Kur’an bize Firavun’un zorbalığı altında inleyen ve kurtulmak için acele eden İsrailoğullarının kıssasını anlatıyor. Allah, düşmanları olan Firavun ve ordusunu yok edip onları kurtarınca İsrailoğulları kendilerini özgürlüğe kavuşmuş olarak buldular. Firavun’dan yeni kurtulan bu insanlar “şunlarınki gibi bize de ilahlar yap” diyerek Musa’dan yeni rabler talep ettiler.
Bu kıssadan alacağımız birinci ders, zalimlere ve Firavunlara karşı uzun süren kulluk zamanla kölelerin ruhunda bir iz, ülfet ve bağlılık peyda eder. Zillete alışanın özgürlük güneşini kucaklaması mümkün değildir. Boyundaki zincirler çıkarılsa, yeni zincirler takmak için kendisi çaba gösterir. “Biz onların boyunlarına öyle boyunduruklar geçirdik ki, çenelerine dayanır da başları havaya dikili kalır”. Dolayısıyla boyunduruğa alışmış olduğundan kendi kararına sahip ve özgür bir şekilde yaşamayı becermez.
Ayeti kerime genelde Arap dünyasına özelde ise Mısır realitesinin içine nüfuz etmemizi sağlıyor. Baksanıza, Suriye’deki durumla kıyaslandığında bedel bile sayılmayacak kadar az bir bedelle özgürlüğe kavuşmuş Mısır halkından bir kısmı çok geçmeden karanlık diktatörlük dönemine özlem duymaya, siyasi rakipleriyle baş edemeyenlerin askeri diktatörlüğe prim vermeye başladığını görüyoruz. Hâlbuki seçimle gelen birini, en fazla dört sene sonra yine seçim yoluyla değiştirme yolu açık.
Acı veren durum “yoksa siz değersiz olanı daha hayırlı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz” gerçeğidir. Tutuklunun zindandan çıktıktan sonra tekrar kendini zindana atması gibi bir şey. Arap halkları gerçekten özgürlük ve onuru, bunların kutsiyetini anladılar mı? Gerçekten bunu anlasaydı, hiçbir şekilde bunu pazarlık konusu yapmazlardı.
Özgürlüğü kalbinde hisseden ve tatlılığını tadan biri, neye mal olursa olsun bunu pazarlık konusu yapmaz. Mal, mülk, ekonomik refah, güvenlik ve istikrar gibi hiçbir neden özgürlükten vazgeçmek için bahane olmamalıdır. Erik Hoffer’in dediği gibi, özgürlük kadar insana yakışan bir güzellik yoktur. Malcom X ise “barışı özgürlükten ayıramazsın. Çünkü bir insan özgür olmadan başkasıyla barış içinde yaşayamaz” diyor.
İnsan özgürlükle istikrar, özgürlükle ekonomik refah arasında bir tercihle karşı karşıya bırakılırsa, bu iş hayatla söz konusu şeyler arasında bir tercihle karşı karşıya bırakmak gibi bir şey olur. Dünyada hiçbir şey hayata denk olmaz. Çünkü yaşamanın özü budur. Hayat olmadan başka şeylerin bir anlamı olmaz.
Özgür olmadan yaşamak, kişinin bir görüş ve karara sahip olmadan köle gibi yaşaması demektir. Efendilerin ve ekabirin kişiyi diledikleri gibi yönlendirmesi demektir. Kelimenin tam anlamıyla hayvanların yaşamı demektir. “İnkâr edenler ise zevki sefa sürüyorlar. Hayvanların yediği gibi yiyorlar”.
Bir arkadaşımla aramda geçen diyaloğu paylaşmak istiyorum:
Arkadaşım:
“Mısır’daki kaos sana Mübarek dönemini özletmiyor mu?” deyince, ben
“Hayır, bir an bile düşünmedim”, dedim. Arkadaşım,
“Ancak şimdiyle kıyaslandığında Mübarek döneminde daha fazla istikrar vardı. Bu insanlara Haccac gibi adamlar lazım”dedi. Ben şöyle cevap verdim:
“Seninle aynı fikirde olduğum tek husus şimdiki durumun kötü olduğudur. Ancak bu durumun kötü olması diktatörlüğü meşru yapmaz. Arap ülkeleri yüz yıl karışıklık içinde kalsa yine bu durum onlara özgürlüklerini ellerinden almayı, onları köleleştirmeyi meşru kılmaz. Devrimlerin gerçekleştiği ülkelerde gördüğümüz karışıklık, uzun süren diktatörlüğün bir sonucudur. Diktatörlükle yönetilen bir yerde istikrarın bir anlamı olmaz. Çünkü sahte bir istikrardır. Bu istikrarın arkasında zulüm, baskı ve fesat vardır. Bugünkü durum her ne kadar arzulanan bir durum değilse de, şimdiye kadar gizlemeye çalıştığımız marazlarımızı, kusurlarımızı ve eksiklerimizi ortaya çıkardı. Bu, hatalarımızı, marazlarımızı, eksiklerimizi tedavi etmemize eşsiz bir tarihi fırsat sunuyor.”
Özgürlük temel bir değerdir. Özgürlüğü tadan biri bunu dünyadaki hiçbir tada değişmez.
Ahmed Ebu Retime / filistinhaber