PKK, Ankara eyleminden sonra eylemi üstlenme ile reddetme arasında ciddi anlamda gelgit yaşadı.
Bocaladı bir süre, kararsız kaldı.
Üstlenmek istiyordu, zira demoralize olmuş tabanına eylem gücünü ispatlamak ziyadesiyle işine yarardı.
Reddetmek istiyordu, çünkü bu denli kanlı bir eylemin toplumda ve Batı'da karşılığı pekiyi olmayacaktı.
Önce Demirtaş'tan kınama geldi, ardından Altan Tan, olayın onaylanamayacağını, bunun bir terör olayı olduğunu belirtti.
Aslında Demirtaş, olayı kınadığında olayın PKK veya bileşenleri tarafından yapıldığından habersizdi.
IŞİD ve benzeri selefi gruplar tarafından yapıldığına inanıyordu, çünkü ilk veriler buna işaret etti.
Saldırganın Suriye uyruklu olduğuyla ilgili bilgiler Demirtaş'ın bodoslama dalmasına neden olmuştu, ancak hakikat böyle değildi.
“Ankara'daki acımasız saldırıyı kınıyor, hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.” diyen Demirtaş'ın açıklamasından sonra eylemin PKK bileşenlerine ait olduğu kesinlik kazanınca olayı PYD'yle konTAK kurup PYD'ye yazmayı düşündüler ilkin.
Böylelikle her defasında Türkiyelileştiğini söyleyen HDP, daha az etkilenmiş olacak veya “Türkiyelileşmek, Türkiye'nin kalbinde bomba yüklü araç patlatmak mıdır?” eleştirisine muhatap olmayacaktı.
Ancak PYD'nin eylemi yapması demek Türkiye'nin PYD bölgesine kara operasyonunu bile gündeme getireceği düşünüldüğünde eyleme orTAK arandı.
Alfabedeki bütün harflere göre alt bileşen kuran örgüt, sırasıyla harfleri incelemeye başladı. YPJ, YDG-H, YPG …
Eyleme fail, TAKsit TAKsit açıklanmaya başlandı.
Sonra bir kıvılcım çaktı, kenarda tutulan, unutulmaya yüz tutan bir alt bileşen akıllara geldi.
Şak dediler olmadı, TAK dediler, cuk diye oturdu.
TAK, zaten öteden beri örgütün eylemsizliğinden rahatsız, insiyatif kullanan, otorite tanımayan bir bileşen olarak tanıtılıyordu, bu eylem için biçilmiş kumaştı.
Olay PYD'nin boynundan çıkarılmış, PKK da Batı karşısında zor durumda kalacak bir eylemden azade olmuştu. Üstelik tabanına da “istersek Ankara'nın göbeğinde eylem çıkarırız” mesajını vermiş oldu.
Taban, sevinç içinde, üst yönetim uzatmaları oynama telaşında, HDP'de kafalar dumanlı.
Daha önce “hendeklere faşizmin bayrağını gömüp özgürlük bayrağını dalgalandıracağız” diye gündeme gelen HDP Van milletvekili Tuğba Hezer, kanlı eylemin faili Abdulbaki Sömer'in taziyesinde boy gösterdi.
O ziyaret CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programında HDP Milletvekili ALTAN Tan'a soruldu. Tan: "Bana göre de bu tip olaylar karşısında net bir tavır sergilemek gerekir. Bu tip eylemler terör eylemleridir. Bunların kınanması lazım. Bu tip eylemleri kutsayan, doğru bulan buna prim veren kutsayan doğrudan ya da dolaysız eylemler de yanlıştır. Daha ne diyeyim. Taziye çadırına gitmek de yanlıştır" diyerek ziyareti yanlış bulduğunu belirtti.
HDP'nin dönem sözcüsü Ayhan Bilgen ise bambaşka bir telden çalıyordu: "Ölenlerin kimliğine bakmadan geride kalanların acısını paylaşmak, onaylamak anlamına gelmez, cenaze törenleri geriye kalanların acısıdır. Konuya geride kalanların psikolojisi üzerinden bakmak gerekir. O eylemi onaylamak Ankara'dakilerin acısına duyarsız olmak gibi ele alınmamalıdır. Ölenlerin kimliğine bakmaksızın ölenlerin ailelerinin acılarını paylaşıyoruz. Olaya insan hakları bağlamıyla yaklaşıyoruz. Oradaki bir arkadaşımızın acıyı paylaşması bu insanların niye bu kadar kolay ölüme gidiyor olmalarıyla ilgilidir. Öfkeyle sergilenen tavırları anlamaya çalışmak asla onaylamak anlamına gelmez.” derken inandırıcı olmadığının farkında olmayacak kadar saf mı, yoksa toplumu o derece saf mı zannediyor.
PKK'nın infaz ettiği vatandaşların taziyesine gidenleri de katlettiği kirli bir mazisi var.
Cemayizülevvelinde kadınlar tarafından defnedilmek zorunda bırakılan cesetler var.
Babaları PKK tarafından katledilen yetimlere yardım yapılmasının PKK nezdinde suç sayıldığını bilmeyenimiz var mı?
Ayhan Bilgen, çorbacı Şeyhmus, Fırat Sımbil veya Çınar'da öldürülen vatandaşların taziyelerinde bulundu mu?
Ya Yasin Börü ve arkadaşlarının taziyesi?..
İrfan Atsız, M. Latif Şener…
Ve daha niceleri…
Tamam, taziyelerine gidecek yüzü yoktu, katillerine avukat gönderecek kadar sefil bir yapıda siyaset yapmasına ne demeli?
AKP'DEN KURTULMAK
Hüseyin Ali, namı diğer Mustafa Karasu…
Özgür Gündem gazetesinde Ak Parti'den kurtulmanın reçetesini bulan bir siyaset dehası…
Heykeli dikilecek adam…
Hendeklerin mucitlerinden…
Reçetesine gelince prospektüs kısa ve net: "CHP'nin kendini etkili kılması da politik arenada güçlü kalması da böyle bir politikanın parçası olmasına bağlıdır. Demokrasi bloku ve barış bloku, tüm demokrasi ve barış güçleri yanında CHP'den de önemli bir kesimi bu mücadelenin içine katarsa AK Parti iktidarı kendine kaçacak yer bile bulamayabilir"
Yani AK Parti'den kurtulmak için CHP'nin desteği şart.
Yanisi şu: Ak Parti'den kurtulmanın formülü CHP + PKK = Barış Bloku
Aslında formül çok da mantıksız değil.
Doğu'da PKK ve bileşenleri özyönetim adı altından girdikleri her ilçeyi 9,8 şiddetindeki bir deprem sonrası enkaza dönüştürünce Batı'da bu eylemler pek karşılık bulamıyor ve Ak Parti de hegemonyasını sürdürüyor.
CHP de PKK ile el ele verip Batı'da özyönetim ilan etse ve başta İzmir olmak üzere Akdeniz ve Ege sahillerinde çukur kazmaya başlasa Ak Parti'nin Marmara, Karadeniz ve biraz da İç Anadolu'ya hapsedileceği kesindir.
Ondan sonra PKK doğudan CHP batıDAN sıkıştıra sıkıştıra Ak Parti'yi Karadeniz veya Marmara Denizi'ne dökebilirler.
Duran Kalkan'ın “Ordu kendisini AKP'ye kullandırtmasın” sözünden sonra bundan daha derin bir stratejik hamle gören veya duyanınız var mı?
Türk asıllı iki kafadar, bütün dehalarını kırk yıldır Kürtlere elbise biçmek için kullanıyorlar ancak sorun, o elbiseye sığmayan Kürtlerde.
Var mı başka izahı?
BASEL'DE BURKAY'A ŞOK
Basel, İsviçre'nin kuzeybatısında bulunan bir sınır şehridir. "Basel Stadt" Kantonu'nun başkentidir. Almanya ve Fransa'ya komşu olması hasebiyle günde yüz bine yakın insan bu şehre giriş çıkış yapıyor.
Buraya Avrupa'nın atardamarı da diyebiliriz ya da demokrasi mabedi.
“Tut ki karnım acıktı/Anneme küstüm
Tüm şehir bana küstü/Bir kedim bile yok
Anlıyor musun/Hadi gülümse” dizelerinin şairi, Hak Par Genel Başkanı Kemal Burkay ve Başkan Vekili Necati Bayram'ın konuşmacı olarak katılacağı İsviçre'nin Basel kentindeki konferansı altı yedi kişilik bir grup PKK militanı sabote etti.
Provoke edilmeye çalışılan konferansta Hak Par yandaşlarının duyarlı tutumu sayesinde olay büyümeden önlendi.
Rize'deki HDP standına saldırı sonrası bas bas bağıran Demirtaş, Lice'de HÜDA PAR'ın ne işi var diyen Demirtaş, Basel'de Hak Par'ın bir salon organizasyonuna tahammül göstermeyen tabanına bir çift laf söyler mi sizce?
Söylemez, söyleyemez, söyletmezler.
Tek tipçi insan modelini kutsayan PKK'nın Türkiye'deki tabanını görünce Batı'da biraz daha farklılıklara alışacaklarını bekleme gafletinde bulunanlara da kıtalar arası bir kapak gönderilmiş oldu.
Kargo ve servis ücreti firmaya ait.
Her sözünün başına özgürlük ve demokratik sözcüğünü iliştirmeyi ihmal etmeyen PKK yandaşlarının demokratik provokasyonlarını ve özgürlük sabotajlarına küçük bir eklenti olur yalnızca.
NEDEN SUR?
Çünkü akıl veren tek değil birçok unsur.
Çatışmaların neden Sur'da yapıldığıyla ilgili çok şey yazıldı, çizildi.
Analistler birtakım gerekçeler sıralarken komplo teori uzmanları da kurgusal gerekçeler sunmaya devam ettiler.
Sunulan kimi gerekçeler akıllara ziyan uçuk kaçıkken kimisi de gerçeğe oldukça yakındı.
Bir dönem Sur'da belediye başkanlığı yapan Cemal Toptancı da Sur'la ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı, üstelik sokağı çok iyi bilen biri olarak:
“Sur'da seküler ve nasyonal Kürtlerin dışında, Müslüman Kürtler ağırlıktadır. Şu anda bölgede yerel yönetimler nasyonal ve seküler Kürtlerin elinde. Yerel yönetimler onların elinde olduğu için bölgede kaotik bir ortam var. Yalanlar üzerine inşa ettikleri paneller ve konferanslarla bir kültürel tahribata sebebiyet verdiler. Yıllardır belediyelerin orada icra ettikleri şey İslam dinini kötülemektir. Bunun için de kendilerine sahte hocalar icat ettiler. Paralı şövalyeler tuttular. Sur, Mekke ve Medine'den sonra en fazla sahabeyi kiramın bulunduğu bir yerdir. En fazla şehit sahabenin olduğu diyardır. İslam için büyük mücadeleler veren bir şehirdir. Sur'un özü İslam'dır. Bu yüzden ilk mücadele Sur'da başladı.”
Dikkat edilirse iddialar yabana atılacak cinsten değil.
Bir yere tam hâkim olabilmek için oranın sosyal dokusu ve mimari yapısını değiştirmek gerekir.” diyor toplum mühendisleri.
PKK da bile bile kaybedeceği bir savaşın içine halkı çekerek veya savaşı halkın arasına taşıyarak Sur, Cizre gibi kadim kültürü olan yerlerin temel taşlarıyla oynamayı kafaya koymuş.
Kimin adına çalıştığı belli olmayan, her renge ve kılığa giren bu ihanet sarmalının amacının Kürtler veya Kürdilik olmadığı muhakkak.
Yoksa Kürtleri sürüleştirip ipleri dağda Duran Kalkan, Musatafa Karasu; bayırda Aysel Tuğluk, Kemal Pir; şehirde Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder'e teslim edilir miydi?
ERBİL'DEN PKK'YE UYARI!
Yine PKK, yine Yumurtalık boru hattı.
Irak Kürtlerinin can damarını kesmeye yeminli bu örgüt.
Türkiye'deki Kürtler kırk yıldır PKK'dan çekiyor.
Suriye Kürtleri birkaç yıl çekmekte.
İran Kürtlerine diz çöktürdü zaten.
Şimdiye kadar en az zararla Irak Kürtleri atlattı atlatmasına da onlara da zarar vermek için her yolu denedi/deniyor.
Bilindiği üzere Irak Kürtlerinin bütün komşularıyla araları limoni.
Irak yönetimi diz çöktürme çabasındayken, İran kendisine altın tepside sunulan Irak'ı hamutuyla birlikte yutmaya niyetli.
Suriye desen zaten taş üstünde taş kalmadı.
Tek müttefik Türkiye kalıyor
Irak Kürtlerinin de tek geçim kaynakları petrol.
Varili yüz yirmi dolardan otuz doların altına düşen petrol zaten Irak Kürtlerinin krizine yol açmışken PKK'nın da petrol sevkiyatının yapıldığı Yumurtalık boru hattına sabotajları mazlum Kürt halkının yükünün üstüne yeni bir yük olmakta.
Hükümet Sözcüsü Sefin Dizayi, “Urfa ve Mardin il sınırları içerisinde boru hattının etrafına mayınlar döşenmiş. Bu yüzden ekiplerin boruya ulaşması daha zor. Bölgede başka boru hatları olduğu halde neden sadece Kürdistan Bölgesi'ninki hedef alınıyor?”
Dedikten sonra bir detaya dikkat çekiyor: “PKK'ye özel bazı törenlerde sokağa dökülerek destek veriyorlar. Neden PKK Kürdistan Bölgesi'nin halkına karşı bir yanlış yaptığı zaman seslerini çıkarmıyorlar, neden bu işi kınamıyorlar? Maaş kesintisini protesto edenler neden PKK'nin bu yaptıklarını kınamıyor? Anlaşılan bu konuda çifte standart uygulanıyor. Hep birlikte yanlışa yanlış, doğruya da doğru dememiz lazım.”
Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında da boru hattına PKK tarafından saldırının düzenlenmesi, niyetin ne kadar kötü olduğunu gözler önüne seriyor.
Tepkiler üst perdeden gelince reddetme çabasına girdi.
Örgütün tıynetinde bulunan bir özellik bu.
Eylemi yapar, tabana yaptım der, dışarıya yapmadım der.
Kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarını insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir vahşetle katleder.
Milletvekilleri yapmadık der.
HDP, katillerine on beş avukat gönderir.
Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesindeki bir taziyede elliyi geçkin bir aşağılık yaratık “onları bizim yiğitler, pencereden attılar” der.
Gerisini siz düşünün.
TERS AÇI
YAĞMADAN GÜRLEMEK
Duran Kalkan, özeleştiri yaptı.
Harika!
Cizre'de hesapların tutmadığını belirtti.
Sanki kırk yıldır tutmuş hesapları varmış gibi.
Cizre'de yanlış yaptığını, devletin bu kadar pervasız saldıracağını tahmin etmediğini, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu yönetiminin yıkılacağını söyledi”
İyi de Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu da her insan gibi birer fani, yönetimlerinin baki olmayacağı muhakkak.
Asıl iddia bu değil tabi ki
“Hem de çok kısa zamanda yıkılacaktır. Onlar iplerini kendi elleriyle çektiler. Türkiye'ye de verecekleri hiçbir şey yoktur. Bu sisteme karşı mücadele, genel boykot, topyekûn direniş temelinde olmalıdır. Bunun için de öz savunma esastır. Gençlik gerillaya katılmalı, YPS'yi büyütmelidir. Her mahallenin savunma güçleri olmalı. Her sokağa bir YPS takımı, hatta bir YPS bölüğü oluşturulmalı. Önümüzdeki Mart süreci büyük bir direniş sürecidir. Zafer ve başarı her zamankinden daha yakındır. 2016 baharı Kürt'ün baharı olacaktır. Herkes bahara hazırlık yapıyor. Toplumda barış için bir irade ortaya çıkmazsa bahar ile birlikte çok kötü bir savaş atmosferine savrulabiliriz. Artık bir şeyler yapmamız gerekiyor. Türkiye Ortadoğu'daki savaş girdabının neredeyse içindedir. Şu an 6 ay öncesine göre daha olumsuz durumdayız. Müdahale olmazsa, halk tavır göstermezse baharla birlikte çok daha kötü bir noktaya gidebiliriz."
Koyu puntoyla yazılanları okuyup PKK'nın kırk yılını gözünüzün önünde canlandırın.
Fareye rakı içirmişler, “O kedi buraya gelecek!” demiş.