Öyle bir asırda yaşıyoruz ki, doğru dürüst ne anlatan kalmış nede dinleyen. İnsanlik adeta robotlaşmış durumda. Bununla birlikte her ne kadar bu koskoca dünya içerisinde yaşayan milyarlarca insan arasında, üç beş kişi anlatma konusunu kendisine bir görev ve sorumluluk adederek almışlarsa da, maalesef onlar da bu zamanin hastalıklarından kurtulamamış, ekseriyetle anlatma vazifesi alarak, sanki anlatılanlardan kendileride mesul değilmiş gibi, sürekli karşılarınakilere atesli ateşli empoze etmeye çalışmışlar. Bu yolla onla düzeltebileceklerini hesaplarken, maalesef onlar da şu hataya düşmüşlerdir; adeta kendilerini anlatılanlardan istisna sayarak, kendilerini unutmuşlardır.
Kısacası anlatayım derken, bizzat kendi anlattıklarını kendileri duymamış ve kendilerininde aynı zamanda bir dinleyici olmaları gerektiği olgusunu unutmuşlardır. Bu yüzden olsa gerek ki, sesleri hiçbir zaman karşılarındakine ulaşamamış, kendileri dahi yapılan nasihat kulaklarından kalplerine, yani aşağıya asıl merkezine yetişememiştir.
Bu asrın hastalığından dolayı anlatanlar, hep kendilerini istisna görerek, hep anlatmaya meşgul olduklarından, karşılarındakilerini dinleme ihtiyacını hiç hisetmemişler. Bu yüzden de onların dertlerini, sıkıntılarını, sorunlarını da hiçbir zaman tam olarak anlamamışlardır. Hal böyle olunca karşısındakine şifa olmaları gereken yerde, sözleri hep havada kalmış, gönüllerine ne şerbet, nede şifa olabilmişlerdir. Ve bu nedenlerden olsa gerek, bir türlü bir şifa reçetesini ortaya koyamamışlardır. Ne acıdır ki bu anlatma ve dinlenme hastalığı, bu asırda herkesin çevresini bir kale gibi kuşatmış ve her ne hikmetse anlatılanlar, bu kaleyi geçememiş, sürekli kendisine anlatmayı yakıştıranların, maalesef çoğunun sesi bırakın karşılarindakilerine ulaştırmayı, kendilerine en yakın duyması gereken kulağın, kendi kulakları olduğu halde, çoğu zaman ne anlattıklarını ne kendileri duymuş ne de başkalarına duyurabilmişlerdir. Sadece ve sadece ne kadar güzel anlattım cümlesiyle, hep kendilerini avutmuşlardır.
Tekrar belirtelim ki, kendi anlattıklarını maalesef kendileri işitememiş ve bu yüzden anlatılanlar amellerine yansımamıştır. Yani kendileri dahi nasihatinden istifade edememişlerdir. Hal böyle olunca, nasihatten ne dinleyici, Ne de anlatan istifade edebilmiştir. Maalesef sonuç olarak böyle bir toplum meydana gelmiştir. Sonumuz hayrolsun.
Peki sizce anlatmak mi önemli yoksa dinlemek mi?