman kuralları” çerçevesinde karşılık verdi.
Angajman kuralları ile ilgili kısa bir açıklama yapalım:
“Angajman, kelime olarak yükümlülük altına girme, üstenme, taahhüt etme anlamlarını taşımaktadır. Angajman Kuralları ise, bir ülkenin başka bir ülkenin hava sahasını ihlal etme veya ülke topraklarında oluşacak bir tehdide karşı yapılacak askeri müdahaleleri kapsamaktadır. Örneğin bir uçak Türkiye’nin hava sahasını ihlal ederse Türkiye uyarıda bulunur. Uyarı neticesinde hava sahası terk edilmezse Türkiye’nin savaş uçakları havalanır ve bu uçağı inişe zorlar. Karşı bir durum sergiler ya da direnirse ateş açma hakkı doğar.”
İşte Türkiye bu kurallar gereği karşılık verdiğini söyledi.
Tabii provokasyona uygun karışık ortam her an yeni top mermileri ya da füzelerin gelmesine sebep olabilir.
İsrail’in çok uzakta olmadığını göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Olayları dikkatle takip ediyorlar.
Mesela son günlerde, Suriye ile yaşanan son gelişmelere ilişkin, Türkiye ile adeta dalga geçer gibi bir açıklama geldi İsrail tarafından.
İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor, Türkiye`nin Suriye`ye askeri karşılık vermesini doğru bulduklarını ve Türkiye`nin uluslararası hukuka göre haklı olduğunu söyledi.
Uluslararası hukuk, haklılık ve İsrail… Bu kelimeler hiç yan yana gelebilir mi?
Daha kısa bir süre önce uluslararası sularda, uluslararası hukuku hiçe sayan, bir insani yardım gemisine saldırarak 9 Müslümanı katleden kendisi değilmiş gibi pişkin pişkin açıklama yapıyor.
İşgalci, cani ve hukuk tanımaz bir rejim Türkiye’ye hak veriyor.
Uluslararası hukuku hatırlatıyor.
Türkiye de konu Suriye olunca uluslararası hukuktan doğan “Angajman kuralları” çerçevesinde karşılık verdiğini ve vereceğini söylüyor.
Bu kurallar neden Mavi Marmara olaylarında gündeme gelmedi?
Bu kurallar sadece zayıf ülkelere mi uygulanır?
Neden o zaman katil siyonist rejime misliyle karşılık verilmedi?
Bu soruları da sormak gerekir, öyle değil mi?