HABER MRK - Mısır'daki darbeden sonra "Arap Baharı sona erdi" şeklinde ortaya atılan görüşlere karşı çıkan, modern Araştırmalar Merkezi'nde çalışan Filistinli Siyasi Analist İbrahim Hatip, Arap Baharı'nın bitmediğini, yaşananların tüm devrimlerde olması beklenen tabii şeyler olduğunu belirtti.
İşte Hatib'in analizi:
"2001'deki direnişlerle başlayan olaylar zincirini takip edenler, bu devrimlerin en zor tarafının, düzene karşı çıkmaları ve onları devirmeleri, ama bunun yerine bir liderin emrinde güçlü bir devlet kuramamaları olduğunu görür.
Suriye'deki karışıklık ve Mısır'daki askeri darbeyle berabere kimi insanlar, Arap milletlerinin gelişmesine sebep olması umulan ve "Arap Baharı" olarak tabir edilen devrimlerin sona ermeye başladığı veya bunların devrim olmadığı kanaatine varmaya başladı. Hatta kimi insanlar bundan çok uzak sonuçlara vardılar ve bu devrimlerin, komplonun bir parçası olarak, Amerika tarafından organize edildiği veya Amerikan yönetiminin geçen yıllarda sözünü ettiği yeni Ortadoğu planının bir parçası olduğu kanaatine vardılar.
Beşeri ve sosyal bilimler okuyan ve Arap devrimlerini takip edenler, bazı Arap ülkelerinde 2011'in başlarında başlayan devrimlerin zulüm, kaos, toplumsal ve siyasal durumun kötülüğüne karşı yapılan devrimlerin başlangıcını olduğunu ve milletlerin iradesini ifade ettiğini idrak eder. Bununla beraber bu devrimlerin tüm işleri hemencecik yoluna koyması da kesinlikle beklenemez. Öte yandan bir iki sene içerisinde bu devrimlerin sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Bilakis devrimler ilk önce kendi içindeki çetin çatışma ve tartışmalardan ve devrim karşıtlarıyla mücadele etmekten geri durmamıştır. Çünkü devrilen rejimlerden beslenen ve yeni yönetimlerden korkanların, karşı çıkmadan veya karşı devrim denemelerine girişmeden, bu devrimlerin kolaylıkla gerçekleşmesine müsaade etmeleri düşünülemez. İşte bu yüzden devrimlerin başarılı oldukları veya görevlerini yerine getiremediklerini ifade edebilmemiz için yıllara, hatta on yıllara ihtiyacı vardır. Bunun en güzel örneği Fransa ve benzeri devrimlerdir.
Burada insanların toplumsal ve iktisadi durumlarına, gelir seviyesinin yükseltilmesine ve güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak yapılan çalışmalarla uyumlu olarak, iki esas konu vardır. Tabii ki, bu iki esasın dışında da başka konular mevcuttur. Ancak bu iki esas konu, merkezi bir rol oynadığı için onlardan söz etmemiz gerekiyor.
Birincisi; kavramlar devrimidir. Bir rejime karşı veya bir rejimin başında yapılan devrimler, insanlar arasında yayılması gereken, özgürlük, insan haklarına saygı ve adalet gibi, yüce değerler ve kavramlarla dolu olmadıkları sürece başarılı olamazlar. Meydana gelenlere ve yönetimde kimlerin bulunduğuna bakmaksızın, bu kavramların göz ardı edilemeyeceğini belirtmek gerekir. İşte Mısır Devrimi bu kavramlardan bazılarından yoksundu ve bunlar askeri darbeyi hazmettirdi. İnsanlar sanki şöyle demeye başladılar: "Bize zulmettiği için Mübarek'e karşıyız, ama bu, söz konusu maslahatımız olunca, kimseye zulmetmeyeceğimiz anlamına gelmez" Burada bir tehlike mevcuttur. Hatta denebilir ki, Mısır'da rejimin başında meydana gelen devrim olumlu bir işaretti, ancak bu devrim olumsuz kavramlara dokunmadığı, yüce değerleri oluşturmadığı ve öncelikli kavramlardan başlayarak, bir düzeni takip etmediği sürece de sınırlı kalacaktır.
İkincisi; dış destekli devrimdir. Kendi kendine yeterlilik ve dışa bağımlılıktan kurtulmayı hedeflemeksizin, sadece var olan durumdan kurtulmayı kasteden devrimlerin hiçbir kıymeti yoktur. İktisadi ve askeri yönden dışa bağımlı olan hiçbir devlet varlığını sürdüremez ve dış güçlerce bu devletlere ipotek konur. Bununla beraber bu devrimi gerçekleştirenlerin alacağı her karar, dış güçlerin askerlerinin kontrolünde ve ipoteğinde olur. Devrimler dış güçlerin kontrolünde olduğu, devrim liderleri ve aldıkları kararlar da onların ipoteğinde olduğu sürece, devrimler, gerçek devrim olamaz. Bu, yardımlaşma imkânlarını ve iktisadi ilişkileri durdurma anlamına gelmez, bilakis kendi kendine yetme anlamına gelir. Bunun en güzel örneği bugünkü Türkiye'dir. Ekonomik ve jeopolitik gücüyle birçok kararı kendisi alabilmektedir.
Bütün bunlar, Arap devrimlerinin başarısızlığa doğru gittiği anlamını çıkarmayı gerektirmez. Bilakis, birçok devrimin geçmek zorunda kalabileceği tabii seyirdir. Ümitsizliğe kapılmamak ve mevcut şartlara bakıp, "Milletleri özgürleştirecek gelecek öldü" şeklinde hüküm vermemek gerekir. Bilakis bu devrimlerin, gerçek hayatta karşılarına çıkan olaylara göre şekil alması ve geleceği inşa etmek için onları aşması gerekir."(İLKHA)