Hergün muntazaman kalkar, beyaz tülbendini bağlar, sabah namazını eda ettikten sonra çoluk çocuğunun derdi ve evinin işleri ile uğraşırdı. Eşi memurdu. İşe gider, mesai çıkışı ailesi için aldığı öteberinin bulunduğu üç beş poşet ile eve dönerdi. Yani anne ve baba çocuklarının rızkı için çabalar dururlardı.
Aile bunca hengâme içinde, Müslümanca bir yaşam amacında idi. 1990’lı yıllarda büyük bir suç sayılan bu taleplerinden dolayı baskıdan baskıya maruz kaldılar. Baba, iş yerinde saldırıya uğradı. Ama mermi büyük bir alicenaplıkla duvardan duvara çarpıp, çalıştığı masanın üzerine düştü.
Artık eve daha erken gitmeliydi. Kendilerini seven komşuları onları ziyaret ederlerdi. Hatta aile sahipsiz kalmasın diye geceleri yanlarında kalırlardı. Beyaz tülbentli Hediye (Baştuğ) annenin işi daha da ağırlaşmıştı. Artık kendilerine yardımcı olmaya çalışan komşulara da yemek pişirmek durumundaydı. Ama o ortalama bir Kürd kadınıydı. Evdeki lokmayı gönül rahatlığı ile paylaşıyor, misafirin çoraplarını kendi oğlunun çorapları gibi yıkıyordu.
Ancak İdil’in bu puslu havasında daha fazla kalmaları imkânsızdı. Yakın bir köye (Tepeköy/Xirabê Rapin) taşınıp, orada hayat mücadelesine devam ettiler. Kızlarından biri Cizre’de evli idi. Tarihler 1992’nin 26 Haziran’ını gösterdiğinde annesini görmek istedi. Bir minibüse atlayıp, köyün yolunu tuttu. Anne, kızını köye yakın geçen yolda karşılamak istedi. Yürüyerek yola vardı. Anne ile kız hasretle kucaklaştılar. Birlikte köye doğru yola revan oldular.
Vakit hasat vakti, günlerden Cuma idi. Köylüler hasat için tarlalarında çalışıyorlardı. Cuma namazının edası için öğleye doğru köye traktör ile dönüyorlardı. Anne ile kızı da traktörlerine alıp, yollarına devam ettiler.
Derken yer-gök sallandı. Traktör römorku, içindekilerle birlikte havaya uçtu. Hediye Baştuğ’un cansız bedeni yere serildi. Yanına düşenlerden biri de traktörde bulunan anne adayı Menice isimli bir köylü kızı idi. Olay sonucu, İbrahim ve Abdülkerim diye iki köylü daha şehit olmuştu ama bu gün konumuz anneler.
Yine aynı köyün iki annesi erzak almak için Midyat’a gitmişlerdi. Köy İdil’e bağlı ve yakın olmasına rağmen, güvenlik endişesi ile Midyat’a gidip alış veriş yaparlardı. Öteberi almak için gidenlerden ikisi Şerife Özmen ve Emine Altuntaş idiler. Dönüş yolunda PKK minibüse pusu atmıştı. Silahlarla minibüse saldıranların kurşunlarına bu iki anne de hedef olmuşlardı. İkisi oracıkta şehit düştü.
1993 yılında, bu kez Nusaybin’de Öz ailesinin fertleri hedef alınmıştı. Saldırı sonucu Anne Ayşe Öz şehit oldu. Yanına düşen küçük kızı Fatime Öz de can verdi ama dedik ya, bu günkü konumuz anneler.
07/05/1991 tarihindeki hedef, İdil’de Karaaslan ailesi idi. Baba Sabri Karaaslan’ın yanında şehit olan anne, Hayriye Karaaslan’dı.
Geleneksel Kürd aşiret çatışmalarında anneler (kadınlar), hiçbir zaman kurşunlara hedef olmadılar. Ama çatışma namusunun kirlendiği 1990’lı yıllarda, yüzlerce annenin kırmızı kanı, kara toprağa akıtıldı.
Şimdi diyeceksiniz ki bütün bunları neden anlatıyorsun?
Hiiiiççç.
Şu günlerde HDP Diyarbakır İl Binası’nın önünde nöbet tutan anneleri gördüm de… Elbette ki anne için evladı kendinden önce gelir. Sadece evlatlarını değil, bizzat kendilerinin kaybedildiği annelerin de olduğunu hatırlatmak istedim.
Yukarıda zikrettiklerim Cumartesi anneleri değillerdi. HDP’nin kapısındaki anneler de değildirler.
Sadece anneydiler.