Dünya, 2000'lerin başında Balkanlar ve eski Sovyet cumhuriyetlerini kapsayan ilginç bir “Devrim rüzgarı” ile tanışıyordu.
Yugoslavya'daki Buldozer Devrimi (2000), Gürcistan'daki Gül Devrimi (2003) ve Ukrayna'daki Turuncu Devrim (2004) dahil olmak üzere bu tür devrimlerin pek çoğu başarıyla sonuçlanıyordu.
Renkli Devrimler genellikle tartışmalı seçimlerin ardından muhalefetin çağrısıyla halkın sokağa dökülerek adil seçim istemesiyle patlak vermekteydi. Böylece “otoriter yöneticiler” istifa ettiriliyor ya da devriliyorlardı.
Renkli devrimler daha ziyade Rusya'nın etki alanlarında cereyan ettiğinden, Rus yetkililer, renkli devrimleri “Yeni bir savaş biçimi” olarak tanımlamaktaydılar.
Renkli devrimlerin başlangıcını 1986'da Filipinler'deki “Sarı devrime” kadar götürenler de vardır. Sonuncusu ise Haziran-2009'da başlayıp Şubat-2010'da biten İran'daki başarısız “Yeşil devrim” girişimi olarak kayıtlara geçmiştir.
Renkli devrimlerin tümünde “dış güçlerin” parmağı sorgulanıyordu. Rejim değişiklikleriyle ünlenen Amerika ise “dış güç” faktörünün başında geliyordu. Türkiye'de baş gösteren “Gezi isyanı” ile gündeme gelen “Otpor” ve kullanılan başlıca slogan ve sembollerin renkli devrimlerin ve Arap baharının da vazgeçilmez klasikleri arasında yer alması, “dış faktör” etkeninin tartışılmaya açılıp sorgulanmasını kaçınılmaz kılıyordu.
Renkli devrimler silsilesi, kısa süre içerisinde 14 ülkeyi etkisi altına almış, hedef alınan “otoriter rejimlerin” tümü olmasa da birçoğu bir bir devrilmişti.
Renkli devrimler genellikle muhalefet partileri üzerinden organize edilmiş, “sivil itaatsizlik” eylemleri üzerine bina edilmişti. “Demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet” dolu sloganlar, hepsinin ortak sloganları olmuştu.
2010'a gelindiğinde “Renkli devrimler” serisi yavaş yavaş irtifa kaybına uğramaya başlamıştı. Başlangıç ile bitiş süreci arasında 5-10 yıl geçmiş, büyük değişim arzularıyla iktidara gelen renkli devrimciler, beklenen arzuları karşılayamamışlardı. Renkler solmaya başlamışken “Dış güç”, “devrim” sevdasından vazgeçmemişti elbette. Yeni bir format, yeni bir çalışma, yeni bir heyecan rüzgarı estirmek için başka yöntemler üzerine yoğunlaşmıştı.
* * *
2010'un son günlerinde Tunus'ta patlak veren “Halk ayaklanması”, bir anda dünya medyasının ilgi odağına oturuvermişti. Henüz Tunus'taki durum anlaşılmadan Libya, Mısır ve Suriye'ye uğramaya başlayan bu rüzgar, sahadaki herkesi hazırlıksız yakalamıştı.
Neyse ki tez elden bu rüzgara sempatik bir isim bulunup ağzımıza pelesenk ediverilmişti: “Arap Baharı!”
Bahar; coşkuyu, umudu, iyiyi, güzeli çağrıştırıyordu. Hele ki sözkonusu yerlerdeki “otoriter rejimlerin” gitti gidiyor olması, ayrı bir coşkunun kapısını aralamıştı.
Oysa bir başka soru/n daha vardı;
Tunus'ta muhalefet adına NAHDA vardı, ama ilk etapta sokağa inenler arasında değildi.
Mısır'da İHVAN vardı, ama ilk etapta sokağa çıkanlar arasında yoktu. Hatta seçimlere kadar bile sokaklara iltifat etmediler. Oysa Tunus'ta, Mısır'da sokaklar kıpır kıpırdı. Çoğunluk da gençlerdeydi. Kimler, hangi teşkilatın organizasyonunda, kimin liderliğinde sokaklara dalmışlardı, bir türlü mantıklı cevaplar alınamıyordu.
Neyse ki organizatörler yine imdada yetişip “Sosyal medya” denen bir “örgüte”, Facebook-Twitter denen bir organizatöre dikkatimizi çekmeyi başaracaklardı.
İnanılır gibi değildi! Baskıcı rejimlerden bunalan gençler, Face ve Twitter üzerinden organize olup sokaklara çıkıyorlar ve yıllanmış diktatörleri bir bir kovalıyorlardı!
Adına “Arap Baharı” deniyordu; Oysa organizasyon Araplar'da değil, Sosyal medya mecralarınca yürütülüyordu. Mesela Mısır'da “El Kifaye/Yeter” denen bir “hareket” beliriyor, ardından tüysüz gençlerden müteşekkil “6 Nisan Gençlik Hareketi” denen bir ucube ortaya çıkıyor ve kocaman devrimin tüm ağırlığı bu yeni yetme hareketlerin sırtına bindiriliyordu.
Kifaye ya da “6 Nisan Gençliği” neydi, kimlerdi, ne zaman bu gücü elde ettiler, bir türlü izahat getirilemiyordu. Ama çok geçmeden bu yeni yetmelerin kefil olduğu bir lider ortaya çıkıveriyordu:
El Baradey!
“Bahar” esintilerini “Sosyal medya gençliğine” endeksleyenler, nedense El Baradey için “Sosyal medya” faktörünü es geçip “güçlü liderlik” özelliğini pazarlamaya başlıyorlardı. Hatta İhvan'ın kazandığı seçimlerde son ana kadar İhvan'a küçücük bir oy oranı reva görenler, El Baradey'in seçileceğine kesin gözüyle bakıyorlardı. Daha doğrusu bakılmasını arzuluyorlardı.
Sonradan Wikileaks belgelerinde geçtiği üzere yeni türeme “6 Nisan Gençlik Hareketi” denen sosyal medya tüysüzleriyle beraber El Kifaye hareketi, atanmış lider El Baradey'i havaalanında karşılamaya giderlerken 3.000 kişi toplanmış, Kifaye lideri, Amerikan elçilik görevlisinin kulağına şu sözü fısıldamıştı:
“2006'dan bu yana Müslüman Kardeşler'in desteği olmadan ilk kez bir grubu harekete geçirmede zorluk çekmedik!"
* * *
İslam dünyasındaki sosyal adaletsizlikler, baskıcı uygulamalar ve bunların olumsuz yansımalarından bıkan halk kitleleri, meşhur diktatörleri deviren bu tür ani gelişmeleri elbette sorgulayacak durumda değildi. Bu halet-i ruhiye, dijital platformlar ve think tankların sponsorluğunda, meşhur akademilerde ünlü akademisyenlerin eğitimden geçirdiği “Gençlik hareketlerini” sorgulayacak psikolojiye de sahip değildi.
Yaşananlar; uygulanan yöntemler, atılan sloganlar ve kullanılan semboller açısından “Otpor” ve “Renkli devrimleri” andırır gibi olsa da bu kez durum farklıydı. Organizasyon bu kez muhalif siyasi partilerde değil, dijital platformlardaydı. Bu kez muhalefet liderlerinin çağrısı değil, sosyal medya mecralarından atılan mesajlar insanları sokaklara dökmekteydi.
Meğer “Renkli devrim” sürecini eskiten güçler, bu kez “Dijital devrim” seanslarına ağırlık vermişlerdi. Bir bir açılan sosyal medya mecraları, yayılan internet, her eve giren bilgisayar, her cebe giren telefonlar, arayış içerisindeki gençlikle buluşunca muazzam bir potansiyele kapı aralamıştı. Tek yapmaları gereken şey, gençliğin vazgeçilmezi haline gelen dijital imkanları bir bütün haline getirmek, gençlikte bir farkındalık oluşturmak, bu amaçla sanal bir örgütlenme modeli oluşturmak ve harekete geçirip devrim devşirmekti.
“Bahar'a” hazırlık evresinde neredeyse her ülkeden sanal gençlik konseyleri oluşturmuşlardı. Konseylere “Temsilci” bile atamışlardı. Amerika'da periyodik aralıklarla düzenlenen gençlik temsilcileri forumlarına dünyanın dört bir yanından temsilciler çağırılıp sıkı eğitimlerden geçirmişlerdi. Ülkelerine dönen her bir temsilci veya temsilciler, meşhur birer “Sanal Aktivist” olup karşımıza çıkmışlardı.
Üstelik bugün bile gerilimli bölgelerde boy gösterip bu bölgeler üzerinden algı patlaması oluşturan “Aktivist” namındaki sosyal medya fenomenlerinin neredeyse tümü bu eğitim seanslarından geçirilmişlerdi.
Bir yandan sosyal medya üzerinden olaylar tetikleniyor, bir yandan da yaşananları nasıl algılamamız gerektiği hususunda yine sosyal medya üzerinden “Aktivist” kisveli elemanların propaganda şiddetine maruz bırakılıyoruz ve bu durum hala sürüyor.
* * *
Yeni dönem “Aktivistlerin” rol modeli olan Oscar Morales kimdir, nasıl başardı?
Arap Baharı öncesi Amerika'da bir araya getirilen “Gençlik Hareketleri İttifakı” neyin nesiydi? Hangi ülkelerdeki gençlik temsilcileri eğitimlerden geçirildi?
Eğitimlerden geçirilen ve “Arap Baharı” sürecinde müthiş icraatlar sergileyen “Gençlik temsilcileri”, bugün “Aktivist” kisvesiyle ne tür işlevler görüyorlar?
İslam dünyasının buhranlı alanlarından “Anlık haber” paylaşan “Aktivistler” de neyin nesi?
Gençlerin sanal ortamlara çekilip birer kirli propaganda maşasına dönüştürülmesinde “Aktivistlerin” rolü nedir?
Gençliğin neredeyse tüm aidiyetlerinden vazgeçerek birer “Aktivist” kurbanı haline gelmesi normal mıdır?
Ve daha nice sorular….
Devamı bir sonraki yazıda.