Ankara'ya mahkûm muyuz?

Mehmet GÖKTAŞ

 Bu ülkede, hatta daha geniş bir coğrafyada Müslümanca bir muhalefetin ciddi bir zaruret olduğunu bunun için Ankara'ya mahkûm olmadığımızı, son olarak Diyarbakır Çalıştayının bu anlamda bir başlangıç olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştim.

Ankara'ya mahkûm olmadığımızı söylerken de bunun bir meydan okuma olmadığını, ayaklarımızın yere bastığını, Ankara'sız neler yapabileceğimizin de bilincindeyiz. Yani bu arada Ankara yürüyüşümüz de sürecektir elbette, bunların biri birine engel değildir.

Fakat biz ısrarla Ankara'sız da İslami siyaset adına çok şeyler yapılabileceğini, hem de şu ana kadar yapılmayan şeyler yapılabileceğine inanıyoruz ve zaten bunun için harekete geçilmesini istiyoruz.

Şimdi sizleri bu hafta sonu Diyarbakır Nevruz alanında yapılacak olan Kutlu Doğum etkinliğine davet ediyoruz ve şahid olacağınız manzarayı bir de bu anlamda değerlendirmenizi istiyoruz.

Hem kemiyet, hem de keyfiyet açısından her yıl bir öncesine göre katlanarak büyüyen bu muhteşem etkinliklerin kesinlikle bir tesadüf olmadığını, azimle ve sabırla yürütülen ciddi bir çalışmanın ürünü olduğunu öncelikle bir yere kaydediniz.

Defalarca belirttiğimiz gibi, bu merhaleye gelinceye kadar bölge Müslümanlarının büyük bedeller ödediğini, sayısız şehid verdiğini, bir anda en az yirmi beş bin kişinin yargıdan geçirildiğini, en azından on bin kişinin cezaevine girdiğini ve yıllarca kaldığını, istisnasız hepsinin işkence gördüğünü belirtmemiz gerekir.  Bu ülkenin tarihinde böyle bir şey başka hiçbir camianın başına gelmemiştir.

Bu gerçeği sık sık dile getirdiğimden dolayı bazı okuyucularım beni eleştirebilirler fakat buna rağmen özellikle bu ülkenin batısındaki kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğu hâlâ bunları hiç duymamış gibiler.

Bir de şunun için tekrarlıyorum ki, bunu benden başka fazla dile getiren kimse yok. Bu bedeli ödeyenlerin tamamına yakını şu anda hayatta olmalarına rağmen karşılığını Cenab-ı Allah'tan bekledikleri için dillendirmiyorlar.

Geçtiğimiz ay 28 Şubatın yıldönümü vesilesiyle ülkenin batısında zulme uğrayanlar ekranlardaydı, başlarından geçenleri anlattıkça anlatıyorlardı. Tebessümle dinledim. Çektiklerinin toru topu neydi? Kaç kişi şehid olmuş, ne kadar işkenceye uğramışlardı acaba?

Ödenen bedelleri bu şekilde ara sıra dile getirmemin bir başka sebebi de, İslami Muhalefeti kimler oluşturacak sorusu cevapsız kalmasın, taşın altına elini sokacak, bu işe omuz verecek birileri vardır.

Hem söz konusu İslami Muhalefet elbette bir tek camiadan oluşmayacak, Diyarbakır Çalıştayını söz konusu etmemizin sebebi de budur, yani Tevhidî düşünceye sahip bütün Müslümanlar burada yerlerini alacaklardır.

Bunun için 19 Nisan Pazar günü Diyarbakır Kutlu Doğum etkinliğine mutlaka katılmanızı, katılma imkânı olmayanların hiç olmazsa medyadan izlemelerini istiyoruz. Bu arada İslami medyayı da iyi bir sınavdan geçirmiş ve yakinen tanımış olursunuz.

Bir şey daha var. Bu etkinlikten bir gün önce yani 18 Nisan cumartesi günü yurt içinden ve dışından en az yedi yüz elli kişinin katılımıyla gerçekleşecek olan Kürdistan Alimleri toplantısını da mutlaka bu gözle izlemenizi isterim.

Belki gelecek hafta söyleme fırsatı bulamayabiliriz; bir hafta sonra 26 Nisan Pazar günü de İstanbul Yenikapı'da gerçekleşecek olan Kutlu doğum etkinliği de bu işin sadece doğu ve güney doğuda bazı merkezlerde olmadığını gösterecektir size.

Evet, bir şeyler yapabilmek için Ankara'ya mahkûm değiliz.

Tevhid adına sınırlarımızın hemen dışında bir birlerini boğazlayan Müslümanlara koşmak, ellerini tutmak, birbirlerine doğrulttukları namluların uçlarını tutup yere indirmek için Ankara'nın gözüne bakmak, dört yılda bir yapılan seçimlerden bir şeyler beklemeye mahkûm değiliz. Mutlaka bizim yapabileceğimiz bir şeyler vardır.

Hemen yanı başımızda sürmekte olan iç savaşın önce bu ülke içinden beslenen damarlarına ulaşmak, oradan da sıcak noktalara ulaşıp durdurmak için çaba sarf etmek için Ankara'yı beklemek zorunda değiliz.

Oluşmasını istediğimiz İslami Muhalefetin görevi sadece bu değil. Fakat İslam Hukukunun en önemli kurallarından birisi; “Def-i mazarrat celb-i menfaatten evladır.”

Bugün bu ümmetin en öncelikli meselesi kardeş kavgasının son bulması, akan kanın durması ve büyüyen tefrikanın önlenmesidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.