İslami kimliğinden ötürü 28 Şubat darbecileri ile FETÖ yargısının kumpasları sonucu mahkûm edilen ve kolon kanseriyle mücadele eden Şeyhmus Alpsoy ve ailesinin yaşadığı mağduriyetler her geçen gün artarak devam ediyor.
Kolon kanseri olan ve ameliyat olduktan sonra bağırsakları dışarı alınıp her iki yanında torbalarla yaşayan 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağduru Şeyhmus Alpsoy (49), 19 yıldır cezaevinde tutuluyor.
Cezaevinin kampüs hastanesinde tedavisi süren Alpsoy’un, ciddi sağlık sorunları bulunmasına rağmen halen salıverilmemesi ise tepkilere neden oluyor.
Eşinin kumpaslar sonucu cezaevine konulduğunu belirten Suad Alpsoy, eşinin kolon kanseri hastası olduğunu ve adeta ölüme terk edildiğini belirtti.
Yardıma muhtaç halde eşinin bir başına buz gibi ve havasız bir odada Sincan F1 Tipi Cezaevinin kampüs hastanesinde tedavisinin yapıldığını söyleyen Suad Alpsoy, eşinin kaldığı yerin normal bir hastanın dahi kalabileceği bir yer olmadığını kaydetti.
Hastanede kaldığı sürede eşine refakatçilik yaptığını, daha sonra da eve gelip 24 yaşındaki zihinsel engeli bulunan epilepsi hastası oğluna baktığını vurgulayan Alpsoy, hem zihinsel engelli oğluna hem de eşine bakmasının çok zor olduğunu dile getirdi.
Eşinin kesinlikle cezaevi ve şu anda bulunduğu hastane ortamından çıkarılıp evde ya da daha hijyenik bir hastanede bir bakıcının gözetiminde tedavisinin yapılması gerektiğine dikkat çeken Alpsoy, aksi halde eşinin bu şartlar altında her an ölebileceğini söyledi.
Eşinin bunca hastalığı bulunmasına rağmen salıverilmemesine hiçbir anlam veremediklerini aktaran Alpsoy, suçsuz yere cezaevinde tutulan eşinin bulunduğu kötü durumdan kurtulması ve kalan ömrünü ailesiyle geçirebilmesi için vicdan sahiplerine seslendi.
“Ne duyan var, ne işiten”
Artık sözün bittiği yere geldiklerini belirten Alpsoy, “Her gün yaşadığımız mağduriyeti anlatıyoruz; ama ne duyan var, ne işiten. Bize karşı kör ve sağır olmuşlar. Şu an sözde tedavi görüyor, ama tedaviye tedavi deniyorsa. Diyecek bir şey bulamıyorum. Hastaneye götürdüklerinde bile bu kanser haliyle, iki tarafı torba takılı halde arabanın içinde bırakıyorlar indirmiyorlar. Sabah götürüyorlar, akşama kadar elleri kelepçeli ve arabadan da indirmiyorlar. Arabanın içi yaz olunca sıcak, kış olunca da buz gibi oluyor.” dedi.
‘Ben Hizbullahçıya namaz dahi kıldırtmadım!’
Yemek yiyeceği esnada dahi kelepçelerini açmadıklarını vurgulayan Alpsoy, “Namaz kılmasına izin vermiyorlar. İki defadır götürülüyor, namaz kılmasına dahi izin verilmiyor. Hatta eşim anlatıyor, ilk defa onu götüren komutan öbür komutana iyi bir şey yapıyormuş gibi, ‘Ben Hizbullahçıya namaz dahi kıldırtmadım’ diyor. Övüne övüne yaptıklarını anlatıyor. Böyle bir durumdayız.” diye konuştu.
“Hastaneye gittiğimde oğlum, eve geldiğimde ise eşim perişan oluyor”
28 Şubat’ın bitmediğini, aksine daha şiddetli bir şekilde kendileri için devam ettiğini ifade eden Alpsoy, konuşmasına şöyle devam etti: “Müslümanlar için zulümler hiç bitmeyecek. Eşim şu anda cezaevinin kampüs hastanesinde. Onun yanında refakatçi olarak kalıyorum. Evde zihinsel engelli oğlum var, o perişan oldu. Oğlumun artık durumu çok daha kötü oldu. Ne yaptıysak da fayda vermiyor. Buraya geliyorum eşim orada perişan oluyor, oraya gidiyorum oğlum burada perişan oluyor. Bir iki gün gitmedim. Gittiğimde serum takmışlardı, torbası patlamış ve üstü başı hep idrar olmuş, kendisi kalkıp çamaşırlarını yıkamış. Artık o da perişan oldu. Allah rızası için bu devlet artık bir şey yapsın. Yoksa orada bir cenazenin dahi çıkması onların hoşuna mı gidiyor?”
“Bari kalan günlerini çocuklarıyla geçirsin”
Tek isteklerinin eşinin kalan günlerinin çocuklarıyla birlikte geçirmesi olduğuna vurgu yapan Alpsoy, “Ne yapacağımı bilmiyorum. Artık bunu görsünler. Eşimin kaldığı oda buzdolabı gibi çok soğuk, hiç güneş görmüyor. Evet, orası hastane odasıdır; ama bir kanser hastası orada nasıl kalır. Şu anda havalar iyi olduğu için petekleri çalıştırmıyorlar; ama odanın içi buz gibi. Artık bıraksınlar, bari kalan günlerini çocuklarının yanında geçirsin. Kayınbabam da çok hasta, doktor ona devamlı dışarda temiz havada gezeceksin demiş. Ama eşimi tıkmışlar bir odaya, sözde tedavi ediyorlar, tabi buna tedavi deniliyorsa.” ifadelerini kullandı.
“Sözün bittiği yerdeyiz”
Gündemdeki ceza indirimi teklifine ilişkin de konuşan Alpsoy, şunları söyledi: “Maalesef nerede bir uyuşturucu satıcısı, bir hırsız, birilerini öldüren birisi varsa onları milletin içine salacaklar ama bu milletin selameti için çalışanları içeride bırakacaklar. Eğer onları serbest bırakıp o mağdur ve mazlumları içerde bırakacaklarsa onların ahı bunları yakalayacak. Allah da bunu zalimlere bırakmayacak. Şu ana kadar onlara dua ettik, onlara arka çıktık ama maalesef hiç bizi görmediler ve bize sahip çıkmadılar. Sözün bittiği yerdeyiz.”
“Artık bu zulmün bitmesini istiyoruz”
Tek bir defa eşinin dosyasına tekrar bakılmasını istediğini aktaran Alpsoy, “Dosyasına bir defa bakılsın. Eğer gerçekten bu cezayı hak ediyorsa biz artık hiç sesimizi çıkarmayacağız ve hiçbir şey talep etmiyoruz. Ama eğer gerçekten bu cezayı hak etmiyorsa 20 yıla gireceğiz, yeter artık bu çektiklerimiz. Belki ömrü yeniden yargılanmaya da yetmeyecek. Belki sayılı günleri, ayları kaldı, onu Allah bilir. Onun için artık bu zulmün bitmesini istiyoruz.” şeklinde konuştu.
“Bizi kayırmalarını, torpil geçmelerini istemiyoruz”
Herkese adaletin eşit şekilde verilmesini istediklerinin altını çizen Alpsoy, “Bizi kayırmalarını, bize torpil geçmelerini istemiyoruz. Öbür insanlara verilen haklar bize de verilsin. Ergenekon ve balyozdan olan birisine verilen yeniden yargılama nedeni, avukatın son mahkemede hazır olmamasıdır. Benim eşimin de son mahkemesinde avukatı hazır değildi, yine cezası kesildi. Biz yeniden yargılanması için başvuruda bulunduk; ama ret geldik. Çünkü bakan kişi yine dosya üzerinden karar vermiş. Dosyada nasıl ceza verilmişse ona bakarak karar verilmiş. Cezayı hak edip etmediğine bakmamışlar. Dosyada ne yazıyorsa aynen onu uygulamışlar. Onları yargılayan hâkim ve savcılar eğer FETÖ’cü olmasa bile onların emrinde olan kişiler. 9’uncu dairedekilerin FETÖ’cü çıktığını herkes biliyor. Onların cezalarını da onaylayan o dairedir ve maalesef kimse bunu görmek istemiyor.” açıklamasında bulundu.
“Tek isteğimiz adalet”
Yaşadıkları mağduriyeti görmeleri için Cumhurbaşkanına mektup yazdığını; fakat hiçbir cevap alamadıklarını söyleyen Alpsoy, şunları kaydetti: “Cumhurbaşkanına mektup yazdım ve birçok kanalda, gazetede yayınlandı. Büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı da görmüştür. Ama ne olumlu ne de olumsuz hiçbir cevap gelmedi. CİMER’den yazdık, iadeli taahhütlü gönderdik, bir cevap vermeye dahi tenezzül etmediler. İsteğimiz artık bu zulmün bitmesidir. Bize herhangi bir ayrıcalık tanınsın istemiyoruz. Ama artık adalet istiyoruz. Öbürlerine nasıl adalet veriliyorsa bize de aynısı verilsin. Başka hiçbir isteğimiz yok.”
“Bilsinler ki bu zulüm bir gün onlara da dokunacak”
İslami kesimin yaşadığı sıkıntının Müslümanların bir ve beraber olmadıklarından kaynaklandığına dikkat çeken Alpsoy, “Zaten başımıza bu gelenlerin nedeni Müslümanların birbirlerine sahip çıkmamasıdır. Bir buçuk yıldır cezaevi hastanesinde kalıyorum. Solcular o kadar birbirlerine sahip çıkıyorlar ki açlık grevinde olanlar orada tutuluyordu ve onlar el üstünde tutuluyordu. Eşim kanser hastası olduğu halde onlara gösterilen özen ona gösterilmedi. Onlara getirilen şeyler bize getirilmedi. Onlara herkes sahip çıktı ve şimdi dışarı çıktılar. Çünkü onlar birbirlerine sahip çıktı. Ama Müslümanlar maalesef birbirlerine sahip çıkmıyor. Ama herkes, ‘bana bir şey olmasın da ne olursa olsun’ diyor. Ama bilsinler ki bu zulüm bir gün onlara da dokunacak. Müslüman’ın Müslüman’dan başka kimsesi yoktur ve kâfirler de hiçbir zaman Müslümanlara sahip çıkmazlar. Bize sahip çıkılmamasının nedeni de Amerika’nın, Avrupa ülkelerinin arkamızda olmaması ya da başkasının maşası olmamamızdır. Eğer FETÖ’cüler veya başkaları gibi onların maşası olsaydık şimdi bize sahip çıkarlardı. Ama bir gün Allah o ses çıkarmayan Müslümanlardan da bu hükümetten de hesabını soracak.” diye konuştu.
Cezaevinde tutulan eşinin babası Mehmet Emin Alpsoy (75) hakkında da konuşan Alpsoy, parkinson, şeker, mide fıtığı ve hepatit gibi hastalıklarının olduğunu, kayınbabasının iki defa ameliyat geçirmesine rağmen halen cezaevinde hücrede tutulduğunu kaydetti.
“28 Şubat darbesini yapanlar dışarda, mağdur ettikleri ise içerde ölümle pençeleşiyor”
Alpsoy, “Onun durumu da hemen hemen eşimle aynı durumda. Evet, kanser hastası değil ama hem yaşlı hem de kendine bakamayacak bir durumda. Böbreklerinde taş var, göğsünde kitle oluşmuş. İki defa fıtık ameliyatı oldu. Onlar kapanmamış ve her hastaneye gittiklerinde şırıngala su çekiyorlarmış. Ayrıca onda Hebatit B var, Parkinson başlangıcı var. Say say bitmez, o kadar hatalıkları var ki… Tek başına kendine bakamıyor ama maalesef bir hücrede tek başına kalıyor. 28 Şubat darbesi yapanlar ellerini sallayarak dışarda geziyor ama onların mağdur ettikleri içerde hastalıklarla pençeleşiyor ve kimseden ses çıkmıyor. Bu zulmün bitmesini talep ediyoruz. Baktığımızda, Abdullah Öcalan binlerce kişiyi öldürtmüş bir kişi ama eşim hiç kimseyi öldürmemiş bir kişi olmasına rağmen aynı cezayı yemişler. Bu adalet midir? Eğer adaletse artık sesimizi çıkarmayacağız. Bu zulme kimse ses çıkarmıyor, zorumuza bu gidiyor. Eşimin bu kalan günlerini ailesinin içinde ya da normal bir hastanede geçirmesini istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
İLKHA